“Balina” yemek yiyerek intiharı hedefleyen 270 kiloluk bir obezin son günlerine odaklanan samimi, duygusal ve ilginç bir film. Bir tiyatro oyunundan uyarlanan film tüketim toplumuna ve obeziteye eleştiri getiriyor.
“THE WHALE” - Yön: Darren Aronofsky - Sen: Samuel D. Hunter - Gör: Matthew Libatique - Müz: Rob Simonsen - Kur: Andrew Weisblum - Oyn: Brendan Fraser - Sadie Sink - Hong Chau - Ty Simpkins - Samantha Morton
Bir tiyatro oyunundan alınan, konusu dört duvar arasında geçtiği ve başkahramanı sevimsiz görünümlü bir obez olduğu için handikaplarla yola çıkan “Balina / The Whale”, tüketim toplumuna ve obeziteye eleştiri getiren bir film. Filmde tükenmişlik sendromu yaşayan, yalnızlık, umutsuzluk, çıkışsızlık sorunlarıyla boğuşan Charlie (Brendan Fraser) adlı 270 kiloluk bir insanın kapalı dünyasındaki kısıtlı ziyaretçi kadrosuyla yaşadıklarını izliyoruz. Ancak başta mükemmel performanslar sergileyen uyumlu oyuncu kadrosu, ilginç konulu ödüllü bir tiyatro oyununun bizzat yazarı tarafından uyarlanan senaryosu, düzgün mizanseni gibi hasletleri “Balina”yı hareketli, samimi, duygusal ve ilginç bir film yapıyor.
DAĞILAN BİR AİLENİN DRAMI
Filmin kahramanı Charlie, dünya edebiyatının önemli klasiklerinden, Herman Melville’in “Moby Dick”indeki “beyaz balina”yı saplantılı derecede seven ve ciddi obezite sorunları olan bir İngilizce öğretmenidir. Yıllar evvel eşinden ayrılarak, terk ettiği kızı Ellie (Sadie Sink) ile arasını düzeltme çabasındadır. Fakat kızına kendini affettirmeye çalışırken işlerin daha da kontrolden çıkmasına yol açar.
Sen: Samuel D. Hunter, Yön: Darren Aronofsky, Oyn: Brendan Fraser
Filmin yönetmeni Darren Aronofsky 1969’da New York’lu ilkokul öğretmeni Yahudi bir anne-babanın oğlu olarak dünyaya gelir. Senaryo yazarı - oyuncu - yönetmen Aronofsky genellikle rahatsız edici unsurlarıyla psikolojik, fantastik, bilim kurgu dramalarıyla tanınır. “Kaynak / The Fountain” filminin başrol oyuncusu, nişanlısı İngiliz aktris Rachel Hannah Weisz’den bir oğlu oldu. Yönetmenin tek uluslararası başarısı “Şampiyon / The Wrestler” ile 2008’de Venedik Film Festivali’nde kazandığı Altın Aslan Ödülü. Aronofsky’nin kariyerindeki 8. film olan “Balina”, hümanist içeriğiyle, itici görünüşlü, aşırı obez bir insanın fırtınalı hayat hikâyesini anlatarak kendisine sempati beslememizi sağlıyor. Bunu da, Brendan Fraser’in geçirdiği olağanüstü fiziki değişimi ve oyun gücüyle sağlıyor.
Gizemli drama “Anne / Mother” (2017), macera - aksiyon “Büyük Tufan / Noah” (2014), bilimkurgu dramaları “Kaynak / The Fountain” (2006) ve “Pi” (1998) gibi filmlerini hiç sevmediğim Darren Aronofsky’nin kariyerinde “Siyah Kuğu / Black Swan” (2010) ve “Şampiyon / The Wrestler” (2008) gibi iki kaliteli film var. “Siyah Kuğu” ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar Ödülü kazanan Natalie Portman, filmde, “Kuğu Gölü” balesinin baş dansçısı olmak için mücadele veren yetenekli genç bir balerini canlandırmıştı.
Genç tiyatro yazarı Samuel D. Hunter, 31 yaşındayken yazdığı “The Whale”in sinema uyarlamasında senaryo yazarlığını üstleniyor. Ana karakterin evinden çıkmayı, hastaneye yatırılmayı reddettiği bu kapalı mekân filminde, Charlie nefes almakta güçlük çeken, hiper tansiyon hastası, yerinden zor kıpırdayan dev bir obezdir. Mesleki eğitim alan bir erkek öğrencisine sırılsıklam âşık olunca karısını ve çok sevdiği küçük kızını yüzüstü bırakıp gitmiştir. Katıksız bir tutkuyla sevdiği adam birkaç yıl sonra intihar edince içine kapanan, yaşama amacını kaybeden Charlie, durmadan yemek yiyerek adeta kendi sonunu hazırlar. Filmin bir sahnesinde kriz halindeyken ısmarladığı pizzalara mayonez döküp tıkınırken gördüğümüz Charlie, aklıma, “Büyük Tıkınma / La Grande Abbuffata / La Grande Bouffe” filmini getirdi.
