Mayıs ayı kapıdan görününce zihnimde, dergimiz için düşündüğüm yazı kadın özelinde “anne” konulu olur… Evrensel bir kutlama olduğundan, sanırım. Belki de yakın zamanda annemi yitirdiğimden ve yokluğuna henüz hiç alışamadığımdan… Aynı zamanda, beni çok genç yaşta anne yapan, neredeyse onlarla birlikte doğup da gelişen annelik duygularımın harmanı iki oğlum da sebep olabilir, düşüncesindeyim. Özellikle ilerlemiş zamanda, anneye duyumsananın benzersiz olduğunu her dem hasretle daha çok anlıyorum.

***

Distopik varoluşlara doğru adım adım ilerlerken…

Distopya, ütopik düşüncenin anti tezi, tersi olarak tanımlanırken, distopik toplum otoriter – totaliter bir devlet modeli veya benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize ediliyor… Distopik toplumlar özellikle konuları gelecek zamanlarda geçen öykülerde yer alıyor.

Örneğin George Orwell’in kaleme aldığı “1984” romanı 20. yüzyılın en etkileyici distopyalarından sayılır. 1947-1948 yıllarında yazılan roman 1984 yıllarındaki hayali bir dünyayı konu alır. 1984 yılını anlatan romanda bu yıllar hiç iç açıcı anlatılmaz. Özgürlüğün olmadığı, yaşam kalitesinin diplerde olduğu ve buna rağmen bu durumların eskisinden çok daha iyi olduğuna inandırıldığı bir dünya mevcuttur.

Aldous Huxley’in 1931’deki yapıtı “Cesur Yeni Dünya” adlı romanı ilk distopya romanı olup yapıtı Orwell’in “1984” yapıtına ilham oluşturmuştu. Bu dünyanın cesur insanları, kapısında “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” yazan Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, “annelik” ve “babalık” pornografik birer kavram olarak görülür. Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma, hipnopedya (uykuda eğitim) ile sağlanır. Bu sayede herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. “Herkes, herkes içindir.”

Cesur Yeni Dünya”nın karamsar bir gelecek tasarımının güçlü tasvirleriyle değil, aynı zamanda ‘birey yok edilse de süren macerasının’ sağlam bir üslupta anlatılmasıyla da ilgili… İnsanlık sağlıklı, teknolojik açıdan gelişmiş, savaş ve yoksulluk yok edilmiş, ırklar eşit, herkes mutlu! Ne var ki, tüm bu gelişmeler birey için çok önemli olan birçok değerin yok edilmesi, kaldırılması ile başarılmıştır: Aile, kültürel çeşitlilik, sanat, edebiyat, felsefe olmaksızın… Ayrıca salt zevki, uğruna önüne gelenle seks yapmakta, vücutta yan etkileri en aza indirilmiş bir uyuşturucu kullanmakta bulan toplum, hazcı (hedonistik) bir topluma dönüşmüştür.

Distopik toplumlar, edebiyatın birçok alt türünde görülmektedir ve genellikle toplumdaki politik, ekonomik, teknolojik ve dinî problemlere dikkat çekmek için kullanmakta…

İlk programlanabilir insansı robot Müslüman alim, mucit, mühendis Cizreli el-Cezerî (1136-1206) tarafından 800 yıl önce üretildi. Hatta Leonardo da Vinci’ye iham oluşturmuştu.

…Ve günümüzde Yapay Zekânın yönettiği robotlarla ulaşılacak ilerlemeleri gün be gün izliyoruz. Derin bir kaygıyla… Anlaşılan o ki, mühendisler, filozoflar ve sayısız bilim insanı el ele, yakın zamanda robotların insanın duygularına bile hükmetme yeteneğini geliştirecekse de “Anne”nin kalbine asla ulaşamayacaklarına inanıyorum.

Anneler günün kutlu olsun canım anneciğim!