Bu yazımı 10 Mart gecesi dağıtılacak Oscar Ödüllerine aday gösterilen filmleri değerlendirmeye ayırdım. En çok sayıda adaylık alan “Oppenheimer”, Oscar’ın habercisi sayılan Altın Küre Ödüllerinde en çok ödül kazanan filmdi. Christopher Nolan’ın filmi Altın Küre’de En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Orijinal Müzik kategorilerinde 5 ödül almıştı. On bir adaylıkla “Zavallılar / Poor Things” en çok Oscar adaylığı alan ikinci film oldu. Yorgos Lanthimos’un bu özgün filmi, Altın Küre’de En İyi Müzikal- Komedi, En İyi Kadın Oyuncu (Emma Stone) ödüllerini kazanmıştı. On adaylıkla 3. sıradaki “Dolunay Katilleri / Killers of the Flower Moon” Altın Küre’de tek ödülle (Drama dalında En İyi Kadın Oyuncu Lily Gladstone) yetinme düş kırıklığı yaşamıştı.

Yine Altın Küre’nin tek ödüllü filmi “Barbie” Oscar yarışında 8 ödülle şansını deneyecek. Yedi adaylıkla ardından gelen “Maestro” En İyi Film, En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu dallarında iddiasını sürdürecek. Beş adaylığı olan dört filmin en şanslı görüneni, Fransız filmi “Bir Düşüşün Anatomisi / L’anatomie D’une Chute”, Altın Küre’de iki senaryo yazarı Justine Triet ve Arthur Harari’ye ödül getiren film Yabancı Dilde En İyi Film seçilmişti. Yine Cannes filmi, Altın Küre’den eli boş dönen “The Zone of Interest”in yaratıcısı Jonathan Glazer hem En İyi Yönetmen, hem En İyi Uyarlama Senaryo dallarında şansını deneyecek. İki Altın Küre Ödülü ile dikkati çeken “The Holdovers” Oscar’larda beş adaylık alma başarısını gösteren bir Alexander Payne filmi. Cord Jefferson ilk filmi “American Fiction” ile, aralarında En İyi Film adaylığının olduğu beş dalda seçilme başarısını gösterdi.


Emily Blunt - Cillian Murphy (Oppenheimer)


EN İYİ FİLM’İN 10 ADAYI
Oscar adayı ağır toplar hakkındaki girişten sonra yazıma En İyi Film Ödülü’nün 10 adayıyla devam edeyim. Yılın belki de en iyi filmi değil, ama en çok ses getiren, en çok konuşulan filmi “Oppenheimer” ile başlayalım: Christopher Nolan’ın senaryosunu yazıp yönettiği bu filmin, sinema sanatının en başarılı bilim adamı biyografisi olduğu sayısız eleştirmen tarafından dile getirildi. Film, yolları kesişen dört Yahudi bilim adamını bir araya getiriyor: Atom bombasının babası Robert J. Oppenheimer, hidrojen bombasının mucidi Edward Teller, Albert Einstein ve ABD Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı Lewis Strauss. Zamanı kurgulamaktan, bilinçaltına girmekten hoşlanan Christopher Nolan, filmi Oppenheimer’ın gözünden anlatıyor.


Lily Gladstone - Leonardo DiCaprio (Dolunay Katilleri)

Venedik’ten Altın Aslan Ödüllü, yılın en özgün filmi “Zavallılar / Poor Things” özgün, feminist bir Frankenstein masalı olarak özetlenebilir. Yorgos Lanthimos’un, konusu Viktoryen dönemde geçen filmi, beyni bir bebek beyniyle değiştirilen bir kadının masalsı öyküsünü anlatıyor. Engin düşsel imgelere dolu filmde, bir bilim adamının, dirilttiği kadından hoyrat bir feminist yaratmasını izledik. Martin Scorsese’nin yönettiği, senaryosunu Eric Roth ile birlikte yazdığı son başyapıtı “Dolunay Katilleri / Killers of the Flower Moon”, ABD tarihinin (az bilinen) bir kara sayfasını gözlere seriyor. Film 1920’lerde topraklarında petrol çıkan Oklahoma’nın Osage ulusunun zenginleşen bireylerinin öldürülmesini soruşturan FBI ekibini merkezine alıyor. ABD tarihinin unutulmaması gereken bir dönemini, trajik bir insanlık ayıbını, Scorsese bu destansı filmiyle ölümsüzleştiriyor.


