Haber fotoğrafı: Psikolog Aylin Erbahar

Psikoloji… Psikiyatri… derken Psikanalizi merak ediyorum. Psikanalist adayı AYLİN ERBAHAR*’a rastlayınca sorularımı çekinmeksizin yönlendiriyorum. Erbahar ile profesyonelliğine sığınarak Psikanaliz ve Psikoterapi arasındaki temel farklılıkları konuşuyoruz….

Psikanaliz nedir?
Psikanaliz, insan ruhsallığının çeşitli katmanlarını ve boyutlarını incelemeye yarayan bir yoldur. Psikanaliz; bireye iç ve dış dünyayı anlamlandırmasına yönelik bir bakış açısı kazandırır.
Hem bir teori hem de tedavi edici bir uygulamadır. Psikanaliz, Sigmund Freud tarafından keşfedilmiştir ancak Freud sonrası da dünyanın dört bir yanında psikanalistler bu alanı oldukça geliştirmiştir ve halen daha gelişmeye devam etmektedir. Bu anlamda oldukça dinamik bir alan olduğunu söyleyebileceğimiz psikanalizin çeşitli uygulama alanları mevcuttur.

Psikanalizin uygulama alanları nelerdir?
Psikanalizin dört ana uygulama alanı vardır. Birincisi, bir zihin teorisi olarak ele alındığı şeklidir; psikanaliz, zihnin nasıl çalıştığına dair bize bilgi verir. İkincisi, insan ruhsallığını anlamaya ve birtakım ruhsal meseleleri ele almaya yarayan bir tedavi yöntemidir. Üçüncüsü, bir araştırma yöntemidir. Dördüncüsü de ‘uygulamalı psikanaliz’ adı verilen, edebiyat, sanat ve sinema gibi alanlardaki eserleri inceleme yoludur.
Burada, psikanalizin ikinci uygulama alanı olan insan ruhsallığına dair meselelerin tedavisi kısmından bahsetmek isterim. Roger Perron’un Neden Psikanaliz (2003) adlı kitabında dediği gibi, psikanaliz belki mucizeler yaratmaz ama ruhsal acı çeken insanlara yardım edebilir. Psikanaliz kişinin, o ana dek belki de hiç adını koyamadığı bir duyguyla veya karanlıkta kalmış bir tarafıyla temas etmesini sağlar. Bunu da ancak kişiyi ruhsallığının en derin katmanlarıyla buluşturarak yapmayı hedefler. Psikanalizi diğer psikoterapilerden ayıran özelliği bir nevi budur; daha derinlikli ve kalıcı bir çalışmayı hedefler. Amacı, insanın kişisel tarihçesini yeniden yazmak, yani yeniden inşa etmektir.


