Haber Fotoğrafı: Yanbol Sinagogu, Balat (Fotoğraf: Selim Levi)


Yaklaşık 20 yıl önce babamı, büyüdüğü ve evlendiğinde terk ettiği Balat’a götürmüştüm. O zamanki vakıf yönetimi, Ahrida Sinagogu’nu kapatmış, daha küçük olan Yanbol Sinagogu’nu açıyordu. O tarihe kadar Yanbol’a hiç gitmemiştim. Babama; “Sen Yanbol’a daha önce hiç gelmiş miydin?” diye sorduğumda, alaycı bir bakışla bana dönüp, “Ben yan sokağında büyüdüm” demişti. Kapının önünde durarak içeri dikkatle göz attıktan sonra, “Hiç değişmemiş, 65 yıldır hiç değişmemiş,” demiş ve bana göstermemeye çalışarak gözlerini silmişti. Daha sonra, orada yaşamını değiştirecek anıları olduğunu öğrenmiştim. Yanbol’un babam için anlamı büyüktü.* Aslında o ziyarette ben de geçmişten gelen bir anlamın parçası olduğumu hissetmiştim.

Balat
Balat, tarihi Romaniot Yahudilerine kadar uzanan bir Yahudi semtidir. İspanya’dan gelen atalarımızı ve, Bizans Yahudileriyle ve daha sonra çeşitli nedenlerle buraya göç etmek zorunda kalan pek çok dindaşımızı bağrına basmış, harmanlamış. Yanbol Sinagogu da ismini Bulgaristan’daki Yanbol şehrinden almış. Tahminen 600 yıl önce oradan göç etmek zorunda kalanlar tarafından inşa edilmiş. Sinagogun girişindeki levha, 130 yıl önce sinagogda bir tadilat yapıldığını gösteriyor; içerideki başka bir levha ise 430 yıl öncesinde yapılan başka bir tadilatı yazıyor.


Bahçedeki zeytin ağacı (Fotoğraf: Selim Levi)

Küçük bir çocukken bayram günlerinde büyükbabam ve babamın yanında Ahrida Sinagogu’na gitmiş olduğum günleri hatırlıyorum. Ne yalan söyleyeyim, çok sıkılırdım. Uzun dua saatleri boyunca zaman zaman başımı okşayan, bir yandan da dua eden insanları seyreder, kıpırdanır dururdum. Ama özellikle Ahrida Sinagogu’ndaki o tavan resimlerine uzun uzun bakar, o manzarada kaybolup gittiğimi hayal ederdim. O tavan resimlerini, 1992 yılında yapılan tadilatta sökme kararı aldılar. Eleştirmiyorum ama, en azından benim gibi sinagogda gün boyunca sessizce otururken sıkılan çocukların bakıp hayal kurabilecekleri o masum, özgün hüzünlü resimler orada ne yazık ki artık yok.
Üç yıl önce, görevim gereği Balat’a ilk geldiğimde, bu sefer duaların yapıldığı Yanbol Sinagogu’na gittim. Cemaatin beni nasıl karşılayacağını bilmediğim için tedirgindim. Ama sinagogdan içeri girer girmez, beni saran dostça gülümsemeler ve içine düşüp hayal kurabileceğim Yanbol’un tavanındaki manzara, çocukluğumda Ahrida Sinagogu’nda babamın ayaklarının dibinde geçirdiğim saatleri anımsattı ve tüm kaygılarımı unutturdu. Yanbol Sinagogu, o tavan freskleriyle sembolik olarak hem Yanbol şehrinin bir parçası olmayı sürdürüyordu hem de çocukluğumu anımsamama neden olmuştu. Eve döndüğümde üşenmeden, internette Yanbol şehrinin resimlerini aradım ve 500 yıl içinde pek az şeyin değiştiğini, aynı köprülerin ve yemyeşil doğanın hâlâ durduğunu gördüm. Çok uzun, derin ve anlamlı bir öykünün minnacık bir parçası olduğumuzu bir kez daha anladım.
Ancak zamanla yıpranan ve eskiyen o muhteşem tavan çökmek üzereydi. Yönetim kurulumuz ve Mimar Hayim Beraha ile hep birlikte sinagogu kurtarma çalışmalarına başladık ve yaklaşık iki yıl süren yoğun bir çabayla sinagogu ayağa kaldırdık. Yanbol’un arkasında 60 yıldır kapalı olan bir bahçecik ortaya çıktı. Balat’ı çok seven bir büyüğümüzün ailesi sayesinde orada geniş bir seuda ve etkinlik salonu inşa edilebildi.


