KAPAK HİKÂYESİ - Karen Gerson Şarhon

Fotoğraflar: Teri Erbeş

Sevgili Mario Levi ile tanışıklığımız 1977 yılına dayanır. O yıllar ikimizin de üye olduğu Dostluk Yurdu Derneği’nde diğer 17-18 yaşındaki gençler gibi tiyatrolarda rol alır, yeni fikirler üretir, yaratıcılığımızı mümkün olduğu kadar geliştirmeye çalışırdık. Dostluk Yurdu Derneği hepimiz için kişiliğimizin gelişmesinde büyük rol oynamış bir yer olmuştur. Sanata meraklı olan bir kaçımız edebiyat, müzik ve tiyatroya yöneldik. Sevgili Mario ise hepinizin bildiği gibi edebiyata yöneldi. Bu tip yönelmeler ve ilgi alanlarının profesyonel iş hayatına dönüşmesi, o zamanlar aile bireylerimizin karşı çıkmasına karşı mücadele etmemize sebep oldu. Mücadeleyi kimimiz kazandı kimimiz kaybetti, kimimiz orta yolu bulmaya çalıştı ama sonuçta cemaat içinde kabul görmek için edinilmesi gereken mesleklerin dışına çıkabilme kapısını bizim kuşak açtı. Bu da her zaman gurur duyduğumuz bir olgu oldu.Mario ile o günlerde çok şey paylaştık, tiyatro günlerimiz unutulmazdı. Düğününde vardık, kızlarının doğumunda vardık. Kitapları yayınlandıkça gurur duyduk arkadaşımızla. Senede bir defa Ladino Günü düzenlemeye başladığımızda da ilk davet ettiğimiz konuşmacılardan biriydi. Yine böyle bir Ladino Günü’nde sohbet ederken Mario bana inanılmaz gelen bir şey söyledi: “Ben Ladino bir roman yazmayı düşünüyorum”! Ağzım açık ona bakakaldım. “Ciddi misin?” dedim. Ve o anda müthiş bir rüyanın gerçekleşebileceğine inancım arttı. Kaybolmakta olan Ladino dilinin, Mario Levi gibi birinci sınıf bir edebiyat adamı tarafından kullanılarak modern bir edebi eser yaratılması çok özlediğimiz bir durumdu. “Yardım eder misin bana?” diye sordu. Sorması gerekmezdi, tabii ki ederdim.
Projenin hayata geçmesi biraz zaman aldı ama sonunda Mario yazdıklarını ‘edit’ etmem için bana yolladı ve kullandığı dilin duruluğuna ve güzelliğine hayran kaldım. Umarım bu kitapla Nobel ödüllü bir edebiyatçımız olur.
Mario, ben bir giriş yaptım ama bu yazı senin hakkında onun için sorularımı sormaya başlıyorum…

Sevgili Mario, okuyucularımıza biraz kendinden bahset ve Ladino’yu nasıl öğrendiğini onlara anlat.
Hikâyem biraz da senin giriş yazında anlattığın gibi… Bu yazdıklarını okuyunca çok duygulandım. Geçmiş zaman… Kendimi bir yazar olarak önce kendime sonra da başkalarına gösterebilmek için çok uzun ve zorlu bir mücadele verdim. Birçok insandan, dahası bana dayatılanlardan uzaklaşmak ve vazgeçmek zorunda kaldım. Neyse, bu uzun bir hikâye, şimdilik bu kadarını söylemekle yetinelim. Ladino’ya gelince. Evde öğrendim tabii. Babaannemden. Tüm doğallığıyla. Biz bu dili böyle öğrenen son kuşağız. Şimdi bana bu dili öğrettiği için kendisine şükran borçluyum.



İspanyolca biliyor musun? Ladino’ca yazarken veya konuşurken İspanyolca araya karışıyor mu? Kendini daha iyi ifade etmek için kelime ararken Ladino sözlükleri mi yoksa İspanyolca sözlükleri mi kullanıyorsun?
En büyük sorunlarımdan birine parmak bastın! Bir dokundun, bin ah duy şimdi! İspanyolca biliyorum. Birçok İspanyol arkadaşım, tanıdığım, karşılaştığım, röportaj yaptığım gazetecilerin övgü ve takdirlerini kazanacak kadar! Bu konuda da kendimi geliştirmek için çok çalıştım. Don Quijote’yi İspanyolcasından, yorumlarıyla birlikte okumak tam bir manyaklıktı! Peki ne oldu? Şimdi Ladino yazarken bu bilgiden güç alıp yolumu bazen kolaylaştırabiliyorum. Ama senin dediğin gibi bazen şüphelere kapılarak. Kelimelerde değilse de cümle yapılanmalarında, deyişlerde. İspanyolca bilince dil saflığını kaybediyor. Ama bu sorunun da üstesinden geleceğiz.

Ladino konuşurken en rahat ettiğin konu veya konular nelerdir?
Çok şaşıracaksın belki ama özellikle edebi konular. İstersen buna duygusal konular da diyebiliriz. Bir de bazen babaannelerimizin, anneannelerimizin kullandığı bana bazen çok komik gelen deyimler var. Hatırladıkça ve kullanma fırsatını buldukça acayip eğleniyorum.

Bugün Ladino dilinde birçok yazılı malzeme bulunmakta. Bunları okuyor musun? Bu tip yazılı materyal sana yardımcı oluyor mu?
“El Amaneser”i yıllarca okudum, takip ettim. Bazı eski gazetelerin makaleleri de çok ilgimi çekti. Ne sıkı tartışmalar yapmışlar aralarında vakti zamanında. Sosyalistler, liberaller, komünistler, Siyonistler… Bazı skeçler, hâlâ yapılanlarsa beni çok güldürüyor! Hepsi bilinçaltıma sinmiştir, hiç kuşkum yok.