Suzan Nana Tarablus ve Psikolog Aylin Erbahar

Hangi durumlarda psikanalize başvurulur?
İnsan neden bir ‘psikanaliz’ sürecine girişmeyi ister diye merak edebilirsiniz. Bazı ilişkisel paternlerin karşısında ne yapacağımızı bilemediğimizde, yaşamımızda belirli alanlarda sıkışık hissettiğimizde, ketlendiğimizde ya da yaratıcılığımızı kaybettiğimizde, örneğin kayıp ve ayrılık gibi baş etmekte zorlanılan travmatik deneyimler yaşadığımızda, depresyon ve/veya kaygı durumlarında, hayat yolculuğunda direksiyonu nereye yönlendireceğimizi bilemediğimiz durumlarda psikanalize başvurabiliriz.
‘Psikanalitik psikoterapi’ye de benzer durumlarda başvurmak mümkündür. Her ikisi de uzun soluklu süreçlerdir. Psikanalitik psikoterapi de, psikanalizde olduğu gibi aklımızdan geçenleri olabildiğince özgür bir şekilde dillendirebildiğimiz bir alandır. Kişinin kendisini bu şekilde ifade etmesine ‘serbest çağrışım’ adı verilir ve bu psikanalizin temel kuralıdır.
Her iki süreçte de, serbest çağrışımda bulunurken zihnimizden geçenlerin söze dökülmesi onları somutlaştırır ve bir çalışma malzemesi haline getirir. Bazen bu serbest çağrışım süreci sırasında fark edilen ve sıradan gibi gözüken bir dil sürçmesi kişiye önemli bir içgörü sağlayabilir. Günlük Yaşamın Psikopatolojisi kitabında Freud, bu konuyu açıklamak için birçok örnekten söz eder. Örneklerden birinde bir hastasının teyzesinden “annem”, yine bir başka hastasının da kocasından bahsederken “kardeşim” demelerinin anlamı üzerine düşünmeye davet eder. Bu dil sürçmelerinin hastalarının bahsettiği kişileri kimlerle özdeşleştirdiğine dair bir fikir verdiğini söyler.
Bilinçdışına doğrudan ulaşmak pek mümkün değildir ancak ona ulaşmanın yolları vardır ve ‘günlük yaşamın psikopatolojisi’ dediğimiz; dil sürçmelerinin, sakarlıkların, unutmaların ve hatta şakaların altta yatan nedenlerini irdelemek kişinin kendi bilinçdışıyla temas edebilmesini sağlar.
Psikanalitik çalışmalarda rüyaların da önemi büyüktür. Freud’un deyimiyle, rüyalar bilinçdışına giden kral yoludur. Psikanalist Yavuz Erten’in Cahit Ardalı ile yazdığı Psikanalizden Psikodinamik Terapilere (1999) kitabında da geçtiği gibi, psikanalitik süreçler bilinçdışı olana ulaşmayı hedefler. Bu amaca ulaşmak için de birtakım araçlar vardır; bunlar serbest çağrışım, rüya, düşlem ve anıların üzerinde çalışmak ve onları anlamlandırmaktır. Bu bakışta, insan yaşamındaki hiçbir şey gerçek anlamda unutulmamıştır. Aynı zamanda, insan davranışının her birinin bir anlamı vardır ve bu anlamlandırma uğraşısı psikanalizin temellerinden biridir.

Psikanaliz ve psikanalitik psikoterapi arasındaki en temel teknik farklılık nedir?
Psikanaliz ve psikanalitik psikoterapinin en büyük farkı psikanalizin daha yoğun ve derinlikli bir süreç olmasıdır. Psikanalizde haftada en az üç kez görüşülürken psikanalitik psikoterapide genelde haftada bir bazen de iki kez görüşülür. En temel teknik farklılık; psikanalizde divanda çalışılmasıdır yani analizan divana uzanır ve psikanalist onun arkasında oturur. Psikanalitik terapide ise yüz yüze çalışılır.


Freud’un divanı (Freud Müzesi, Londra)

Psikanalizde neden yüz yüze değil de divanda çalışılır?
Analistin odasındaki divana uzanma fikri ilk başta eski moda ve hatta kimilerine göre biraz klişe gibi görünse de, iç dünyamızı tanıyabilmek ve derinlemesine çalışabilmenin bir yolu olarak oldukça etkilidir. Bu soruyu şöyle de düşünebiliriz: Neden psikanalisti görmemem gerekir? Yüz yüze olunduğunda kişi kendi serbest çağrımına odaklanmak yerine analistinin ne yaptığıyla ilgilenebilir. Yüz yüze mahrem konuları paylaşmak pek kolay değildir. Hastanın kendi serbest çağrışımlarına daha iyi yoğunlaşabilmesi ve olabildiğince kendisini rahat ifade edebilmesi bu yolla daha mümkündür.

