Geçmişte Şalom DERGİ için yazdığım yazılarımda çok zorlayıcı, korkutucu ve travmatik kavram ve olayları tanıtırken sık sık metaforlara başvurdum. Örneğin Holokost gibi travmaların, insanların ayaklarının bastığı zemini yok ettiğinden, son yıllarda benlik, zaman, mekân gibi algılarımızın tuzla buz olduğundan, ruhsallığımızın evimiz olduğundan, ruhsallığın yaşadığı yıkımın yuvamızın yıkımına benzediğinden bahsettim. Geçmişte bu metaforları, soyut bir acıyı zihnimizde somutlaştırmak için kullandım. 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem tüm bu metaforları bize aslen yaşattı. Kelimesi kelimesine evlerimiz yıkıldı, ayağımızın bastığı zemin yok oldu, ülkemiz tuzla buzla oldu. Yaşadığımız travmanın siyasi ve kültürel boyutlarını eminim ki senelerce konuşacağız. Fakat depremin hemen sonrasında kaleme aldığım bu yazımda en acil psikolojik ihtiyaçlarımızın giderilmesine yönelik birkaç bilgi paylaşmak ve kavram tanıtmak istiyorum.
Deprem, sel, yangın gibi doğal afetler sonrasında insanlar birçok olumsuz tepki gösterebilirler. Afet sonrasında genellikle gördüğümüz tepkiler travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, kaygı, panik bozukluk, madde bağımlılığı ve strese bağlı fizyolojik tepkilerdir. Bir depremden sonra depremzedeler ya depremin tekrarlamasının ya da artçıların korkusuyla yaşarlar. Tekrar bir deprem deneyimlemenin korkusuyla yaşamak, çok yoğun bir kaygı ve endişeye sebep olur, bu da ne yazık ki ruhsal bozuklukların riskini arttırır. Ruhsal bozukluklardan bahsetmeden önce şunun da altını özellikle çizmek istiyorum: her travma ruhsal bozukluğa sebep olmaz. Yazımın ikinci yarısında bahsedeceğim doğru müdahaleler erkenden yapılırsa, travmanın ruhsal bozukluğa dönüşme riskini azaltmış oluruz. Bozukluklar, hastalıklar ve belirtilerden tabii ki bahsetmeliyiz ama bunlardan bahsederken insanın ruhsal gücünü ve dayanıklılığını da unutmamamız lazım.
Travma sonrası stres bozukluğu
Afetlerden sonra en sık gördüğümüz ruhsal bozukluk olan travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) birkaç şekilde ortaya çıkabilir. Travmatik bir olayı doğrudan deneyimlemek, ya da haberler, videolar, fotoğraflar aracılığıyla dolaylı olarak deneyimlemek, ya da kurtarma ekiplerinin enkaz altından cesetleri çıkarttığında yaşadığı gibi dehşet verici bir şeye tekrar tekrar maruz kalmak TSSB’ye yol açabilir. Her ne kadar bugünkü önceliğimiz depremzedeler olsa da ileriki dönemlerde kurtarma ekiplerinde olanlarda, hatta depremi bizzat deneyimlemeyip videolar ve fotoğraflar aracılığıyla şahit olanlarda da TSSB belirtileri göreceğiz. Peki nedir bu belirtiler? Travmatik olaya dair kabuslar görme, olayı rahatsız edici şekilde devamlı hatırlama (“flashback”), çabuk irkilme ve sinirlenme, uykusuzluk, hatırlamada güçlük yaşama, devamlı diken üstünde hissetme, korku, suçluluk, travmatik olayı çağrıştıran mekanlardan, kişilerden ve durumlardan kaçınma ve pozitif duygu hissedememe TSSB’nin belirtilerindendir. Psikiyatrik ilaç yardımı ve psikoterapi bu belirtilerin iyileşmesine yardımcı olur. Her ne kadar önümüzdeki haftalar, aylar hatta seneler boyunca ruhsal bozukluklarla mücadele edeceğimiz aşikâr olsa da bugünün meselesi daha farklı. Bugünkü önceliğimiz travma sonrası stres bozukluğu olmamalı çünkü ne yazık ki bu cümleleri yazıyor olduğum günlerde deprem bölgelerinde travma sonlanmadı, hala devam ediyor.
