Aralık ayı başlayınca Hanuka bayramını sorgulamaya başlarım. Çünkü küçüklüğümden bu yana benim için bütün bayramlarımız arasında Hanuka’nın bir başka yeri ve anlamı vardı. Bütün diğer bayramlarımız geniş aile içerisinde ve konuklarla birlikte yaşanırken Hanuka 8 gün boyunca çekirdek ailemizin birlikte yaşadığı bir şölendi.

Bayram başlamadan önce annem bizim evdeki -bana göre dev boyuttaki- Hanukiya’mızı saklandığı yerden çıkarır, parçalarını siler ve monte eder salondaki büfenin üzerinde 8 gün boyunca kalacağı yere yerleştirirdi. Sonra birinci günden başlayarak her gün artan sayıda pamuktan fitiller hazırlar, zeytinyağı ile birlikte Hanukiya’ya yerleştirirdi. Babam eve geldiğinde bütün aile, büfenin önünde toplanır coşku içinde duayı okur ve pamuk fitilleri yakardık. Babam yüksek sesle bir yandan duayı okur, bir yandan annemle birlikte biz çocukların sevinçli bir disiplin içinde ritüele kendimizi kaptırışımızı seyrederlerdi.

Geçen yıllar içerisinde duayı baştan sona ezberlemiştim. Duadaki bazı İbranice kelimeleri Türkçeye benzetir ve o kelimeleri duyduğumda duanın bitmesine daha ne kadar süre kaldığını kafamda hesaplardım. Örneğin “tahta”ya benzeyen bir kelime söylendiğinde dua bitiyor demekti. Halen o kelimeyi duyduğumda aynı şeyi düşünürüm.

Yemekten sonra da televizyonun, bilgisayarların olmadığı o günlerde kıpır kıpır alevlerin dalgalanmalarına gözlerimi diker hayaller kurardım. Hangisi daha uzun yanacak? Tahminler yürütürdüm. 8. günün sonunda Hanukiya temizlenir ve bir yıl sonra tekrar kurulmak üzere sökülür dolaba kaldırılırdı.

Aynı ritüeli eşim ve ben çocuklarımla birlikte sürdürdük tabi. Hanukiya’lar değişti ve küçüldü. Artık mumlar yakıyoruz. Ama ne duanın müziği ne de bende uyandırdığı duygular değişmedi. Halen bir süre mumların yanışlarına ve alevlere gözlerimi dikiyor ve her Hanuka’da, geçen bir yılın muhasebesini yapıyorum.

Geçen yıl ne durumdaydık?
Neleri ümit ediyorduk?
Neleri bekliyorduk?
Neler oldu?
Şimdi ne durumdayız?
Gelecek yıl için neleri ümit ediyoruz?
Neler olabilir?

İnanınız her yıl o küçük alevlerin dalgalanmalarına bakar, bunları düşünürüm. 

Kötü seneler de oldu tabi. Büyüklerimizi kaybettiğimiz yılları yaşadık. Alevlerin aydınlattığı yüzler aynı değil, büyüdük ve yaşlandık. Ama ışıklar bayramının her yıl içimde uyandırdığı coşku ve ümit hiç değişmedi.

Gelecek için neler mi ümit ediyorum?
Tabi ki barış, kavuşma, sağlık ve bereket diliyorum.
Hangisi daha önce gerçekleşecek acaba?
Neler mi olabilir?
Muhakkak iyi şeyler olacak.
Mumları yaktığınızda bakın; küçük kandiller de ümitli olacak ve sevinçle dans edecekler.
Bu ritüel hep böyle devam edecek. Bunu biliyorum.
Torunum heyecanla babasının coşkusuna bakıp sevinecek. Oğlum / damadım gülümseyerek yüksek sesle çocuklarına yan gözle bakarak duayı okuyacaklar. Tıpkı babam gibi, tıpkı benim gibi…

Evlerinizden ümit ışığı asla eksik olmasın…