Haber fotoğrafı: "Anora"

Cannes Film Festivali’nin bir özelliği, festivalde sivrilen, ödül listesine giren, Altın Palmiye kazanan birçok filminin Oscar yarışında öne çıkıp sayısız ödül kazanmasıdır. Dünya prömiyerlerini Cannes Festivali’nde yapıp vitrine çıkan bu gibi filmlerin yapımcıları, reklam harcamaları ve kulis faaliyetleriyle ürünlerini parlatıp, onları Oscar yarışında söz sahibi yapmaya çalışırlar. Bu yazımda son Cannes Film Festivali ödül listesine girip prestij kazanan filmlerin Oscar şanslarını değerlendirmeye ve tarihteki Cannes çıkışlı filmlerin Oscar başarılarını sıralamaya çalışacağım.


Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacret Fig

77. Cannes Film Festivali filmleri arasında Oscar şansı olanlar, Altın Palmiye sahibi Amerikalı Sean Baker’in “Anora”sı, çifte ödüllü (Jüri Ödülü + En İyi Kadın Oyuncu Ödülü) Fransız Jacques Audiard’ın “Emilia Perez”i, ülkesindeki rejimi cesurca eleştirmesiyle tanınan İranlı Mohammad Rasoulof’un “Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacret Fig”i, yarışma dışı gösterilen Avustralyalı George Miller’in “Furiosa: A mad Max Saga”sı.

OSCAR ŞANSI OLAN CANNES FİLMLERİ
“Anora” ile başlayalım. Bu yıl Greta Gerwig başkanlığındaki Cannes jürisi Altın Palmiye için tercihini bir sanat filminden yana değil, herkesin beğenisini kazanacak popüler ve eğlendirici bir film olan “Anora”dan yana kullandı.


12 yıl aradan sonra ülkesine Altın Palmiye Ödülü getiren Amerikalı Sean Baker, renkli karakterler aracılığıyla, hızlı, hatta çılgın tempolu mizansenli, sürprizleriyle her sahnesinde çıtayı yükseğe taşıyan sürpriz bir başarıya imzasını attı. “Anora” seks işçiliği dünyasına ışık tutan, alışılmadık bir aşk hikâyesi anlatıyor. Bazı eleştirmenler, Sean Baker’in bu en politik filminin başarısını “hak edilmiş bir ödül” olarak karşıladı. Beklenmedik olayların birbirini takip ettiği bu çılgın komedi, hem gülünç olabiliyor; katıla katıla gülmek ya da gözyaşlarına boğulmak da mümkün bu özgün filmde. “Anora”nın Türkiye dağıtımcısı UİP’nin 1 Kasım’da vizyona gireceğini ilan ettiği bu “garanti belgeli” filmi izleyenlerin tümüne yakınının salondan mutlu ayrılacaklarına eminim. Filmin ABD’deki dağıtımcısı NEON’un, Altın Palmiye ve Oscar kazananları arasındaki başarısı ve iyi performansı biliniyor. Örnek olarak, aralarında En İyi Film’in de bulunduğu dört Akademi Ödülü kazanan “Parazit”i, geçen yılın Altın Palmiye Ödüllü “Bir Düşüşün Anatomisi”ni göstermek mümkün. Bağımsız filmlerin favori yönetmeni, yükseliş kaydeden Sean Baker’in elinden çıkma “Anora”nın çok sayıda Oscar adaylığı alması için NEON’un yoğun bir kampanya yürüteceğine muhakkak gözüyle bakılıyor. “Anora”nın En İyi Film, kurgu ve sinematografi dallarında, diğer adayların yanında şansı olacağı gözüküyor. Bizlere, 3 Mart 2025’te ödüllerin dağıtılacağı tören gecesini beklemek düşüyor.