1973’te Cannes’da izlediğim, festivalde olay yaratan, İtalya’nın çizgi dışı mizah ustası Marco Ferreri’nin bu başyapıtı, Uluslararası Sinema Yazarlar Birliği (FİPRESCİ) jürisinin En İyi Film Ödülü ile taçlandırılmıştı. Michel Piccoli, Marcello Mastroianni, Ugo Tognazzi ve Philippe Noiret tarafından canlandırılan ve kendilerini ölümüne yemeyi planlayan bir grup arkadaşı konu alan film, tüketim toplumunu ve burjuvazinin çöküşünü hicvediyordu. Yemek tüketerek intihar etmeyi hedefleyen dört erkek için yemeklerin hiç durmadan iştahla mideye indirilmesi, hayatlarının dünya bezginliğinden nihai kurtuluşunu temsil ediyordu.
RENKLİ KARAKTERLER RESMİ GEÇİDİ
Samuel D. Hunter’in “The Whale” tiyatro oyunu, bir koltuğa adete çivilenmiş baş kahramanı ile bazı riskleri içeriyordu. Seyircinin kendisini kapalı bir alana sıkışmış hissetmemesi, yan karakterlerin zenginliği, konunun kader, zorunluluk, af dileme gibi temalardaki derinliğiyle oyun övgüye boğuldu. Charlie ile Moby Dick’in Kaptan Ahab’ı, özünde birbirine çok benziyordu. İkisi de bir rüyanın peşinden koşmuş, alternatif bir geleceğin fantezisine takıntılı kalmış birer adamdı. Darren Aronofsky oyunu izleyince, “Hemen sinema haklarını satın almam lazım” diye düşünmüş. Samuel D. Hunter oyununun sinema uyarlaması hakkında, “Üniversite 1. sınıf öğrencisiyken, ilk oyunlarını yazarken ‘Bir Rüya İçin Ağıt / Requiem for a Dream’i gördüğümden beri Darren Aronofsky hayranıyım. Yeteneğini ve vizyonunu bu filme getirdiği için çok minnettarım” dedi.
Konusunu özetleyecek olursak… “Balina”da bol bol tıkınarak ölmeye karar vermiş Charlie, parası olmadığı yalanı ile hastaneye yatmaz. Halbuki biriktirdiği 120 bin doları, uzaktan sevdiği biricik kızına miras bırakmak niyetindedir. Uzun yıllardır aramadığı Ellie ile ilk karşılaşmasında: “Sen kötü bir baba oldun. İğrençsin” tepkisiyle karşılaşır. Charlie’nin: “Birbirimizi tanıyalım, ben üniversite hocasıyım, derslerine yardımcı olabilirim. Tek tesellim senin düzgün bir hayatın olmasını istemek” teklifine kızı sıcak bakar. Son derece yetenekli, duyarlı, zeki ama sert mizaçlı, isyankâr bir kız olan Ellie, aslında ailenin kötü tohumudur. Karşılaştığı insanların zaaflarını yakalamak için seslerini cep telefonuna kaydetmek, videolarını çekmek ve onları şantaj yaparak kullanmak gibi huyları vardır.
Filmin açılış sahnesinde çevrimiçi kolej yazma kursları veren Charlie’yi öğrencileriyle yaptığı bir zoom etkinliğinde görürüz. Sosyal hizmet uzmanı, deneyimli hastabakıcı Liz (Hong Chau) hayatını kolaylaştırmak için her şeyi yapan iyi niyetli bekar bir kızdır. Tansiyonu 31/ 17’ye çıkan Charlie’yi hastaneye yatması için ikna edemez. Zamanla Liz’in Charlie’nin eşcinsel hayat arkadaşı Alan’ın kız kardeşi olduğunu öğreniriz. Yen Hayat adlı bir tarikatın müridi olan Alan, babasıyla yaşadığı ihtilaflar sonrası kendisini bir köprüden atarak intihar etmiştir. Charlie, Yeni Hayat Kilisesi misyoneri olduğunu iddia eden Thomas (Ty Simpkins) tarafından ziyaret edilir. Liz bu ziyaretlerden memnun değildir. Kendisi bu kilisenin baş papazının evlatlık kızıdır ve Alan’ı kiliseden kovan babası yüzünden çok sevdiği erkek kardeşini kaybetmiştir.
