Afrika kıtasının kuzeyinde, Atlas Okyanusu ve Akdeniz’de kıyısı olan Fas Krallığına birçok sıfat yakıştırılabilir...
Afrika kıtasının kuzeyinde, Atlas Okyanusu ve Akdeniz’de kıyısı olan Fas Krallığına birçok sıfat yakıştırılabilir: egzotik, melez, şiirsel, renkli, otantik, sıra dışı, büyüleyici, mistik, tarihî… Hepsini de hak ediyor bu 650 bin metrekarelik ülke...
Gezginlerin tercih ettikleri, yılda 10 milyon ziyaretçisi olan Fas’ı ziyaret etmek ancak bu yıl nasip oldu. Yedi günlük gezimizde sırasıyla Tanca, Tetuan, Şafşavan (Chefchaouen), Fes, Meknes, Rabat, Kazablanka ve Marakeş’i gezebildik. Daha Marakeş’in, Atlas Dağları’nın ötesinde kalan çölü, Suvayr (Esadouira), Agadir’i keşfetmek bir başka zamana kaldı.
Tanca
Fas’ı Avrupa kıtasından ayıran, 14 kilometrelik Cebelitarık Boğazını feribotla geçerek uzunca süren gümrük işlemlerinden sonra Tanca’ya varabildik. Fas’ın en Avrupai şehri olarak bilinen Tanca’nın doğusu Akdeniz, batısı ise Atlas Okyanusu. Tanca ismini, mitolojiye göre Herkül’e âşık ve Avrupa’yı Afrika’dan ayırmak için Cebelitarık Boğazını açan tanrıçadan almıştır. Tanca 1930’lardan beri bir vergi cenneti olması dolayısıyla burası bir uyuşturucu ve dolandırıcılık merkezi olmuş ve 30 yıl boyunca şehir, casuslar, dolandırıcılar, kanun kaçakları, gangsterler, çılgın seks partileriyle eksantrik milyonerler, politikacıların uğrak yerine dönüşmüş. Tanca’nın bu özel durumu ancak Fas 1956 yılında bağımsızlığına kavuştuğunda sona ermiş.
Tetuan
Tanca ve Tetuan İspanya’ya çok yakın olduğundan İspanyol etkileri her yerde görülebiliyor. İspanyolca, Arapçadan sonra buralarda ikinci lisan... Tanca şehrine 60 km mesafede olan Tetuan “Beyaz Şehir” diye anılıyor. Müzik okulu, arkeoloji ve geleneksel sanat müzeleri ve kütüphanesi ile bir kültür şehri… Küçük kasabalar, lezzetli deniz ürünleri, harika deniz manzaraları Kuzey Fas’ın, ziyaretçisine sunduğu ayrıcalıklar.
Şafşavan (Chefchaouen)
Şafşavan 1471 yılında, Rif Dağları’nın eteğinde kuruldu. 1920 yılında İspanyolların işgal ettiği şehir, 1956 yılında Fas’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Fas yönetimine teslim edilmiş. “Mavi Şehir” adı ile bilinen kentin evleri çoğunlukla mavi renkte. Bu rengi, 1930 yılında buraya İspanya’dan gelen Yahudilerin, dinî inançları doğrultusunda seçtikleri söyleniyor. Bu rengin gökyüzünün bir yansıması olduğunu düşünüyorlar. Diğer bir sebep olarak, mavi rengin sinekleri kaçırdığı gösteriliyor. Ayrıca mavi rengin, yaz aylarında evleri daha serin tutuğu iddiaları da var…
Fes
Fas’ın üçüncü büyük şehri olan Fes, Rabat’tan önceki başkenti ve dünyanın en büyük trafiğe kapalı şehir yerleşimi olarak bilinmekte. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Fes, ülkenin en otantik şehirlerinden biri. Fas’ın her şehrinin eski bir şehir bölümü - “Medine”si var. Fes’in Medine’sinde kaybolmak çok kolay… Labirent gibi daracık sokakları, yolunuzu kesen yük taşıyan eşekleri, köşelerde ellerinde kına şırıngaları ile bekleyen dövmeci kadınları, yerde tezgâh açmış mallarını pazarlamaya satıcıları, doğrusu, bizi biraz sersemletti. Medine’den çıkışı dört gözle bekler oldum. Rehbere, bu uzun serüvenimizin sonu ne zaman gelecek diye birkaç kez sorduğumu anımsıyorum.
Meknes
Fas’ın kuzeyinde yer alan Meknes, ülkenin turistik şehirlerinden ziyade yerel yaşamın daha iyi gözlemlendiği bir kent. En önemli simgesi muhteşem işlemelerle bezenmiş Mensur Kapısı, turistlerin ilgi odağı oluyor. Meknes şehrine altın devrini yaşatan, Mulay İsmail’in emriyle yapılmış. Hemen karşısında ise, seyyar satıcılar, yılan oynatıcılarıyla dolu El Hedim Meydanı yer alıyor.
Kazablanka
Hollywood filmlerine de konu olan gizemli şehir Kazablanka, Mağrip ve Fransız kolonyal mimarisini harmanlayan yapılarıyla olduğu kadar, “Corniche” deniz sahili ile harika bir yer. Ülkenin en kalabalık şehri olan Kazablanka aynı zamanda Fas’ın en önemli ticaret merkezi. 1993 yılında ibadete açılan görkemli II. Hasan Camii, Atlas Okyanusu kıyısının doldurulmuş zemininin üzerine, tüm halktan ekstra vergi alınarak inşa edilmiş. 210 metre boyundaki devasa minaresi dünya birincisi. Aynı anda 25 bin, geniş avlusunda 80 bin kişinin ibadet edebileceği camiye Müslüman olmayanlar giremedikleri için maalesef gezemedik.