77. Cannes Film Festivali jürisi, yarışmanın en iyisi olan “Emilia Perez”i Altın Palmiye Ödülünden mahrum etmesini, filme alışılmışın dışında iki ödül vererek teselli etti. Jacques Audiard’ın filmi, Jüri Ödülü ve En İyi Kadın Oyuncu Ödülüyle yetinmek zorunda kaldı. Özenle hazırlanmış koreografisiyle, coşkulu müzikleriyle, usta işi mizanseniyle, şaşırtıcı ve baş döndürücü olmayı başaran “Emilia Perez”, Fransız sinemasında “Şerburg Şemsiyeleri”nden günümüze, 60 yılın en başarılı ikinci müzikali. Macera, komedi, müzikal gibi türler arasında nefis geçişlerle dolaşan film, konusu ağırlıkla Meksika’da geçen, İspanyol dilinde bir başyapıt. Fransa veya Meksika’dan gönderilebilecek “Emilia Perez”in yapımcısı NETFLİX, çok sayıda adaylık alabilmesi için yoğun bir kampanya yapacaktır. NETFLİX’in, Alfonso Cuarón’un otobiyografik siyah-beyaz filmi “Roma”yı üç Oscar kazandırmasındaki başarısı hatırlanacak olursa, “Emilia Perez” için de bu hasletini kullanacağını beklemek normal. “Emilia Perez”in müzik dalında önde gelen bir favori olduğu, Lady Gaga’nın kadın başrolünü oynadığı “Joker The World is a Stage” ile çekişeceği belli oluyor. En İyi Film ve En İyi Uluslararası Film dallarında, Uyarlama Senaryo dalında film iddialı olacak. Ayrıca Cannes’da dört oyuncusu (Zoe Saldana, Karla Sofía Gascón, Selena Gomez, Adriana Paz) ödüllendirilen filmde beklenmedik bir çıkış yapan, 52 yaşındaki İspanyol travesti oyuncu Karla Sofía Gascón En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında aday gösterilir ise kesin favori. 2018 yılına kadar Carlos Gascón adıyla filmlerde ve TV serilerinde erkek rollerine çıkan, geçirdiği başarılı ameliyat sonrası adını değiştiren aktris, “Emilia Perez” ile trans bireylerin önemli temsilcisi oldu.

Mohammad Rasoulof ülkesinde sanatçılara baskı uygulayan İran rejimine, yasaklara, engellemelere, mahkûmiyetlere rağmen, filmler üretme ve dünya kamuoyunu etkileme çabasını inatla devam ettiren grubun liderlerinden. Bu kez ülkesinden kaçıp Cannes Film Festivali’ne katılabilen Rasoulof, “Kutsal İncirin Tohumu / The Seed of the Sacred Fig” ile 77. Festivale damgasını vurdu. Jüri, filmi Özel Ödül (Prix Spécial) ile ödül listesine dahil etti. Hapishanedeyken tasarlanan bir projenin ürünü olan film, inandırıcı bir dille yazılan senaryosuyla, insancıl ve etkileyici mesajlarıyla, 168 dakikalık süresine rağmen düşmeyen temposuyla ilgi çekti. Film, En İyi Uluslararası Film dalında söz sahibi olabilir. Zira, uluslararası yarışmaların, reji tarafından engellenen, hapse mahkûm edilen sinema sanatçılarını, biraz da kayırıp ödülle taçlandırarak vicdanlarını rahatlatmak gibi bir alışkanlıkları var. “Kutsal İncirin Tohumu” belki de yönetmenin eski başarılarının seviyesini yakalayan bir film değil. Ancak sinema dünyası, iki kez hapse atılmasına rağmen İran’daki diktatörlük rejimini eleştirmeyi inatla sürdüren bu sanatçının çabasını takdir ediyor. Rasoulof, mayıs ayında Türkiye üzerinden kaçışını “yorucu, uzun ve karmaşık olarak nitelendirdi. Cannes’daki duygu yüklü konuşmasında: “Kâbus yaşayan ülkemde, İran halkı esir alınmıştır. İran İslam Cumhuriyeti’nin, halkına bu şekilde davranmasına izin vermeyiniz talebinde bulundu.

77. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yarışma dışı bir gösterim ile yapan “Furiosa: A Mad Max Saga”, izleyiciyi soluksuz bırakan kurgusu ve yarattığı post apokaliptik dünyasının son derece detaylı başarısıyla, aksiyon sinemasının mihenk taşlarından biri olduğunu kanıtladı. George Miller 1979’da başlayan, 45 yıla yayılan beş filmlik Mad Max serisiyle, toplumsal ve evrensel çöküşün eleştirisi olan bir karakter üzerinden bir mitoloji yarattı. Her beş film şaşırtıcı savaş arabalarıyla, özgün mekânlarıyla, sinema tekniğinin ulaştığı zirveyi gözlere serdi. “Furiosa: A Mad Max Saga”nın 2025 Oscar yarışında bilhassa teknik dallardaki ödüllere göz koyması normal.

OSCAR’LI CANNES FİLMLERİ
Yazımızın ikinci bölümünde Cannes çıkışlı filmlerin Oscar başarılarından söz edeceğim. Bunların en önemlilerinden biri, 2019’da Altın Palmiye kazanan Bong Joon-Ho’nun “Parazit / Gisaengchung” adlı G. Kore filmi.