Seuda Salonu (Fotoğraf: Selim Levi)

Seuda salonunun etrafı ve sinagogun ön bahçesi değerli bir hanımefendinin girişimiyle peyzaj çalışmalarıyla süslendi. Ehal Ha Kodeş’in üzerindeki benzersiz güzellikte sedef kakma süslerle işli kapıları açığa çıkarıldı ve sinagog, gelinlik giymeye hazır çok güzel bir genç kız gibi doğruldu.
Bütün bu emek, zarif ve estetik son bir dokunuş bekliyordu. Restorasyon sürecinde İç Mimar Anna Fresko’nun değerli ve çok özgün katkıları oldu. Geldiği ilk gün tavandaki resme dikkatlice bakan Fresko, onu ortaya çıkaracak olan renkleri seçti ve o renkler, seçildiklerinde bizleri çok şaşırtmış olsa da binayı sıcak bir yuva gibi sardı. Hepimiz Anna’nın ortaya çıkardığı bu güzelliğe hayran kaldık.
Artık bu güzelliği süslemek gerekiyordu. Ressam Jackie Arditty, Balat ve Yahudi tarihini özetleyen muhteşem bir tablo hazırladı. Ayrıca dostum Seyfi İşman da Balat’ın çok kültürlülüğünü simgeleyen bir eseri getirdi. Her ikisini de Yanbol’un yaşlı duvarlarına astık.


(Fotoğraf: Selim Levi)

“Luz de Yanbol” (Yanbol’un ışığı) sergisi
Restorasyon sürecinde, muhtemelen eski çağlarda hahamlarca cezalandırılan cemaat üyeleri için zindan olarak kullanılan 70 yıl kadar kapalı kalmış bir depo odası keşfedildi. Bu odada dinî tekstiller, gümüş ritüel objeleri ve eski belgeler bulundu. Bu eserler, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi iş birliğiyle ve Alman Konsolosluğunun desteğiyle koruma altına alındı ve sinagogun bir bölümü bunlar için sergi alanı olarak yeniden düzenlendi.


Mimar Hayim Beraha ve Alman konuklar (Fotoğraf: Alberto Modiano)

Temmuz ayında, küratörümüz Nisya Allovi ve dijital tasarımcı Sani Levi’nin olağanüstü vizyonlarıyla “Luz de Yanbol” (Yanbol’un ışığı) sergisini açabildik.  O gün gelenler arasında bir arkadaşımın bir vitrine çok uzun bir süre dalıp gittiğini gördüm. 1. Dünya Savaşı sırasında kaybolan abisinin adı olan Bensiyon’u, 1925 yılında doğan oğluna verebildiği için sevincini Yanbol’a bir mapa örtüsü vererek ifade eden Moiz Allevi’nin torunu ve Bensiyon Allevi’nin oğlu olan arkadaşım gözlerindeki buğulanmayı göstermemeye çalışarak sevinç içinde sergilenen o mapayı bana gösterdiğinde, ne anlamlı bir iş yaptığımızı bir kez daha anladım. Yanbol’un artık ressam atölyesi bile var ama bunlardan daha da önemlisi sinagogu on yıllardan beri bırakmayan yaşlı Balatlı abla ve abilerimizin yüzleri gülüyor.


Sergi alanı (Fotoğraf: Selim Levi)

Hatırlar mısınız, bir zamanlar televizyonda Haldun Taner’in meşhur repliğini sık sık dinlerdik; “Tiyatro kapandı. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır durur sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır…”
Çok şükür bizim sinagog kapanmadı, yıkılmadı, unutulmadı ve biz güzel bir repliği fısıldayabiliyoruz; “Sinagog açık, içinde yüzyıllarca birikmiş olan yakarışlar, yaşanmışlıklar, sevinçler, öyküler, umut içeren dualar ve sinagogun içerisindeki ruh, hep birlikte yeni ağaran barış dolu günlerde tekrar tekrar bu topraklarda Yahudiler oldukça kendilerini hissettirecekler.”

Sinagogun kapısındaki ve içindeki levhalardan bahsetmiştim. Anlaşılıyor ki, sinagogun içerisindeki anlamı bugünlere taşıyabilmek için bizlerden önce sayısız kuşak didinmiş. Biz de üzerimize düşeni yaptık ve emek, kaynak ve fikir verenlerle hep birlikte, -inanın ki abartmıyorum- 40-50 kişi omuz omuza çalışarak geçmişle gelecek arasındaki zinciri sağlamlaştırdık.
Balat sinagogları ve “Luz de Yanbol” hepinizin beğenisine açık.

Bekleriz...

Not* Babamın bu anısını “Yanbol’daki tokat” ismiyle son kitabımda öyküleştirdim.