Ne kadar seviyorsun dersen; ‘Nar’ kadar derim. Dışımdan bir ben görünürüm. İçimden binlerce sen dökülür.” Attila İlhan

Edebiyata, görsel sanatlara, süs eşyalarına ve bilmecelere konu olan nar, insanoğlunun yetiştirdiği ilk meyvelerin arasında yer alır. Arkeolojik araştırmalardan da anlaşıldığı gibi badem, kayısı ve armuttan daha önce ekilmeye başlanmıştır. Çoğunlukla incir ağaçlarıyla birlikte dikilmiş, ancak kurak bölgelerde hurma veren palmiyelerin yanında ya da altında yetiştirilmiştir. M.Ö üçüncü binyılın ikinci yarısına tarihlenen tabletlerde, narın Mezopotamya’da var olduğuna işaret edilmektedir. Ayrıca farklı bölgelerde, üzerlerinde narın değişik şekillerde resmedildiği simgelere rastlanmıştır.

Eski Mısırlılarda dünyanın ilk meyvesi olarak kabul edilen nar, Mitolojide bolluk ve bereket sembolü olarak nitelendirilmiş ve birçok kültürde kutsallaştırılmıştır. Ayrıca narın Yunan Mitolojisi ve Anadolu topraklarında da masallara konu olacak kadar önemli bir yeri vardır.



Mitolojide Nar
Antik Yunan’da kutsal bir bitki olarak kabul edilen narla ilgili mitolojik birçok söylenceler vardır. Örneğin Paris; tanrıça Hera, Athena ve Afrodit arasında kimin en güzel olduğu üzerine çıkan kavgayı tanrıça Afrodit’e bir nar vererek noktalamıştır. Buna dayanarak, güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’in Kıbrıs Adası’nda kendi elleriyle bir nar ağacı diktiği varsayılır. Afrodit yarı giyinik halde elinde uzun, ucu narla taçlandırılmış bir asa taşırken betimlenmiştir. Hitit tanrıçası Kubaba gibi, Hera, Afrodit ve Demeter’in de sembolü nardır; saçlarında nar dallarından bir taç taşırlar. Aynı biçimde Roma’da da gelinler, başlarını nar dallarıyla süslermiş.

Persephone nar ile kandırılmış; mitolojik öyküye göre Demeter’in kızı Persephone’yi kaçıran Hades, onu kandırıp birkaç nar tanesi yedirmiş. Yeraltına girdikten sonra bir şey yiyen bir daha oradan çıkamadığı için, Persephone bir daha yeryüzünü göremeyecektir. Kızının kaybolmasıyla Demeter yas tutmaya başlayınca toprak küser, ekinler boy atmaz. Kıtlık yaşanmaya başlayınca bu kez Hades, Persephone’nin yılın üçte birini kendisiyle yer altında, üçte ikisini annesiyle yeryüzünde geçirmesine izin verir. Ve efsane bu ya, tanrıça da her yıl baharda yeryüzüne dönerek doğada yaşamın yeniden canlanmasını sağlar.


William Bouguereau - Narlı Kız Poster (Girl with a Pomegranate), 1875
Antik Mısır’da Nar
Antik Mısır’ın mezarlarında, gömülen nesneler arasında nara da rastlanır; narın ölen kişiye ikinci yaşamı getireceğine inanılırmış. Hatshepsut (M.Ö 1470), Amenhotep II (M.Ö 1450-1415) gibi firavunların mezarlarında çok sayıda nar bulunmuş. Tutankamun’un mezarında bulunan gümüş, nar biçimli kap da -çok nadir olarak bu değerli maden kullanıldığı için- bu meyveye kutsiyet atfedildiğinin bir göstergesi. Sadece süs eşyası ya da mücevherlerde değil, mezar odalarının duvar resimlerinde de bolca nar betimlemesi karşımıza çıkıyor. Mısır’da 1550’lerde yazılan Ebers Tıp Papirüsü’nde (M.Ö 1551-1550) şifalanma için narı öneren reçeteler var.

