Şubat ayının ilk günlerinde ünlü oyuncu Michael Douglas bir basın açıklaması yaparak babasının 5 Şubat 2020’de vefat ettiğini bildirdi.

Genç kuşaklar 103 yaşında ölen Kirk Douglas’ı Michael Douglas’ın babası olarak tanımış olsalar da, baba Douglas, 1950’li ve 1960’lı yıllardaki şöhreti oğlununkini fersah fersah aşan, Amerikan Film Enstitüsü AFI’nin düzenlediği “Tüm Zamanların En İyi Amerikan Erkek Sembolleri listesinde 17. sırada yer alan, Hollywood’un Altın Çağı’nın efsane oyuncularından biriydi.

 

Izzy Demsky’den Kirk Douglas’a…

Günümüzde Beyaz Rusya sınırları içerisindeki Gomel kentinden göçen Rus Yahudisi Bryna ile Herschel Danielovitch’in oğlu olarak 1916’da Amsterdam, New York’ta doğmuş, ailesi Demsky soyadını aldığında, Issur Danielovitch olan adını Izzy Demsky’ye çevirmiş, oyunculuğa başlayınca da, Kirk Douglas adını kullanmaya başlamıştır.

Henüz lisedeyken oyuncu olmaya karar veren Douglas, St. Lawrence Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Amerikan Drama Sanatları Akademisi’nde burslu olarak yükseköğrenimini tamamlar. Yoksul bir aileden geldiğinden, eğitim giderlerini karşılayabilmek için belboyluk, yer göstericilik, temizlikçilik, bahçıvanlık yapar, para karşılığı profesyonel olarak güreşir.

Mezun olduktan sonra Broadway’de yan rollerle başladığı oyunculuk kariyerine II. Dünya Savaşı sebebiyle ara vererek ABD Deniz Kuvvetleri’ne katılır. Savaş sonrasında New York’a döndüğünde Douglas, radyo tiyatrosunda çalışmaya başlar. Akademiden sınıf arkadaşı Lauren Bacall’ın ısrarıyla, yeni filminin oyuncu seçmelerine onu da çağıran yapımcı Hal B. Wallis, izledikten sonra The Strange Love of Martha Iversın (1946) başrollerinden birinde oynatmaya karar verir. Seyircilerin çok beğendiği, eleştirmenlerin de performansını övgülerle karşıladığı Douglas, bu ilk filminin ardından 1947’de Out of the Past”, I Walk Alone ve Mourning Becomes Electra gibi ses getiren filmlerde önemli yardımcı roller oynar. Bunlardan I Walk Alone, bir başka Hollywood efsanesine dönüşecek olan Burt Lancaster ile ilk kez beraber oynadıkları filmdir. İkilinin kimyası birbirine öylesine uyar ki, aralarında

Gunfight at the O.K. Corral(1957) gibi bir western, Seven Days in May (1964) gibi bir siyasi gerilim ve son birliktelikleri gangster komedisi Tough Guys(1986) olan 7 filmde birlikte oynarlar. Douglas yakın arkadaşı için “Burt Lancasterden kurtulduğumda nihayet şansım döndü; artık filmlerimde onun yerine güzel kızlar var” demiştir.

Oscar Ödülü’nü hiç kazanamasa da…

Amerikan Drama Sanatları Akademisi’ndeki sınıf arkadaşlarının Kirk Douglas’ın yaşamında önemli yeri var. Lauren Bacall ona sinema dünyasının kapılarını açarken, başka bir sınıf arkadaşı Diana Dill de ilk büyük aşkı olmuş. 1943 yılında evlenen çift 9 yıl sonra boşansa da bu evlilikten 1944 yılında ilk oğlu Michael, 1947’de ikinci oğlu Joel dünyaya gelmiş. Bilindiği gibi Michael Douglas, sinema tiyatro ve televizyonda 40 yıllık kariyeri olan ünlü bir oyuncu; Joel Douglas ise babasının yapım şirketini devam ettiren önemli bir yapımcı.

 

Sekizinci filmi Championda (1949) canlandırdığı, güvenilmez, fırsatçı, acımasız, kendini beğenmiş, sert ve kibirli boksör Midge Kelly karakteri Kirk Douglas’a En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adaylığı getirir. Her ikisini de Vincete Minnelli’nin yönettiği, bir film yapımcısını canlandırdığı The Bad and the Beautiful (1952) ve Van Gogh’a parlak bir yorum getirdiği Lust for Life (1956) ile ki kez daha aynı ödüle aday olan Douglas, 1996 yılında aldığı ‘sinema sanatına 50 yıllık katkı özel Oscar ödülü’ hariç bu ödülü hiç kazanamaz.