Marakeş
Gezimizin son durağı, “Kızıl Şehir” diye anılan Marakeş 1062 yılında kurulmuş. O dönemde toprak kırmızı olduğu için, uygun olması için neredeyse her bina kırmızı rengi taşıyor. Ünlü meydanı Djemaa El Fnaa “Sonsuzlık Meydanı” olarak da biliniyor. Adeta bir film platosunu andırıyor. Meydanın ortasında çeşitli gösteriler yapan, yılan ve maymun oynatıcıları, falcılar, geleneksel kıyafetler içinde su satıcıları, çalgıcılar, dansçıları ile bir ortaçağ panayırındasınız adeta. Marakeş’in, çeşit çeşit dev kaktüsler, palmiye ağaçları ve eğreti otların yer aldığı tropik Majorelle Bahçeleri görülmeye değer doğrusu. Hastalığı sebebiyle Marakeş’e yerleşen Fransız ressam Jacques Majorelle’in evinin de bulunduğu bu doğa harikası, turistlerin zevkle ziyaret ettikleri bir yer. Bu bahçede, Afrika’da modaya adanmış ilk müze olan, ünlü tasarımcı Yves Saint Laurent’ın bir zamanlar ev olarak kullandığı müzesi de yer alıyor. Marakeş’in renklerinden, dokusundan etkilenen tasarımcı, müzesini bu şehirde kurmaya karar vermiş ve 2017 yılının sonlarına doğru kapılarını ziyaretçilerine açmış.
Müslüman olmayanların girebileceği tek cami olan görkemli Ketubiye Camii’ne hayran kaldım. İnanılmaz işlemeleri, mermerleri, alt kattaki abdest alınan kurnaları, murano avizeleriyle göz kamaştırıcıydı. Gezdiğimiz Bahia Sarayı, şimdiye kadar gördüğümüz en güzel tavan işlemelerine sahipti.
Fas Mutfağı ve eğlence kültürü
Fas Mutfağının özel lezzetleri arasında, en bilinen yemeği tajin: Tavuklu, etli, kavunlu, erikli tajin. Berberi kökenli bir yemek olan ve konik şeklinde kapaklı güveçlerde servis edilen tajin üzüm ve nohutla fırında pişiriliyor. Deniz kenarında bulunan şehirlerdeki lokantalarda balıkların tadına baktık. Berberi, Arap, Yahudi, Afrika kültürlerini barındırdığı için, farklı mutfakların lezzetlerinin harmonisini Fas yemeklerinde görmek mümkün. Faslıların ayrıca helezon diye adlandırdıkları salyangozu var… Tabii ki, yemeklerden sonra ikram edilen Fas viskisi dedikleri naneli çaylarını da unutmamak gerekir…
Gece yapılan şovlarda Fas’ın geleneksel etnik ve folklorik müzik kültürünü “Chez Ali”de izledik; ziyaret edilmeye değer bir yer. Eski bir rehberin açtığı bu eğlence yeri müziği, çadırlarda yenilen yemeği, 1001 gece masallarını andıran şovlarıyla turistlerin uğrak yeri. Atların sırtında süvarilerin yaptığı gösteriler, bana yıllar evvel Viyana’da seyrettiğim beyaz İspanyol atlarınınkini hatırlattı. Tek fark, onlar beyazdı ve vals eşliğinde dans ediyorlardı. Buradakiler ise Arap atları ve Berberi müziğinin coşkulu tınılarıyla gösterilerini yapıyorlardı.
Fas’ta Yahudiler
2000 yıla dayanan bir tarihi olan Fas Yahudilerinin bir zamanlar nüfusu 300 bindi. Günümüzde, çoğunluk Kazablanka’da olmak üzere, Fas’ta 3.000 Yahudi yaşıyor. Arap ve Faslı Berberi Yahudiler, kültürlerini ve geleneklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Kazablanka’da bir sinagogu ziyaret ettik. Oranın cemaat başkanı, bizlere Fas Yahudileri hakkında bilgiler aktardı. Kral II. Muhammed’in, Yahudilere çok değer verdiği ve son yıllarda 200 kadar Yahudi Mezarlığını restore ettirdiği, cemaatin beş okulu ve üç restoranı olduğu verilen bilgiler arasındaydı.
Fas’ta sanat
Fas el sanatları için bir cennet adeta. Dokumacılık, tahta oymacılığı, dericilik, seramik, halıcılık, nakış ve kuyumculuk usta oldukları alanlar. Endülüs, Berberi, Arap ve Yahudi kültürlerinin izlerini taşıyan otantik mücevherlere hayran kaldım. Fas gezisine çıkmadan önce, bu denli etkileneceğim bir ülkeyle karşılaşacağımı hiç beklemiyordum. Bu zıtlıklar coğrafyası beni hakikaten çok cezbetti. “Aklında en çok ne kaldı?” diye sorarsanız; camilerin tek ama bir o kadar da muhteşem minareleri ve tabi ki kapıları. Bence tek ve görkemli dikdörtgen minareler daha bir ihtişam katıyor yapıya. Tarihî eserlerin kapılarının üzerindeki ince işlemelerin zarafeti, paha biçilmez bir sanat işçiliğini ortaya koyuyor. Yakın bir zamanda bu renkleriyle, gizemiyle, kendine has mistik havası olan bu ülkeyi tekrar ziyaret etmek isterim.