Agnieszka Holland “Yeşil Sınır”da bir insanlık dramını anlatıyor
Venedik’te aralarında Jüri Özel Ödülünün de bulunduğu 7 ödül kazanan film, Polonya - Belarus sınırında yaşanan insanî krizi anlatıyor. Hümanist sinemanın bu parlak örneğinde mültecilerin çaresizliği ve çıkışsızlığını izliyoruz. Gözlemlere dayanan senaryosu, Holland’ın yüreklere hitap eden sinema diliyle öne çıkan filme Polonya hükümeti “ihanet” damgasını vurdu.


(KÜNYE) “ZIELONA GRANICA / GREEN BORDER” Yön: Agnieszka Holland - Sen A. Holland - Maciej Pisuk - Gabriela Lazarkiewicz - Gör: Tomasz Naumiuk - Müz: Frédéric Vercheval - Kur: Pavel Hrdlicka - Oyn: Maja Ostaszewska - Lalal Altawil - Tomasz Wlosok - Dalia Naous - Behi
 Djanati Atai - Mohamad Al Rashi - Agata Kulesza


Yönetmen Agnieszka Holland 

Polonyalı Agnieszka Holland’ın “Yeşil Sınır / Zielona Granica / Green Border”i dünya prömiyerini yaptığı 80. Venedik Film Festivali’nde aralarında Jüri Özel Ödülü bulunan 7 ödül kazandı. Yapımcıları arasında TRT’nin de bulunduğu film, Türkiye prömiyerini 13. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde yaptı. Film, Suriyeli mültecilerden oluşan 6 kişilik bir aile ile Taliban’dan kaçan Afganistanlı bir İngilizce öğretmeni, sınıra yakın oturan bir kadın psikoloğu ve Polonyalı bir sınır muhafızını konu alıyor.

Hepsi, Belarus’ta yaşanan insanî kriz sırasında, Polonya-Belarus sınırında bir araya geliyor. Suriye’deki iç savaştan kaçan aile, bir baba, karısı, üç çocuğu ve büyükbabalarından oluşuyor. Bunlar Belarus yetkililerinin siyasi dolandırıcılık aracı olduklarını bilmeden Avrupa Birliği sınırlarına ulaşmaya çalışıyor. Belarus ile Polonya arasındaki filme adını veren “yeşil sınır”ı oluşturan tehlikeli ve bataklık ormanda, son yılların insanlık dramlarından biri yaşanıyor. Hümanist sinemanın bu parlak örneğinde Orta Doğu ve Afrika’dan Avrupa Birliğine ulaşmaya çalışan mültecilerin çaresizliğini ve çıkışsızlığını izliyoruz.



İNSANLIK NEDİR?
Mülteciler Belaruslu diktatör Alexander Lukashenko’nun tetiklediği jeopolitik krizin ortasında kalıyor. Bunlar AB’ye kolay geçiş vaat eden propagandayla Belarus-Polonya sınırına çekiliyor. IŞİD’in işkence izlerini vücudunda taşıyan Suriyeli aile reisi, önceleri Avrupa’ya yerleşmeyi becermiş bir akrabalarının yerel desteği ile İsveç’teki akrabalarına ulaşmayı hedefliyordur. Taliban’ın eline geçmemek için, orta yaşlı Afgan kadın yanına bütün parasını alıp Batı’ya iltica etmeyi amaçlamıştır. Huduttan insan ticareti yapan açıkgözlere para kaptırarak hududun bir tarafından diğerine sınır muhafızları tarafından ping pong topu gibi atılırlar.

Polonyalı dul psikolog Julia sınırda yaşanan dramatik olayların istemsiz tanığı ve katılımcısı olur. Risklerin ve hukuki sonuçlarının bilincinde olarak Julia, olağanüstü hâl kapsamındaki bölgedeki ormanlarda kamp yapan mültecilere yardım eden bir grup aktiviste katılır. Kader göçmenleri Polonya’da Julia ve karısı hamile, genç sınır muhafızı Jan ile buluşturacaktır. Çevrelerinde meydana gelen olaylar, hepsini kendilerine yeniden şu soruyu sormaya zorlayacak: “İnsanlık nedir?”

Polonya, göçmenleri kendi topraklarından geldikleri Belarus’a gitmek için binlerce asker ve sınır muhafızı görevlendirdi. Belarus da aynı tedbiri alınca göçmenlerin çoğu bazen aylarca ileri geri sıçradı. Agnieszka Holland ülkesinin de taraf olduğu bu insanlık dramını “Yeşil Sınır”da yüreklere hitap eden bir mizansenle dile getiriyor. Julia, Bearuslu komutanın 35 Euro’ya satacağını söylediği bir şişe suyu ödemek için cüzdanını çıkarınca, cüzdanına el koyulduğuna ve bir askerin şişeyi kendisine vermeyip suyu yere döktüğüne dehşet içinde şahit olur.



Agnieszka Holland
’ın senaryoyu müştereken yazdığı Maciej Pisuk ve Gabriela Lazarkiewicz, sınır bölgesinde yaşayanlar, mülteciler ve uzmanlarla yaptıkları söyleşilerden ilham aldılar. Ancak Polonya hükümeti, Agnieszka Holland’ı, “İmajı çarpıtan ve Polonya’yı en kötü açıdan gösteren bir film yapmakla suçladı. Holland’ın bu konuda dava açmayı düşünmesi üzerine Adalet Bakanı Ziobro kendisini “Polonyalı askerleri ve sınır muhafız memurlarını suçlular ve sadistler düzeyine indirmekle suçladı. İçişleri Bakanı Kaminski, Polonyalı askerlerin Nazilerle kıyasladığını iddia ettiği filmi “Polonya üniformalı askerlere yönelik acımasız bir saldırı olduğunu söyleyerek Holland’ı “entelektüel açıdan sahtekâr ve ahlaki açıdan utanç verici olduğunu ilave etti. Hükümetin Polonya karşıtı utanç verici ve zararlı bir film olarak gösterdiği “Yeşil Sınır”, kapanış jeneriğinde Polonya’nın savaştan kaçan üç milyon Ukraynalı mülteciyi kabul ettiğini hatırlatıyor.

