- “Her birey fark yaratabilir. Her bireyin seçimi önemlidir.”
- “İnsanın en büyük umudu, değişebilme gücüdür.”
- “Doğa, bizim dışımızda bir dünya değildir; biz doğanın ta kendisiyiz.”
- “Dünyayı değiştirmek büyük adımlarla değil, küçük şefkat eylemleriyle başlar.”
Jane Goodall (Nisan 1934 - Ekim 2025)
Yaşlı dünyamızda toplumun vicdanı, doğanın sesi karanlık bir çağdan geçiyor. İnsanlık, ilerleme adına doğayı, teknolojik konfor adına vicdanını tüketiyor. Bütün coğrafyalarda ormanlar sessizce yanarken, şehirlerin gürültülü kaosu insanın iç sesini boğuyor. İşte bu karanlıkta, Jane Goodall bize hem doğayı hem insanı yeniden dinlemeyi öğretti. Goodall, yalnızca şempanzelerin yaşamını çözümleyen bir primatolog (primatları inceleyen bilim insanı) değil, insanlığın vicdanını da uyandıran bir bilge.
1960’ta Tanzanya’daki Gombe ormanına adım attığında, yanında ne üniversite diploması ne de özel bir araştırma ekibi vardı; ama içinde kocaman bir sevgi, doğaya duyduğu saygı ve tükenmez bir merak vardı. O, insanın doğayla ilişkisini ahlaki bir sorumluluk olarak gördü. Şempanzelere numara değil, isim verdi. Çünkü isim vermek, tanımaktır; tanımak ise sevmekti. Sevgi ise en büyük etik farkındalık değil mi? Bu basit ama devrimci jest, bilimin soğuk merceğine sıcak bir insanlık dokunuşu kattı.

Goodall, doğayı anlamanın salt gözlemle değil, empatiyle mümkün olabileceğine işaret etti. Onun gözlemleri, yalnızca hayvan davranışlarını değil, insan davranışlarının da köklerini aydınlattı. Şempanzelerin alet kullanması, yas tutması, dayanışma göstermesi, kanımca “insan” kavramını kutsiyet tahtından indirdi. O’na göre bizi özel kılan, sorumluluk alabilmemizdi.
Bugün, ekolojik krizlerin ortasında, Jane Goodall elan bir ışık gibi parlıyor. “Her birey fark yaratabilir,” diyor. Bu söz, bir slogan değil, bir yaşam çağrısı! Çünkü toplumların vicdanı, bireylerin doğayla kurduğu ahlaki bağla ölçülür. Çünkü doğadan kopmuş toplumlar, kendi vicdanlarını da yitirirler. Goodall’ın yaşamı, bilimin soğuk laboratuvarlarından çıkıp, adeta doğanın kalbine yerleşen bir manifesto! O bize gösterdi ki, bir ağacı kesmek sadece çevreye değil, kendi ruhumuza da verilen bir yaradır. Şempanzelere saygı göstermek, aslında insan onuruna saygı göstermektir. Bugün, Jane Goodall’ın öğrettiği şey tam da bu: Doğayı korumak, yalnızca ekolojik bir görev değil, ahlaki bir sorumluluktur. İnsanı iyileştirmenin yolu, doğayı onarmaktan geçer. Toplumun vicdanı, ormanların nefesiyle birlikte yaşar. Ve belki de dünyanın geleceği, onun bir zamanlar Gombe ormanında sabırla tuttuğu defterin sayfalarındaki küçük notlarda gizlidir: Sevgi, gözlem, sorumluluk, umut… Bizi insan kılan, tam da bunlar…