Ladino bir roman yazma fikri nereden geldi aklına? Neden Ladino bu sefer? Senin için önemi ne?
Türkçe çok roman yazdım. Daha kaç yıl yaşarım bilmiyorum ama yaşadığım sürece başkalarını da yazmayı hayal ediyorum. Daha şimdiden on beş kitap projem var. Peki, onca zaman sonra neden Ladino? Belki bir gönül borcu ödemek istiyorumdur. Belki bu dilin edebi bir metinde yaşamasını hayal ediyorumdur. Aslına bakarsan çok eski bir hayal bu. Isaac Bashevis Singer’i okuduğumdan beri. O sadece Yidiş dilinde yazmıştı. ABD vatandaşı kimliğiyle. O gün bugündür Yidiş dilinde edebi metin yazılabiliyorsa Ladino dilinde neden yazılmasın sorusu içimi kemirip duruyor. Saul Bellow da, biz Yidiş dilinde yazmayı ve konuşmayı seviyoruz, çünkü aslında çocukluğumuzu arıyoruz demişti. Öyle mi? Emin değilim. Ama düşünülmeye değer bir bakış açısı.

Konu seçimin nasıl oldu? Bu kitap neden bahsedecek?
Atalarımızın İspanya’dan göçünü anlatıyorum. Roman 1492 yılında Toledo’da başlıyor, Venedik’te, sonra da İstanbul’da devam ediyor. 1565 yılında da yine İstanbul’da bitiyor. İki anlatıcısı olan bir roman. Hikâye Toledo’dan on iki yaşındayken ayrılıp yetmişli yaşlarında ölen bir adamın ağzından anlatılıyor. Yazar da ara sıra devreye girip hem hikâyeyi yorumluyor hem de kahramanının eksiklerini tamamlıyor. Hazırlığı çok uzun sürdü. Yazmaya yeltendiğimde dönemi iyi bilmediğimi fark ettim. Belki on kitap okudum bu yüzden. İspanyolca, Fransızca, İngilizce, Türkçe kırkı aşkın makale okudum. Şimdi kendimi artık o dönemi yaşamış gibi hissediyorum!

Kitabı başka dillere, mesela Türkçe’ye çevirmeyi düşünüyor musun? Neden?
Tersten gidiyorum aslında. Romanın Türkçesi yazıldı, iki yıl önce bitti. Şu anda yayına hazır ama bekletiyorum. Ladino yazılışı bitmeden de yayımlamayacağım. Başlangıçta birebir çeviri gibi yazmaya başladım. Yaklaşık yüz elli sayfasını da Ladino dilinde yazdım. Şimdi dil artık kendi bağımsızlığını kazanmaya başladı. Daha çok işi var ama. Çok inandığım bir yere getirmeden bitirdim diyemeyeceğim. Hedef 2024… Bakalım…

Kitabın basımı ile ilgilenen yayınevleri var mı? Biraz onlardan bahseder misin?
İstanbul’da yıllardır yaşayan bir Katalan gazeteci var. Geçenlerde benimle La Vanguardia gazetesi için bir röportaj yaptı. Kendisine üç dört sayfa okudum. Bu romanla İspanya’da birçok yayınevinin ilgilenebileceğini söyledi. Şu andaki yayınevi Galaxia Gutenberg ilgilenir mi, bilmiyorum. Bu işi edebiyat ajansım yürütecek. Ama bu kitabı Türkiye’deki yayınevim de yayımlamaya hazır. Belki böylesi dağıtım için daha iyi olur. Nasılsa Amazon kanalı var artık. Everest yayınlarını tercih etmemin sebebi şu olabilir. Türkçe roman bir kitap, Ladino roman bir başka kitap şeklinde yayımlanacak. Bir de iki dilin bir arada bulunduğu özel bir edisyon düşünüyoruz. Tümü numaralandırılmış. Sert kapaklı. 1492 adet basılacak ve bir daha hiç basılmayacak.

Senin Sefarad yemekleri ile yakinen ilgilendiğini biliyorum. Bu ilgi nereden geldi. Ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsun bu konuda. Kitabında örnekler olacak mı? Tarifler sana ailenden mi geliyor yoksa şu anda bol miktarda basılmış yemek kitaplarından mı faydalanıyorsun?
Bu da çok uzun bir hikâye… Babaannemin mutfağından elliye yakın yemek biliyorum. Hepsini ondan öğrendim. Dili de öğrendiğim gibi. Bunun hikâyesini de “Size Pandispanya Yaptım” romanımda anlattım. Bu hem bir roman hem de bildiğin yemek tariflerini içeriyor. Hem de yeni yorumlarıyla! İspanyolcaya da çevrildi. Bunları yaşatmayı da boynumun borcu gibi görüyorum. Yemeklerin bir toplumun karakterini ortaya koyan en önemli unsurlardan biri olduğuna inanıyorum çünkü. Antropolojik bir gerçek bu. Bu konuda seminerler veriyorum.

Kitabının Ladino’nun geleceğine ne gibi bir etkisi olacağını düşünüyorsun?
Bilmiyorum. Ben elimden geleni yapacağım, gerisine zaman karar verir. Benim yaptığım koskoca bir yapıya kendi tuğlamı koymak gibi bir şey. Edebiyat dediğiniz de tam bu. Birileri elbette duyar sesimizi.

Sorularımı cevapladığın için teşekkürler ederim sevgili Mario. Sana sağlıklı ve mutlu günler dilerim. Kitabını sabırsızlıkla bekliyorum.