Psikanalizde seanslar neden daha sıktır?
Psikanalizde seanslarının sık olmasının sebebi de çalışmanın daha derine ulaşmayı hedeflemesiyle ilgilidir. Bu seans sıklığı, dış dünyadan iç dünyaya geçebilmek için yardımcı olur. Haftada bir sıklıkta görüşüldüğünde de elbette iç dünyaya dair çalışılır ancak bu sıklıkta olan psikanalitik terapi süreçlerinde kişi ister istemez dış dünyada olan bitene dair konuşarak daha fazla güncelin içinde kalabilir. Psikanalizde ise iç dünyayı keşfetmek için daha fazla zaman olmuş olur. Bir seansta konuşulan bir konuyu sıcağı sıcağına ertesi gün veya hemen sonraki gün konuşabilmek derinlemesine çalışmayı kolaylaştırır. Bilinçdışından bilince ulaşan bağlantılar, bir günden diğerine hem psikanalistin zihninde hem de hastanın zihninde daha taze ve canlı tutulabilmiş olur.
Bu süreklilik sayesinde, analizan analistine sadece gün yüzünde olanları değil, buz dağının görünmeyen yüzünü de giderek daha fazla açar. Analizde değişim ve dönüşümü sağlayan en öne çıkan etkenlerden biri aktarımın yorumlanmasıdır. Aktarım, hastanın doğduğu günden bugüne hayatındaki önemli kişilerle kurduğu ilişkileri bilinçdışı olarak analistine veya terapistine yansıttığı ve bilinçdışı ilişki dinamiklerini onunla tekrarladığı durumdur. Analistin ana rollerinden biri aktarım ilişkisini yorumlamaktır. Psikanalitik yönelimli terapide de aktarımın yorumlanması söz konusudur ancak analizde olduğu kadar merkezde olmayabilir.

Ülkemizde psikanalist nasıl olunuyor?
Ülkemizde psikanaliz 90’lı yılların ortalarında yapılanmaya, kurumlaşmaya başlıyor. Daha önceden elbette ülkemizde de psikanaliz uygulamaları varmış ancak bunun bir yapı içinde bir nesilden diğerine iletimi ancak 90’lı yılların ortalarına tekabül ediyor. O dönemlerde büyük bir özveriyle dernek kurma faaliyetleri başlıyor. Böylece, psikanalitik uygulamalar bir yapı içine girmeye başlıyor. 2000’li yılların başlarından bu yana Uluslararası Psikanaliz Birliği’ne bağlı iki psikanaliz derneği günümüzde de faaliyetlerini sürdürüyor. Bunlardan biri, benim de bünyesinde psikanalist adayı olarak bulunduğum Psike İstanbul Psikanaliz Derneği (Psike İstanbul), diğeri ise İstanbul Psikanaliz Derneği (İPD). Psikanalist olmak için bu dernekler tarafından verilen psikanalitik formasyondan geçmek gerekiyor. Psikanalitik formasyona başvurmak için meslek olarak ruh sağlığı alanından gelmeniz ve en az iki yıldır kendi psikanaliz sürecinden geçmekte olmanız veya analizinizi tamamlamış olmanız bekleniyor. Psikanalist olma yolculuğunun aslında formasyon tamamlandıktan sonra bittiğini söylemek doğru olmaz, bu yolculuk hayat boyu devam eden keşif dolu bir yolculuktur…

*Aylin Erbahar kimdir?
Klinik Psikolog. Uluslararası Psikanaliz Birliği’ne bağlı Psike İstanbul Psikanaliz Derneği bünyesinde Psikanaliz Formasyonuna devam etmekte. Psikoloji lisansını ve Klinik Psikoloji yüksek lisansını İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde tamamladı. 2015-2019 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Birimi’nde tam zamanlı olarak çalıştı. Yine İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde tam ve yarı zamanlı olarak akademik alanda görevleri oldu. Psikoloji-Psikanaliz literatüründe yayımlanmış makaleleri ve çevirileri olan Erbahar şu anda İstanbul Üniversitesi’nde Psikoloji Doktora programında, “Yeme Bozukluklarında beden imgesi ve bedene yönelik düşlemlerin anne-kız ilişkisinde kuşaklar-ötesi iletimi” konusuyla ilgili üç kuşağı kapsayan bir tez çalışması yürütmekte. Rorschach ve Projektif Testler Derneği üyesi olan Erbahar, ağırlıklı olarak yetişkin bireylerle psikanalitik yönelimli olarak çalışıyor, ergen ve yetişkinlerle projektif test çalışmaları yapıyor.