Yılmaz Karakoyunlu (26 Nisan 1936 - 11 Şubat 2024)


Hayat da ipliği kopan bir kolye gibiydi; kolayca dağılıyordu.”
Salkım Hanım’ın Taneleri


Pek çok kimliği olan bir insanı anlatmak muhakkak ki çok zordur. 11 Şubat 2024’de kaybettiğimiz devlet adamı, ekonomist, yazar, araştırmacı Yılmaz Karakoyunlu da böyle isimlerdendir. Bu sebeple ben onu, edebiyatçı kimliğini ele alarak uğurlamak istedim. Sanıyorum kendi de bunu isterdi.

İstanbul’da 1936 senesinde doğan Yılmaz Karakoyunlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü’nden mezundu. Siyasi kişiliğinden öteye geçen sanatçı kimliği ile edebiyatın hemen her dalında ürünler veren bir yazardı: Şiir, tiyatro, hikâye, tarih, roman dalındaki eserleriyle pek çok ödül aldı.

Yakın tarih araştırmacısı
Kendini, çocukluğundan beri bir edebiyat meraklısı olarak tanımlar ve edebiyat tarihi bilmeyi bir dünya kültürü içinde yer almak olarak, görürdü. O bir araştırmacı yazardı. Örneğin çok ilginç bir konuyu, Türkiye’nin parlamenter yapısı içindeki bestekârları araştırmıştı. Kâzım Karabekir Paşa’nın bir bestekâr olduğunu, ben ondan öğrenmiştim.



Nehir romanı
Romanlarında ele aldığı konularda da, tarih araştırmacısı kimliği ile kimi zaman maliyeci kimliğini birleştirmişti. Örneğin 1989 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü alan “Salkım Hanım’ın Taneleri” romanında yakın tarihimizin hassas ve çok üzücü bir parçası olan Varlık Vergisi’ni ele almıştı. Yazara göre bu romanı, aslında bir nehir romanının parçasıydı.

1991, Türkiye Yazarlar Birliği En İyi Tarihi Roman Ödülü’nü alan “Üç Aliler Divanı” İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçişin getirdiği siyasal ve ekonomik sancıları tartışırken, “Salkım Hanım’ın Taneleri”nde Cumhuriyet yönetiminde ekonomik hayata Varlık Vergisi ile yapılan müdahaleleri, (1992, Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü) “Güz Sanıcısı”nda 6-7 Eylül olaylarını merkezine almış ve ülkesini terk etmek zorunda kalan gayrimüslim azınlıkların trajik hikâyesini anlatmıştır. Dört romanın sonuncusu olan, ancak kronolojide başa dönen “Çiçekli Mumlar Sokağı”nda 1909-1918 arası döneme odaklanmıştır.



İki büyük romanın filmleri
“Salkım Hanımın Taneleri” romanı, yönetmen Tomris Giritlioğlu tarafından filme çekilmiş, 1998 Antalya Film Festivali’nde 6 dalda birincilik ödülü alarak, yılın en iyi sinema filmi olmuştur. “Güz Sancısı” romanı, yine aynı yönetmen tarafından filme çekilmiş ve gösterime girdiği ilk hafta gişe rekortmeni olmuştu. Her iki film de yakın tarihimizin sarsıcı gerçeklerini beyaz perdeye taşıyarak izleyicileri üzerinde büyük etki yaratmıştı. Filmler üzerlerine pek çok yazı yazılmış ve kanımca bu filmler yazılı metinlere pek meraklı olmayanlara da yakın tarihimizin bu hazin sayfaları hakkında farkındalık kazandırmıştır.

Çok iyi bir hatipti
Türkçeyi çok düzgün ve zengin kullanan bir insan olarak da tanınırdı Yılmaz Karakoyunlu. En az kelime ile en çok manayı anlatmayı amaçladığını söylerdi.



“Hatıra edebiyatımız züğürttür”
Hatıralar biriktirmişti. Gördüklerini, ben bunları bir gün yazılarımda kullanırım diye düşünürdü küçüklüğünden beri. “İnsanların hatıralarını okuyamazsınız, toplumda ekonomik hayatı, kararların nasıl alındığını, sosyal hayatın nasıl geliştiğini, siyasal gelişmeleri anlayamazsınız. Bizim hatıra edebiyatımız züğürttür,” derdi.

Yılmaz Karakoyunlu iyi ki yazmış! Bu sayede o, entelektüel donanımı, tasvirleri, tarihe düştüğü notları ve resmettiği tüm kahramanları Nora’sı, Ester’i, Behçet’i, Halit’i… ile bizlerle yaşamaya devam edecek.