Psikolojik ilk yardım
Amerikan psikolog Abraham Maslow, 1940’larda oluşturduğu İhtiyaçlar Hiyerarşisi teorisinde insanın ihtiyaçlarını beş basamaklı bir piramit içinde sıralamıştır. Bu piramidin temelini su, yemek, barınma, fiziksel sağlık gibi fizyolojik ihtiyaçlar oluşturur. Fizyolojik ihtiyaçlardan sonra beden güvenliği, kaynak güvenliği, mülk güvenliği gibi güvenlik ihtiyaçları gelir. Ancak bu ihtiyaçlar karşılandıktan sonra daha derin psikolojik dinamikler üzerine çalışılabilir. Bir afet sonrasında ruh sağlığı çalışanlarının ilk görevi psikoterapi yapmak değil, bu ihtiyaçların karşılanmasına yardımcı olmaktır. Afet sonrasında akut psikolojik sıkıntı yaşayanlara sağlanan psikolojik desteğe “psikolojik ilk yardım” denir. Psikolojik ilk yardım psikoterapi değildir, amacı tedavi etmek değildir, bir tür psikolojik kriz müdahalesidir. Johns Hopkins Üniversitesi’nin psikolojik ilk yardım elkitabı şöyle açıklar, “Psikolojik ilk yardım, fiziksel ilk yardımın ruh sağlığı açısından dengidir. Psikolojik ilk yardım basitçe, akut sıkıntıyı stabilize etmek ve hafifletmek ve desteğe erişimi sağlamak için tasarlanmış destekleyici ve şefkatli bir varoluş şeklinde tanımlanabilir.” Temel eğitimini alan herkes nasıl ilk yardım uygulayabiliyorsa psikolojik ilk yardım da bu konuda eğitimi olan herkes tarafından uygulanabilir. Özellikle de deprem bölgelerinde çalışan ekipler tarafından uygulanması çok önemlidir. Avustralyalı psikiyatr Beverley Raphael’in dediğine göre, “Bir felaketten sonraki ilk saatlerde nüfusun en az %25’i şaşkın, sersemlemiş, kayıtsız ve başıboştur, özellikle de felaket ani ve bütünüyle yıkıcıysa. Bu noktada psikolojik ilk yardım zaruridir.”
Psikolojik ilk yardımın adımları afetzedelere nasıl davranmamız konusunda bize yol gösterebilir. Her şeyden önce ilk yardımı sağlayanın depremzedeyle bir ilişki kurması gerekir. Konuşmaları sırasında sakin kalabildiğini ve özgüvenli olduğunu göstermesi gerekir çünkü bu sakin ve güçlü tavrı karşısındakini de sakinleştirip güvende hissettirecektir. İlk yardımı sağlayan kişinin depremzedeye empatiyle yaklaşması gerekir. Burada çok önemli bir nokta empatiyi sempatiyle karıştırmamaktır. İnsan sempati gösterdiğinde karşısındakine acır ve bir depremzedenin en son ihtiyacı olan şey acınmaktır. Yani ilk etapta amaç depremzedeyle hızlı bir şekilde ilişki kurmak ve ona güven aşılamaktır. İlişki kurulduktan sonra depremzedenin temel fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını belirlenmelidir. Bunun için depremzedenin başından geçenler ve başından geçenlere tepkisi dinlenir, psikolojik veya fiziksel sıkıntıya dair belirtiler taranır.
Sıkıntı yaşayan insanlar güçsüz ve çaresiz hisseder. Bir kriz durumunda yapabileceğimiz en iyi şey onları kuvvetlendirmektir. Bir insanın güçlü hissetmesine yardımcı olacak en önemli şeylerden biri bilgidir. Depremzedeye elimizden geldiğince bilgi vermek, örneğin yaşadığı deprem hakkında bilgi vermek oldukça güçlendiricidir. Aynı şekilde bir depremzedeye afetten sonra ne gibi psikolojik stres tepkileri gösterebileceğini izah etmek endişesini azaltacaktır. Son olarak bir depremzedeye sağlayabileceğimiz en büyük yardım umut vermektir. Çaresizlik ve umutsuzluk insanı depresyona sürükler, fakat boş umutlar vermeden, tutamayacağımız bir söz vermeden umut aşılamamız gerekir. Karşımızdakini dinlemek, empatiyle yaklaşmak, bilgilendirmek, güçlendirmek ve temel ihtiyaçlarının giderilmesini sağlamak afet sonrası akut bir stres yaşayan birine yapabileceğimiz en doğru müdahaledir.
Yazımın başında dediğim gibi, burada yazdıklarım depremin hemen sonrasında bizlere yardımcı olabileceğini düşündüğüm, bu sebeple de önceliklendirdiğim, çok net ve somut bilgilerdi. Fakat hala konuşulması gereken çok konu var, ülkece yaşananların acısını işlememiz uzun bir süre alacak. Örneğin, depremi doğrudan deneyimlememiş ama günlerce sosyal medyada ve haberlerdeki görüntülere şahit olmuş kişilerin yaşadığı çaresizlik, üzüntü ve umutsuzluk eminim ki uzun bir süre unutulmayacak. İleriki günlerde bunları düşünmeye ve tartışmaya devam ediyor olacağız.