BABA - KIZ HESAPLAŞMASI
Ellie bir gün babası için yaptığı sandviçin içine gizlice uyku hapı koyar. Eve gelen Thomas’ı sorgulamaya başlar. Genç adam aslında kilisenin parasını çaldığı için Yeni Hayat’tan kovulduğunu, ailesi tarafından reddedildiğini itiraf eder. Charlie’nin terk ettiği eski karısı Mary’nin (Samantha Morton) eve gelmesiyle olaylar tırmanır. Bir erkekle yaşamak için kocası tarafından terk edilen Mary teselliyi alkolde aramıştır. Aslında dürüst ve vefakâr bir kadındır. Ellie’nin, babasının parasında gözü olan bencil, oportünist, hırçın, acımasız, içten pazarlıklı ve kötü ruhlu bir kız olduğunu babasına anlatır. Bir zoom seansıyla başlayan film yine bir zoom görüntüsüyle noktalanır. Tek farkla ki, Charlie ilk kez olarak kamerasını açarak öğrencilerin kendisini fiziki görüntüsüyle dinlemelerini sağlar. Filmin finaline, çetin bir baba-kız hesaplaşması damgasını vurur. Aslında üç kişilik ailenin 8 yıl aradan sonraki ilk buluşmasında halının altına süpürülen anlaşmazlıkların, sırların, ihtilafların ortaya dökülmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
Darren Aronofsky filmi için: “Görünüşte sevimsiz olan bir insanın sevme arzusuna, sevgi ve kefaret duygusuna odaklanan filmde, Charlie kusurlu bir karakter ama hayal gücünün ne kadar kuvvetli bir şey olduğunun farkında” diyor. “Balina”nın görüntü yönetmeni, Aronofsky ile ilk filmi “Pi”den itibaren tüm kariyerinde birlikte çalışan Matthew Libatique, bir evin salonunda geçen konuda, az ışıklı, loş görüntüleri ve mat renkleri tercih etmiş. Bunu obezite mağduru, intihar etmeye kararlı Charlie’nin ruh halini yansıtmak amacıyla yapmışsa, hedefine ulaştığını söylemek mümkün. Ancak, ben kendi hesabıma, iki kez Oscar Ödülüne aday gösterilmiş Libatique’in bu tercihinin, filmi izlememi zorlaştırdığını söyleyeyim. Filmin teknik kadrosunda övgüyü, Adrien Motor, Judy Chin, Anne Marie Bradley’den oluşan makyaj ve kostüm departmanı hak ediyor. Ayağa kalktığında Charlie’yi korkunç gösteren protezin tasarımında yukarıdaki üçlü çok başarılı. Dallarında aday gösterildikleri Oscar Ödülüne ulaşırlarsa kimsenin itirazı olmayacak.
UYUMLU OYUNCU KADROSU
Oyuncu kadrosuna gelince… “Mumya” dizisi filmleriyle tanınan Brendan Fraser (55) “Balina”da 70 filmlik kariyerinin en akılda kalıcı kompozisyonunu çiziyor. Eşcinsel sevgilisi için ailesini terk etmenin suçluluğuyla başa çıkmak için yıllarca aşırı yemek yiyen ve sonunda 270 kiloya ulaşan Charlie rolü için geçirdiği fiziki değişim, En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde oy kullanacak Akademi üyelerini etkileyecektir düşüncesindeyim. Brendan Fraser rolü hakkında: “Giydiğim protez ve kostüm kusursuz ama hantaldı. Şimdiye kadar yaptığım her şeyden çok uzak bir işti. Kalıcı bir etki bırakacağını biliyorum” dedi. Fraser bir zamanlar Hollywood Basın Birliği eski Başkanı Philip Berk’in kendisini taciz ettiğini söylemiş, gerçek hayattaki sorunları da buna eklenince sinemadan bir süre uzaklaşmıştı. Bu gerekçe ile aktör Altın Küre Ödül Törenini boykot etmişti.
“Stranger Things” dizisiyle tanınan, Teksas doğumlu Sadie Sink (20), Ellie rolüyle sinemada ilk önemli şansını buluyor. Genç aktris binbir yüzlü, asi ruhlu lise talebesi rolünün hakkını veriyor. Liz’de Vietnam asıllı Amerikalı aktris Hong Chau (44) En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalının Oscar adayları arasına girme başarısını gösteriyor. Mary’yi canlandıran deneyimli İngiliz oyuncu Samantha Morton (46) filmin son bölümündeki kısa rolünde klasını konuşturuyor. Altın Küre Ödülü sahibi Morton iki kez Oscar’a aday gösterilmişti.