Yahudi kültüründe Nar
Eski İbrani mühürlerinde bereket ve bollukla özdeşleştirilen nar motifleri kullanılmış sıklıkla. Yahudilerin kutsal kitap metinlerinde nar, çiçekleri, meyvesi ve tadının güzelliği övülerek kutsallığın, doğurganlığın ve bolluğun simgesi olarak kabul edilmiş. Ayrıca, Yahudi inancına göre nar, doğruluğu da simgeler. Kudüs Tapınağı’nın süslemelerinde de o yüzden nar motifleri vardır. İbranilerin kutsal kitabında nar ‘rimmon’ olarak adlandırılır. Kral Süleyman için yapılmış sarayın tüm sütun başları ve diğer Yahudi krallarının saraylarındaki duvarlar nar meyvesi ve yaprak şekillerine benzeyen bezemelerle kaplı. Narın içindeki 613 adet tanenin, yani o parlak kırmızı tohumların, Tevrat’taki 613 mitzvot’a (emir) karşılık geldiği düşünülüyor ve bu yüzden de Roş Aşana (Yahudilerin yılbaşısı) bayramında baş köşede yer alan bir meyvedir nar.


Ruslan Sergeevin eseri, Kudüs

Anadolu topraklarında Nar
Halk arasında refah ve zenginliğin simgesi olan nar, Anadolu Türk Kültürü’nde ve özellikle masallarda konu olmuştur. Nar, Akdeniz kıyılarında yetişmiş ve İpek Yolu ticaret yolları sayesinde dünyaya yayılmıştır. Nar üretkenliğin sembolüdür ve Adem’in de Havva’ya nar ikram ettiğine inanılır. Nar ağacı kutsaldır ve bu ağacı kesenin başına kötü şeyler geleceğine inanılır. Bugün, ülkemizde bir yerleşim yerinin ismi olan Side’nin anlamı Yunancada nardan gelmektedir. Latince ismi ‘Punica granatum’un kabaca ‘Fenike elması’ anlamına gelmesi, Fenikelilerin yemişi Akdeniz havzasından taşımış olduklarını akla getirmektedir. Nar da tıpkı elma gibi Türklerde zürriyetin simgesidir. Rüyada nar görmek neslin bereketli olacağına yorulur. Çocuğu olmayan kadınlara kara kabuklu bir narın tanelerini okuyarak yedirirlermiş. Narın tek bir tanesinin bile ziyan edilmemesi, tanelerin hepsinin yenmesiyle ancak duanın kabul olacağına inanırlarmış. Anadolu’nun birçok yöresindeki düğünlerde nar parçalama töreni yapılıyor; parçalanan narın tanelerini en çok yiyen genç kızın ilk önce evleneceğine inanılıyor. Bu, özellikle Akdeniz ve Ege yöresinde yaygın bir gelenekmiş.

İran ve Zerdüştlükte Nar
Anavatanı İran’da yaygın bir inanış olan Zerdüştlükte nar, doğurganlık, ölümsüzlük ve zenginlik sembolü olmuş. Zerdüştlerin evlilik ritüellerinde ve tapınma törenlerinde nar kullanılırmış. Tüm yıl boyu yeşil kalan nar bitkisi, ruhun ölmezliğini; bir tek narın içindeki binlerce tanecik de refah ve zenginliği simgeliyordu. Bu nedenle, çocukların takdis törenlerinde nar taneleri, pirinç ve kuru üzüm taneleri ile karıştırılarak etrafa serpilirmiş. İran Mitolojisinde İsfendiyar’ın M.Ö 1500’lerde, Suriye’ye yapılan seferlerden sonra getirilmiş ve bundan sonra kültürün bir parçası olmaya başlamış; edebi eserlerin, aşk şiirlerinin konusu olmuş.