Problemli sert erkek karakteri

Along the Great Divide (1951) adlı filmdeki kovboy rolü için ata binmeyi ve silah kullanmayı öğrenen Douglas uzun kariyeri boyunca türün zirvelerinden Lonely Are the Brave(1962) dâhil, birçok western’in başrolünde oynar.

İlginçtir, o yıllarda seyirci beğenisinin çoğunlukla romantik yakışıklı erkeklere yönelmesine karşın, bu yakışıklı, çelik gibi sert bakışlı, yarık çeneli, fazlasıyla erkeksi genç adam, sağlam oyunculuğu ve olağan dışı karizmasıyla, çoğunlukla sorunlu ve epey kusurlu anti kahramanları canlandırsa bile izleyicilerin gözdesi olmayı başarıyordu. Bu “problemli sert erkek karakteri” giderek üzerine oturduğunda Douglas,Ben kariyerimi o…pu çocuklarını oynayarak yaptım diyecektir.

1951’de, Billy Wilder’ın medyanın kitleleri güdümleme gücünün müthiş sert eleştirisi Ace in the Hole ile olağanüstü bir oyuncu olduğunu gösteren Kirk Douglas, aynı yıl William Wyler’ın suç/gerilim filmi Detective Storynin, 1952’de Howard Hawks’ın The Big Sky adlı western’inin, 1954’de Denizler Altında 20 bin Fersahın sinema uyarlamasının, 1955’te King Vidor’un Man Without Starının başrollerinde oynamıştır.

İkinci evliliği

1954’de ikinci evliliğini 1919 doğumlu oyuncu ve yapımcı Anne Buydens ile yapan Kirk Douglas’ın ölümüne kadar devam eden bu evliliğinden de iki oğlu olur. 1955’de doğan Peter Douglas hâlen anne mesleğini devam ettirmektedir. 1958 doğumlu, fizik olarak da babasına çok benzeyen Eric Douglas baba mesleğini seçmiş, ancak başarılı bir oyuncu olmasına karşın bağımlılık sorunları olan aktör 2004’de aşırı dozda uyuşturucudan ölmüştür.

Yapımcılığını üstlendiği filmler

Kirk Douglas 1955’de, annesinin adıyla Bryna Productions adlı bir yapım şirketi kurar. 1955-1986 yılları arasında 20 filmin yapımcılığını yapan şirketin bağlı kuruluşu (oğlunun adını taşıyan) Joel Productions da 6 filmin yapımcılığını yapmıştır. Yapımcılığını yaptığı bazılarında oyunculuğu da üstlendiği bu filmlerden ikisinin hem Douglas’ın hem de sinemanın tarihinde önemli yerleri vardır.

Bunların birincisi, Stanley Kubrick’in ve Calder Willingham ve Jim Thompson’la birlikte Humphrey Cobb’un aynı adlı romanından 1957’de sinemaya uyarladıkları I. Dünya Savaşı yıllarında Fransız siperlerinde gelişen Paths Of Glory / Zafer Yollarıdır. Film, verdiği akılsızca saldırı emri bozguna dönüştüğünde, emri veren generalin kendi geleceğini garantiye almak için suçu askerlerin korkakça davranışına yükleyerek, birliği temsilen rastgele seçilen üç askerin yargılanmasını emretmesinin ve bu üç suçsuz insanın, savunmalarını üstlenen, sivil hayatta ünlü bir ceza avukatı olan Albay Dax’ın tüm çabalarına rağmen kurşuna dizilmesinin öyküsüdür. Kubrick’in 80 dakikada izleyiciyi savaşın kıyımına, ahlaken çürümüş bir Askeri Mahkemeye, müstehzi, ahlâksız generallerin, kendi askerlerine ateş açmayı düşünecek kadar gaddarlaşmasına tanık ettiği, Albay Dax yorumunun da Douglas’ın kariyerinin doruklarından biri olduğu Paths Of Glory, tüm zamanların en etkileyici savaş karşıtı başyapıtlarından biridir.