Sandra Hüller (Bir Düşüşün Anatomisi)

Kanımca yılın en iyi filmi olan, Justine Triet’nin yönettiği ve senaryosunu kocası Arthur Harari ile birlikte yazdığı “Bir Düşüşün Anatomisi / L’anatomie D’une Chute” Hitchcockvari bir mahkeme filmi. Justine Triet’yi Cannes festivallerinin üçüncü Altın Palmiyeli kadın yönetmeni yapan film, sebebi belirsiz bir düşme sonucu ölen kocasını öldürmekle suçlanan bir kadının dava sürecini anlatıyor. Cannes’da ikincilik ödülü sayılan Büyük Ödül’ün sahibi “The Zone of Interest”, kötülüğün bayağılığı ve sıradanlığı üzerine bir başyapıt. Jonathan Glazer’in senaryosunu yazıp yönettiği film, edebiyatla sinemanın parlak bir buluşması olarak, izleyiciyi Auschwitz komutanının ailesiyle yaşadığı, kampın bitişiğindeki bahçeli lüks eve götürüyor. Bu özgün, kan dondurucu Holokost filmi, izleyiciyi insanlığından utanma noktasına götürüyor.


The Zone of Interest


Yılın en romantik filmi için bir Oscar kategorisi olsaydı, “Başka Bir Hayatta / Past Lives” ödülün tartışmasız galibi olurdu. Celine Song’un öz yaşamsal öykülü, sinemadaki ilk yönetmenlik denemesi, yaşam seçimleriyle ilgili evrensel konusuyla, hayal kırıklıkları üzerine sarsıcı bir dram. Bradley Cooper’in senaryo yazılımına katıldığı, başrolünü üstlendiği, ikinci yönetmenlik denemesi “Maestro”yu NETFLIX için yaptı. Leonard Bernstein’ın karmaşık evliliğini de konu alan film, eşi Felicia ile 30 yıl boyunca süren inişli çıkışlı ilişkisini anlatıyor. Amerikan sinemasının iki Oscar ödüllü yönetmeni Alexander Payne “The Holdovers” ile üçüncü bir heykelciğin heyecanını yaşayacak. Bir hazırlık okulundaki huysuz bir tarih öğretmenini, gidecek yeri olmayan sorunlu bir öğrenci ve kederli bir aşçıyı merkezine alan filmin konusu bir kampüste geçiyor. Cord Jefferson’un senaryosunu yazıp yönettiği, kariyerinin ilk filmi “American Fiction”, yorgun düşmüş, hayal kırıklıkları yaşamış bir siyahi yazarı merkezine alıyor. İnsanın yüreğini ısıtan bu özgün, kaliteli filmi izledim ve çok beğendim. Yılın en çok gürültü koparan, hasılat yapan filmlerinden biri olan “Barbie”, yaratıcısı Ruth Handler’in ölümsüz kahramanını perdeye taşıdı. Greta Gerwig gibi çok sevdiğim bir yönetmen ve senaryo yazarını, Margot Robbie ve Ryan Gosling gibi çok sevdiğim iki oyuncuyu bir araya getiren filmi ben hiç sevmedim.


Kaptan Benim

EN İYİ ULUSLARARASI FİLM’İN 5 ADAYI
Oscar adaylarını seçen Akademi üyelerini en çok zorlayan kategori “En İyi Uluslararası Film” dalı olmuştur. Parlak bir sinema yılı geçiren 2023’ün yabancı dilde konuşulan en iyi beş filmi seçmek meşakkatli bir seçimdi. Adaylıklarına kimsenin itiraz edemeyeceği iki film “Kaptan Benim / Io Capitano” ile “The Zone of Interest” idi. Berlin doğumlu Türk-Alman yönetmen İlker Çatak’ın “Öğretmenler Odası / The Teachers’ Lounge” filminin son beş adayın arasına girmesini çok kişi sürpriz saydıysa da, ben bunun fazlasıyla hak edilmiş bir seçim olduğuna inanıyorum. Asıl sürpriz İspanyol filmi “Kar Kardeşliği / Society of the Snow” ile Japon filmi “Perfect Days”in, “Bir Düşüşün Anatomisi” gibi dışarıda bırakıp ilk beş adayın arasına girmesi. “Öğretmenler Odası”, kendini işine adamış bir idealist öğretmeninin lisede ilk işine başlamasını konu alıyor. Okulda hırsızlıklar meydana geldiğinde, öğretmen meseleyi kendi başına çözmeye karar verir. Ancak ortaya çıkan gerçeklerle, kendisi, öfkeli veliler, saldırgan öğrenciler ve çok bilmiş meslektaşları arasında kalır. Eğitim sistemindeki aksaklıkları gözlere seren film yılın en önemli sürprizlerinden biri.