Pseudo Pier Francesco Fiorentino, Madonna Col Bambino e San Giovannino, 1460-1480


Hristiyanlıkta Nar
Hıristiyanlıkta ise nar, Bakire Meryem’le özdeşleştirilir. Kendisine insan eli değmeyen iffet sahibi Meryem, İsa’yı mucizevi bir şekilde doğurduğu için, kapalı bir sandık gibi içinde yüzlerce tohum taşıyan nar ile simgelenir. Dinî resimlerde Meryem Ana’nın kucağındaki çocuk İsa genellikle elinde, taneleri görünen bir narla resmedilir. Sandro Botticelli’nin tahminen 1487 yılında yaptığı “Narlı Meryem” eserinde olduğu gibi…

Nar tanelerindeki biyokimyasal mucizeler
Narın tıp alanında kullanılışını tarihte görebiliyoruz. Örneğin suyu, ateş düşürmede, kök kabukları bağırsak parazitleri, ishal ve hemoroit tedavisinde kullanılıyordu. Çiçek tomurcukları toz haline getirilerek bronşit tedavisinde kullanılıyordu. Yapraklarından elde edilen macunun da yanıklara iyi geldiği ve enfeksiyonları önlediği düşünülüyordu. M.Ö 460-370 yılları arasında yaşayan Hipokrat, mide rahatsızlığı çeken bir kadına günde sadece bir kez nar suyuyla hazırlanmış lapa salık verirmiş. Rus doktor Lev Levin, Sovyet Rusya’daki kozmonotlara, pilotlara ve denizaltı çalışanlarına sağlıklarını uzun süre koruyabilmeleri için nar suyu verildiğini söyler. Uzay gemisindeki maymunlara bile kuşburnuyla nar suyu karışımı verilmiştir.

100ml nar suyu, yetişkin bir insanın günlük C vitamini gereksinimin %16’sını karşılar. Nar suyu ayrıca B vitamini ve potasyum içerdiği için çeşitli diyet ürünlerinde de kullanılıyor. Çünkü nar özü şeker, kalori ve katkı malzemeleri içermiyor.


Özbek pulu

Edebiyatta Nar
Narın edebiyattaki yerini tanımlamak için birçok örnek verilebilir. Shakespeare, Jülyet’in bülbül olmasını yeğlediği tarlakuşu bir nar ağacının dalına tünemiştir. Oscar Wilde öykülerini Nar Evi - A House of Pomegranates başlıklı bir kitapta toplamış. İsviçreli seyahat yazarı Nicolas Bouvier, Tebriz kentinin yakınlarında karşılaştığı narı şu sözlerle anlatır: “Karın oluşturduğu incecik beyaz örtünün altındaki çatlamış narlardan kan sızıyordu.”

Sanat Tarihçisi Friedrich Muthmann’ın nar üzerine yazdığı kitabında narı şu satırlarla anlatır: “Çiftçi Epidauros tohumları tarlaya ekmeden önce pulluğun üzerine bir nar atarak patlatır ve ‘Hasat bereketli olsun!’ diye bağırır. Amaç nar tanelerinin ekilen tohumlara karışması ve hasadın bereketli olmasıdır. Kos adasında yaşayan aileler hala 1 Eylül’de kutlanan yeni yıl şenliklerinde ikonostazlarının üzerine, şehir merkezinde yer alan Hipokrat Çınarı’nın yapraklarından yaptıkları ve nar, üzüm, hurma ve sarımsakla süsledikleri çelenkleri asarlar.” Emanuel Geibel “Yunanistan Anıları” kitabında şu şiire yer verir: Narlar ve üzümler / Her yılı barışla karşılar / Yaşam bugün de / Güzel eskisi kadar.” Paul Valery ise şöyle sesleniyor şiirinde: “Kabukları çatlayan, birbirlerini sıkıştıran / Ve tanelerinin neredeyse tümü dökülen narlar / Bana düşüncelerin yarıp dışarı taştığı / Alınları çağrıştırıyorsunuz!

Bu güzel ve kıymetli meyvenin öyküsünü değerli ressam ve şairimiz Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ünlü dizeleriyle noktalayalım:
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

Kaynak:
“Nar Kitabı”, Bernd Brunner