“...Beni bulamazsan üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın.
Kestiğim taşları, açtığım yolları, İşlediğim heykelleri bulacaksın
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,
Parmak izlerimiz değecek birbirine.”
Bir Lykia Şiiri
Antik kentlere tutkunum. Bu sevdanın büyük kısmı, küçük yaşımdan beri ailemle ören yerlere yaptığım gezilerden geliyor. Diğer kısmı doğa, tarih ve sanat sevgimden. Antik kentlerin deniz kenarında olanlarına ise bir başka türlü bağlıyım. Örneğin Patara’ya!
Yaz güzergahları olarak kabul gören, Ege ve Akdeniz benim için her mevsim ayrı güzel. Yavaş yavaş insan kalabalığından arınmaya başlayan sokaklar, boşalmaya başlayan sahiller…
Sonbaharın ilk yağmurları ile temizlenen doğa, meyve vermeye başlayan narlar, zeytinler ve kış çiçeklerini takip eden gelincikleri ve papatyaları kucaklamak… Yazın pırıl pırıl sularına atlamak, kavurucu sıcaktan kurtulmak, kışın sıcacık bir güneşle ısınmak ve “Uyuyan Güzel” Patara’ya kavuşmak…
“Gördüğüm tiyatroların en iyisi”
“Çok geniş bir alana yayılan kentin yapıları arasındaki bağlar, birbirinden tamamen kopuktu. Ulaşabildiklerimizi şöyle bir gördüm ve sadece tiyatronun planını çizebildim; şimdiye dek gördüklerimin en iyisiydi.”
1838 senesinde Patara’yı ziyaret etmiş olan arkeolog Texier, Patara’dan böyle bahsetmiş, 10.000 kişilik tiyatrodan muhakkak ki çok etkilenmişti.
Caretta Carettaların ve Noel Baba’nın kenti
Fethiye-Kalkan arasında Xanthos Vadisi’nin Gelemiş Köyü’nde yer alan Patara, Likya’nın en önemli şehirlerinden biri, Lukka Ülkesi’nin Akdeniz’i Ege’ye bağlayan ticaret yollarının üzerindeki önemli limanlardan biri. Doğa harikası sahili Caretta-Carettaların yumurtama alanı. Hitit metinlerinde karşımıza “Patar” adıyla çıkan Patara’ya “Tarihin babaları”, Herodotos ve Hekataios anlatılarında da rastlıyoruz. Anadolu’dan Roma’ya nakledilen tahılların depolandığı ve saklandığı bu limandaki önemli yapılardan biri de Hadrianus’un tahıl depoları. Patara, Apollon’un doğduğu yer ve onun kehanet merkezi. Noel Baba da Pataralı. Burası aynı zamanda 1478-79 tarihinde ‘Cem Sultan’ın Rodoslularla anlaşma yeri.
Çok katmanlı kültür beşiği
1988 yılından beri yürütülen Patara kazılarında, Tepecik Akropolü’nde bulunan seramikler, Orta Tunç Çağı ve Tepecik’in doğu yamacı eteklerinde ortaya çıkarılan taş baltaların, Demir Çağı öncesine ait olduğu saptanıyor ve bu bilgiler, kentin tarihinin ne kadar eski, kesintisiz devam ederek, çok katmanlı kültürü ile bizlere ulaştığını gösteriyor: bizleri kendine hayran bıraktırıyor.
Patara, M.Ö. 3. yüzyılda Ptolemaios egemenliğine girdiğinde, Lykia’nın en önemi kenti durumuna geliyor ve mecliste 3 oy hakkı bulunuyor. Yüzyıl sonra Seleukos Krallığı tarafından kontrol edilmeye başlandığında, Lykia’nın başkenti olarak kabul görüyor. Bu kabul ediliş, M.Ö. 167/168 senesinde kentin hem Roma’ya hem de Rodos’a karşı bağımsızlığını kazanmasıyla, resmiyet kazanıyor. Helenistik Dönem’de inşa edilen Meclis Binası ve Tiyatro, bu dönemle paralellik gösteriyor. Montesquieu tarafından “Dünya’nın en mükemmel Cumhuriyet modeline sahip olduğu” bildirilen Likya Birliği’nin de toplantılarını yaptığı bir meclis binası, günümüze kadar bozulmadan gelmiş. Heybetli tiyatronun önünde kaldırımları, dükkânları ve kırmızı granit sütunları ile ana cadde uzanıyor ve ticari hayat hakkında bizlere bilgi veriyor.
Her devrin gözdesi
Sonrasında. Roma egemenliğine geçen Patara, Roma’nın doğu eyaletleriyle bağlantısını kurduğu bir deniz üssü olarak da önemini korumaya devam ediyor. Caesar’ı öldüren Brutus, kente geliyor. Xantos kentinin başına gelenlerden korkan halk teslim oluyor. Brutus halkı cezalandırmasa da, kenti yağmalıyor. Patara, Roma Valiliklerinin adli işlerini gördüğü bir merkez ve yanında M.S. 43 yılında Claudius I zamanında Likya, Roma eyaleti oluyor, M.S. 74’de Likya ile Pamphylia birleştirilerek tek eyalet haline geliyor; Patara’nın başkentliği sürüyor. Bizans döneminde, kentin içine kiliseler ve bazilikalar yapılıyor. Aziz St. Paul Roma’ya gitmek için Patara’dan gemiye biniyor: İmparator Konstantin’in başkanlık ettiği M.S. 325’teki İznik Konsülü’nde Lykia’nın tek imza yetkilisinin Piskopos Eudemos’un Patara Piskoposu oluşu kentin her dönemde “bir gözde” olduğunu bizlere ispatlıyor.
Yüzyılın epigrafik keşfi
Patara’nın en önemli yapılarından biri günümüze kadar bozulmadan gelmiş; Erken Roma Dönemi’nde yapılan Yol Kılavuz Anıtı: Miliarium Lyciae.
Kent Kapısı, yüzyılın epigrafi buluntusu olarak kabul görüyor. II. Abdülhamit tarafından yaptırılan, Osmanlı Devleti’nin ilk Telsiz Telgraf İstasyonu da burada.
Her mevsimin rotası
Uçsuz bucaksız, incecik kum sahili, antik harabeler arasında dolaşan keçileri, her mevsimde sizleri şaşırtacak çiçekleri ile bir rüya kenti Patara… Sadece yaz için değil, tüm mevsimlerde rotanıza almanızı öneririm. Elbette mevsimine göre mucizevi dokusu ile Kaputaş Plajı, Lykia’nın en önemli ve büyük merkezlerinden Xantos Antik Kenti, içindeki üç önemli tapınak ile bir dinî merkez olan Letoon Antik Kenti, Noel Baba’nın yaşadığı yer Myra’yı da görmeyi ve belki de Kaş’tan, ‘biblo ada’ Meis’e geçerek, ouzo veya beyaz şarap eşliğinde deniz ürünleri ziyafeti yapmayı, deniz kaplumbağalarını beslemeyi ve eğer restoran sahibi kahve yanında size bir kadeh ev yapımı “tsipouro” ikram ederse, lütfen sağlığıma kadeh kaldırıp, kulaklarımı çınlatmayı, unutmayın. Bu seyahatten çok memnun kalacağınıza ve Camus gibi mevsim ne olursa olsun yüreğinizde yazı bulacağınıza, eminim.
Işığın Ülkesi Patara: stonewrap.com
Kültür Portalı: Gezilecek Yerler: Patara
Kültür ve Turizm Bakanlığı: Patara
Antalya Valiliği: Patara
Lykia Yollarında, Uranus, 2012