Ulaştığı 300’ün üzerindeki ödüller arasında dört Oscar da vardı. G. Kore tarihinin ilk En İyi Film Oscar ödüllü bu yapıtın yaratıcısı Bong Joon-Ho, En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Senaryo ödülleri için de kürsüye çıkmıştı. Film, bir bodrum katında sefil bir hayat süren işsiz ve yoksul Park ailesinin inanılmaz yükseliş öyküsünü anlatan bir psikolojik gerilimdi. Kızları, zengin Kim ailesinin kızına öğretmen olarak işe girmesiyle, ailenin diğer üç ferdi entrikalarla aynı evin personel kadrosunu tamamlıyordu.

Bir başka Cannes çıkışlı inanılmaz başarı öyküsüne, 2012 yılında Michel Hazanavicius’un “The Artist” adlı Fransız filmi imza atmıştı. Bir yıl önce Cannes’dan En İyi Erkek Oyuncu (Jean Dujardin) Ödülü ile ayrılan “Artist”, Oscarlarda müthiş bir patlama yaşayarak, aday gösterildiği on dalın beşinde Oscar Ödülü’nü kucaklamıştı.


1920’li yılların sonunda Hollywood’un sessiz sinemadan sesliye geçiş yaptığı dönemde geçen bu romantik şov dünyası draması, tamamıyla sessiz bir film olma özelliğini taşıyordu. Projenin fikir babası, senaryo yazarı Michel Hazanavicius En İyi Yönetmen Oscar’ıyla taçlandırılıyordu. Fransız filmi, En İyi Film Oscar’ını kazanma başarısını da göstermişti.

Cannes’da, geçen yılın en önemli iki ödülünü paylaşan iki film, Oscar yarışından üç prestijli ödülle ayrılmıştı. Altın Palmiye Ödüllü “Bir Düşüşün Anatomisi / L’Anatomie d’une Chute” En İyi Özgün Senaryo dalında yönetmen Justine Triet ve Arthur Harari’yi ödüle kavuşturmuştu. Cannes’dan Jüri Büyük Ödülü ile ayrılan, Jonathan Glazer’in “İlgi Alanı / The Zone of Interest”i hem En İyi Uluslararası Film, hem de ses dallarında iki Oscar’ı kucaklamıştı. Hollywood’un yaramaz çocuğu, Cannes festivallerinin müdavimlerinden Quentin Tarantino, parlak kariyerinin en önemli başyapıtı “Ucuz Roman / Pulp Fiction” (1994) ile Oscar yarışında En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar’ı kucaklamıştı. Kurgusuyla sinema tarihinde ihtilal yaratan filmin bu dalda ödüllendirilmemesi, Oscar tarihinin en büyük ayıplarından biridir. Amerikan sinemasının gelmiş geçmiş en önemli kuramcı yönetmenlerinden Francis Ford Coppola, Cannes’dan Altın Palmiye ile ayrılan “Kıyamet / Apocalypse Now”u (1979) iki Oscar ödülü kazanmıştı. Sinema tarihinin en romantik filmlerinden biri olan Bir Kadınla Bir Erkek / Un Homme et Une Femme”ın yaratıcısı Claude Lelouche iki Oscar ödüllü filmiyle, En İyi Özgün Senaryo dalında heykelciği kucaklamıştı.


Bir Kadınla Bir Erkek / Un Homme et Une Femme

Holokost konulu filmlerin başyapıtı “Piyanist”in (2002) Altın Palmiye’den sonra kazandığı üç Oscar’dan biri, yaratıcısı Roman Polanski’ye En İyi Yönetmen dalında gitmişti. İzleyiciyi tedirgin, huzursuz etme konusunda Alfred Hitchcock’tan bayrağı devralan Avusturyalı Michael Haneke, Cannes’daki iki Altın Palmiye’li filminden biri olan “Amour” (2012) ile Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülü’nün sahibi olmuştu. Cannes’dan Altın Palmiye ile döndükten sonra Oscar yarışında da ödüle ulaşabilen iki önemli klasik başyapıt, Federico Fellini’nin “Tatlı Hayat / La Dolce Vita”sı (1960) ile Carol Reed’in “Üçüncü Adam / The Third Man” (1949) gizemli kara filmi. Altın Palmiyeli yönetmenler listesine girip aynı başarıyı Oscar’da sürdüremeyen iki ünlü yaratıcıdan biri Martin Scorsese’nin dört Oscar adayı “Taxi Driver”ı (1977), diğeri Terrence Malick’in üç Oscar adayı “Hayat Ağacı”. “Kare / The Square” (2017) ve “Hüzün Üçgeni / Triangle of Sadness” (2022) filmleriyle Cannes’ın en büyük ödülünü kazanıp “çifte Altın Palmiyeli yönetmenler” listesine giren Ruben Östlund aynı başarıyı bu filmlerde aday olduğu Oscar’da gösteremedi.