“Spartacus” ve Kubrick

Kirk Douglas 1950’de romanının film haklarını satın aldığı, Howard Fast’ın MÖ 70’li yıllarda yaşanmış gerçek olaylardan esinlenerek yazdığı, Roma yönetimine isyan ederek, köle ve yoksullardan oluşan ordusuyla yıllarca sayısız Roma ordusunu yenen bir kölenin öyküsü Spartacusu de üç saati aşkın bir süper prodüksiyon olarak çekmeye karar verdiğinde on yıldır McCarthy kara listesinde olan senarist Dalton Trumbo ile anlaşır. Ortak yapımcı Universal Stüdyoları’nın ısrarıyla 1959’da yönetmen Anthony Mann’la başlayan çekimlerin ikinci haftasında, fiziksel ve içgüdüsel oyunculuk tarzı ile uyuşmayan Mann’ı işten çıkartarak filmini yönetmesi için Kubrick’i arar. Nabokov’un Lolita’sı için fon bulmaya çalışan Kubrick, filmine ciddi bir katkıda bulunacak olan Douglas’ın 150.000 dolarlık teklifini kabul eder. 167 günde çekilen, 197 dakikalık süresi, görkemli oyuncu kadrosu, olağanüstü 70 mm. geniş ekran görselliğiyle sinema tarihinin en iyi on tarihsel destanından biri olan Spartacus (1960), hem seyircilerin hem eleştirmenlerin beğenisini toplar. Kubrick’in adını önemli yönetmenlerin arasına yerleştirse de, senaryosuna katkıda bulunmadığı ve filmin yaratıcı kontrolü yapımcı-başaktör Douglas’da olduğu için Kubrick, ileriki yıllarda Spartacusu “kendine ait” filmleri arasına almaz.

Spartacusun türdeş yapıtlara nazaran öne çıkmasında en önemli etken Dalton Trumbo’nun senaryosudur. Kendilerine Spartacus’u ihbar ederlerse bağışlanacakları sözü verilen bütün esirlerin çağrıya, “Ben Spartacus’um” diye cevap verdikleri ünlü sahne, McCarthy soruşturma komisyonuna açık bir göndermedir. Ayrıca siyahilerin ve beyazların gerek gladyatör olarak birbirine dayanışmaları, gerekse isyancı olarak omuz omuza çarpışmaları, ABD’de dönemin ırkçı bakış açısına başkaldırı niteliğindedir.

“Guguk Kuşu”nun tiyatro uyarlamasında başrol

Douglas 1960’lı yıllarda yoğun şekilde çalışmaya devam eder. Bir yandan Town Without Pity (1961), Lonely Are the Brave(1962), The Hook (1963), Seven Days in May (1964) In Harm’s Way(1965), Cast a Giant Shadow(1966), Is Paris Burning (1966) The War Wagon (1967) ve The Brotherhood (1968) gibi “hit filmlerde” oynarken diğer yandan da, romanın film haklarını almış olmasına rağmen hiçbir yapımcıyı filme almaya ikna edememiş olduğu Ken Kesey’in One Flew Over the Cuckoo’s Nest / Guguk Kuşunun 1963’deki tiyatro uyarlamasında başrolü üstlenir. Hakları ailede kalan eserin 1975 yılında, Miloş Forman yönetiminde sinemanın en güzel filmlerinden birine dönüştürülmesi Michael Douglas’ın yapım ortaklığıyla gerçekleşecektir.

Aldığı ödüller

1970’lerden itibaren yavaşlamış da olsa Kirk Douglas 2004 yılına kadar film çevirmeye devam eder. 1991’de havada bir uçakla çarpıştıktan sonra düşen bir helikopterden fazla yara almadan kurtulan, 1996 yılında geçirdiği kalp krizi sonrasında kısmen kaybettiği konuşma yetisini tekrar kazanan Douglas, son günlerine kadar aktif bir yaşam sürer. “Onur Oscarı” dışında sanat yaşamındaki başarıları için Amerikan Sineması Ödülü (1987), Alman Altın Kamera Ödülü (1987), NBR Kariyer Başarı Ödülü (1989), AFI Ömür Boyu Başarı Ödülü (1999) ve UCLA Onur Madalyası (2002) alır; 2004’de Kaliforniya Palm Springs’de bir caddeye Kirk Douglas Caddesi adı verilir.

ABD Dışişlerinde İyi Niyet Elçisi

Spartacus filminde, gençliğinde Komünist Partisi’ne üye olduğu için yaşamı neredeyse karartılan Dalton Trumbo’yu senarist olarak işe almakla yetinmeyerek Trumbo’nun adını filmin jeneriğine yazdıran ve McCArthy döneminin fiilen bitirilmesinde etkin rolü olan Kirk Douglas’ın az bilinen bir yönü de uzun yıllar boyunca insani yardım amaçlı çalışmalara öncelik verdiği ve 1963’den beri ABD Dışişlerinde İyi Niyet Elçisi olarak görev yapmış olduğudur. Bu faaliyetleri sebebiyle 1981’de Başkanlık Özgürlük Ödülü, 1985’de Fransız

Legion d’Honneur  nişanı almıştır.