Agnieszka Holland 1948’de Varşova’da sosyolog bir baba ve gazeteci bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. Yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı olan sanatçı, Polonya sinemasının 2 dev yaratıcısı Andrzej Wajda ve Krzysztof Zanussi’ye asistanlık yaptı. İlk dönem filmlerinin en ünlüsü olan “Avrupa Avrupa / Europa Europa” (1990) Yahudi olduğunu gizleyen ve 2. Dünya Savaşı’nda Hitler’in peşinden giden Solomon Perel’in öyküsünü anlatmıştı. Holland’ı En İyi Senaryo dalında Oscar adayı yapan film, Yabancı Dilde En İyi Film Altın Küre Ödülünü kazandı. “Beethoven’i Anlamak // Copying Beethoven” (2006) iyi bir besteci olmayı hayal eden genç kadın müzisyenin, Viyana’da Beethoven’in yanında çalışma fırsatını bulduğunu anlatan bir filmdi. Ve San Sebastian Film Festivalde En İyi Film Ödülünü kazanmıştı.

Yüzlerce insanı bitki bazlı ilaçlar kullanarak iyileştiren şifacı Çek Jan Mikolasek’in biyografik öyküsü “Şarlatan / Charlatan” (2020) Çekoslovakya ve Polonya’da çok ödül kazandı. Uluslararası oyuncu kadrolu “Mr. Jones” da (2019) Holland’ın bir biyografik drama filmiydi. Ancak yönetmenin kariyerindeki en başarılı yapıt, Berlin Film Festivalinde Gümüş Ayı Ödülü kazandığı “İz / Pokot / Spoor”dur. Bu cinayet draması emekliliğini bir dağ evinde tek başına geçirmeyi seçmiş bir hayvan hakları savunucusu kadın öğretmeni merkezine alıyordu.



MÜLTECİ DRAMALARI
Zor hayat şartları veya savaş yaşayan ülkelerinden kaçarak yeni bir başlangıç yapmayı ümit ettikleri ülkelere göç eden mültecilerin öykülerini anlatan sayısız film yapıldı. En ünlüleri arasında kısa bir gezinti yaparak yazımı bitirmek istiyorum. Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yapan, yılın en iyileri arasında gösterilen “Kaptan Benim! / Io Capitano!” İle başlayalım. Son Venedik Film Festivali’nde, aralarında En İyi Yönetmen (Matteo Garrone) ve En İyi Genç Oyuncu Marcello Mastroianni Ödülü’nün (Seydou Sarr) bulunduğu 10’un üstünde ödül kazanan film, Senegal’den yola çıkıp çölü aşarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 17 yaşındaki iki arkadaşın, gerçek hayattan alınan öyküsünü anlatıyordu. Kariyerlerinde dört göçmen filmi yapan Belçikalı Dardenne Kardeşler’in “Tori ve Lokita”sı 2022 Cannes Film Festivalinde 75. Yıl Özel Ödülü’nü kazandı. Film Afrika’dan yola çıkıp Belçika’ya ulaşmayı başarmış küçük bir çocuk ile genç bir kızın zor koşullar içinde hayata tutunmalarını anlatan bir dram.

Yine Cannes’da Jüri Ödülü kazanan “Kefernahum / Capernaum”da (2018) Nadine Labaki, Beyrut’ta yaşam mücadelesi veren Suriyeli bir çocuk ile yeni doğum yapmış Etiyopyalı genç bir kadının iş birliğini yüreklere hitap eden bir dille anlattı. Finlandiyalı usta Aki Kaurismäki bence kariyerinin en dokunaklı filmi olan “Umut Limanı / Le Havre”da (2011) Afrikalı küçük bir göçmen çocuğun polisin eline geçmesini engelleyen bir ayakkabı boyacısının direncini anlattı. Film Cannes’da FİPRESCİ Ödülünü kazandı. Yine Aki Kaurismäki “Umudun Öteki Yüzü”nde (2017) Halep’ten kaçarak Helsinki’ye sığınan Suriyelinin hikayesiyle Berlin’de Gümüş Ayı Ödülü kazandı.


Holland (ortada gözlüklü) filmin oyuncularıyla birlikte

Suriyeli mülteci Waad Al-Kateab’ın Edward Watt ile yaptığı “Sama İçin / For Sama” (2019) kadınların savaş deneyimine hem samimi hem destansı bir yolculuk filmi. “Kaçış / Flee” (2021) 35 yaşındaki Afgan akademisyen Amin’in Danimarka’daki yaşantısını anlatan, konusunu gerçek hayattan alan biyografik bir animasyon filmi, Avrupa Film Ödüllerinde En İyi Animasyon ve En İyi Belgesel Ödüllerini aldı. Michael Winterbottom “Bu Dünyada / In This World”de (2002) Pakistan’daki mülteci kamplarından yola çıkıp Londra’ya ulaşmaya çalışan 2 gencin mücadelesini anlattı. Neill Blomkamp’ın konusu Güney Afrika’da geçen “Yasak Bölge / District 9”u eleştirmenlerden tam puan aldı.