Öğretmenler Odası


László Nemes’in 2015 tarihli özgün Holokost başyapıtı “Saul’un Oğlu”nu akla getiren “The Zone of Interest”, kâbus üzerine inşa edilmiş bir evde yaşayan Auschwitz komutanı Rudolf Höss’ü konu alıyor. Adolf Eichmann yargılamasında “kötülüğün sıradanlığı”na odaklanan Hannah Arendt’i akla getiren film, “hesaplanış kötülüğün” önemli bir örneğini gözlere seriyor. Venedik Film Festivali’nden on iki ödülle dönen Matteo Garrone’nin “Kaptan Benim / Io Capitano” başyapıtı bence “Yılın En İyi Uluslararası Film Oscar’ına yakışan bir film. İki göçmen gencin Senegal’den Avrupa’ya gidiş çabalarını anlatan bu epik filmi izlerken hissettiklerimi ve duygularımı iki kelimeyle özetleyebilirim: İnsanlığımdan utandım. 1972’de And Dağları üzerinde uçarken düşen Uruguay uçağında sağ kurtulanların mücadelesini anlatan “Kar Kardeşliği / Society of the Snow”, sinemadaki uçak kazaları filmlerine yenilik getirmeyen, sıradan bir film. Ödül için hiçbir şansı yok. Wim Wenders’in Cannes’da yarışan “Perfect Days”i, başrol oyuncusu Koji Yakusho’ya En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü getirmişti. Film Tokyo’nun umumi tuvaletlerini temizleyen, boş vakitlerinde edebiyat, müzik ve fotoğraf çekmekle ilgilenen entelektüel bir işçinin sıra dışı hayatına odaklanıyor.


Justine Triet

YÖNETMEN VE OYUNCU ADAYLAR
En İyi Yönetmen kategorisine beş çok ünlü aday var: Christopher Nolan, Martin Scorsese, Yorgos Lanthimos, Jonathan Glazer ve Justine Triet. Tümünün filmleri çok başarılı. Eleştirmenler “Oppenheimer” ile Christopher Nolan’ı ödülün kesin favorisi gösteriyorlar. Benim gönlüm ödülün Justine Triet’ye gitmesi. Aynı durum En İyi Erkek Oyuncu dalında da geçerli. Herkesin favorisi yine “Oppenheimer” ile İrlandalı aktör Cillian Murphy. Kendisini Bradley Cooper, Jeffrey Wright ve Colman Domingo’nun yanında en çok “The Holdovers”taki Paul Giamatti zorlayacak. Siyahi aktör Colman Domingo’nun filmi “Rustin”i NETFLIX’te izlemek mümkün. Film 1963’teki Washington yürüyüşünü düzenleyerek İnsan Hakları tarihinin akışını değiştirirken, bir yandan da karşılaştığı ırkçılık ve homofobiyle mücadele eden aktivist Bayard Rustin’in hayatını anlatıyor.

En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde beş mükemmel filmin aktrisleri, Emma Stone, Lily Gladstone, Sandra Hüller, Carey Mulligan ve Annette Bening kıyasıya mücadele edecekler. Favori “Poor Things” ile Emma Stone. Ama ben Hüller veya Gladstone kazanırsa sevineceğim. Bening’in oynadığı, konusunu gerçek hayattan alan “Nyad”, 60 yaşında iken en yakın arkadaşı ve antrenörünün yardımıyla, Küba’dan Florida’ya 180 mil yüzmeyi gerçekleştiren Diane Nyad’ı merkezine alıyor. Bu filmi de NETFLIX’te izlemek mümkün. Aynı filmde oynayan Jodie Foster, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülüne aday. Diğer iki aday Emily Blunt ile American Ferrera’nın şansı yok. “The Holdovers” ile Da’vine Joy Randolph ödülün favorisi. Ne yazık ki, Alexander Payne’ın bu çizgi dışı filmini, bizde ithal edilmediği için izleyemeyeceğiz. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ının favorisi “Poor Things” ile Mark Ruffalo. Robert de Niro, Robert Downey Jr. ve Sterling K. Brown kendisini fazla zorlamayacaklar. Bu son aktör “American Fiction”da başroldeki yazar Jeffrey Wrigth’ın eşcinsel kardeşini canlandırıyor.

Yazıma burada son veriyorum. Zira Oscar Ödüllerinin 20 kategorisini bir yazıya sığdırmak imkânsız.