Haber resmi: Aşağıda anlatılan masaldaki şanslı Hans, inek verip domuz alıyor
“Bir gün ölümcül kusurlara sahip medeniyetimiz çökse, ve geriye mütevazı bir ataştan başka kalıntı kalmasa, çok uzaklardaki bir galaksiden gelen arkeologlar bize hak ettiğimizden daha fazla değer biçebilirler.” Tasarım mühendisi Owen Edwards - Elegant Solutions adlı kitabından
Eski bir takas masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer tellal iken, pireler berber iken, Hans adında iyi yürekli ama saf bir delikanlı varmış. Hans, bir ustanın yanında 7 yıl boyunca çalıştıktan sonra ailesini çok özlemiş ve köyüne dönmek için ustasıyla konuşmuş. Hans’ı çok seven ustası, ona kocaman altın bir külçe vermiş. Hans az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş… Yolda iri yarı atının üzerinde keyifle ilerleyen bir adam görmüş. “İnsanın bir atının olması ne kadar güzel bir şey!” diye iç geçirmiş.
Kendisine gıpta ile bakan Hans’ı gören adam, oradan yapmış, buradan yapmış, Hans’ın altınına karşılık ona atını vermiş. Hans, dizginleri hızla sallayarak atı dört nala koşturmaya başlamış, ancak ata binmeyi bilmiyormuş ki… Atın üzerinden hızla yere yuvarlanmış. O sırada yanında ineğiyle yol kenarında sakin sakin yürüyen bir köylü, atı yakalayıvermiş. Hans, “Ata binmek hiç göründüğü kadar kolay değilmiş. Neredeyse kafamı kıracaktım. Keşke bu at yerine seninki gibi bir ineğim olsaydı, hem lezzetli peynirler ve tereyağı yapardım” deyince kurnaz köylünün atı alıp Hans’a ineğini vermesi zor olmamış.
Bir süre sonra, çorak bir araziden geçerken oldukça susayan Hans, ineği sağmayı denemiş ama inek sağmayı bilmiyormuş ki… Hans’ın beceriksiz hareketlerinden oldukça rahatsız olan inek huzursuzlanıp Hans’a bir tekme savurmuş. İneğin bu hareketiyle yere sendeleyip yere düşen Hans’ı oradan geçen genç bir kasap görmüş; “İstersen senin ineğin ile benim domuzumu değiş tokuş yapabiliriz” demiş. Hans, ineği kasaba vermiş, domuzu alıp yola koyulmuş.
Derken, kucağında tombul bir kaz taşıyan köylü bir kadın ile karşılaşmış ve muhabbet etmişler. Olanları dinleyen kadın Hans’ı uyarmış ve köyde bir domuzun çalındığını anlatmış. Hans, domuzunu kadına vermiş, tombul kazı da kucağına alıp yola devam etmiş.
Mutlu bir şekilde yoluna devam eden Hans, bir yandan da ne kadar şanslı olduğunu düşünüyormuş. Hans köyüne yaklaşırken bir bileyici görmüş. Bileyici bir yandan keyifle şarkılar söylüyor, bir yandan da önündeki çeşitli aletleri, bir taşa sürterek keskinleştiriyor, parlatıyormuş. “Ne kadar da keyifle çalışıyorsun, kazandığın para oldukça iyi olmalı… Öyle mi peki?” diye sormuş adama.
Adam aynı neşeli haliyle yanıtlamış: “Olmaz mı? Bir bileyici isen cebinde para eksik olmaz” demiş ve Hans’a “Şimdi ne iş yapacaksın?” diye sormuş. Bunu hiç düşünmemiş olan Hans adama yanıt verememiş. Bileyici, “Bende fazladan bir bileme taşı var, istersen onu sana verebilirim. Bileyicilik öğrenirsin” demiş.
Hans, bileyiciye kazı vermiş, taşı almış. Yine köyünün yolunu tutan Hans bir hayli yorulmuşken, yol kenarında bir göl görünce hem biraz soluklanmak hem de biraz su içmek için gölün kıyısına inmiş. Derken, ağır taş yuvarlanarak gölün içine cumburlop düşüvermiş. Taşın gölün dibine batışını şaşkınlıkla izleyen Hans, onu bir daha oradan çıkaramayacağını anlamış. Yola devam ederken, “Oh be, çok ağır bir taştı. Ne kadar da şanslı bir insanım, büyük bir yükten kurtuldum. Ne kadar da rahatladım” diyerek neşelenmiş. Annesine kavuşup, başına gelenleri ona anlatmış.
Annesi ne düşünmüş, Hans’ın 7 senelik emeğinin karşılığının yok olmasına üzülmüş mü, Hans’ı gördü diye sevinmiş mi, bilemiyoruz, özetini okuduğunuz bu eski Alman masalı burada bitiyor. Bu masal ilk kez 1415’te kaydedilmiş, daha sonra Grimm Kardeşler 1812’de masalı yeniden edebiyata kazandırmışlar. Buna benzeyen bir de çok eski Norveç masalı var, orada da çok iyi geçinen bir karı koca var. Adam, Hans kadar saf. Bir gün bir inek satmak için pazara gidiyor, ama ineği her seferinde daha değersiz bir şeyle değiştirip en sonunda çürük elmalarla eve dönüyor. Komşusu “Karın sana kızacak,” deyince adam karısının kızmayacağına dair bahse giriyor. Gerçekten de karısı adamın yaptığı aptallıklarla ilgilenmiyor, karısının tek umurunda olan şey kocasının sağ salim eve gelmiş olması. Böylece adam bahsi kazanıyor. Gerçek hayatta böyle mi olurdu, çıngar mı çıkardı, bilemiyoruz. O masalı da Hans Andersen biraz değiştirerek günümüz edebiyatına kazandırmış.
Takaslarla ilgili bir de bizim Kel Oğlan masallarına benzeyen, 1300’lü yıllardan kalmış bir Budist Japon masalı var…
Japon masalı - Samanın ucunda sinek
Çalışkan ama şanssız bir köylü, yoksulluktan kurtulmak için Merhamet Tanrıçası’na dua eder. Merhamet Tanrıçası delikanlıya, yerde ayağının değdiği ilk şeyi yanına almasını ve batıya doğru yola çıkmasını söyler. Delikanlı, tapınaktan çıkarken yerdeki saman yüzünden tökezler ve yerden biraz saman alır. Yolda giderken kendisini rahatsız eden bir at sineğini yakalar ve samana bağlar. Bir sonraki kasabada, vızıldayan at sineği, durmadan ağlayan bir bebeği sakinleştirir, minnettar anne de bu tuhaf oyuncağı alıp delikanlıya üç portakal verir. Delikanlı portakalları alıp yoluna devam eder, yolda açlık ve susuzluktan bayılmış bir genç kızla karşılaşır. Kıza portakalları yedirir ve kız da ona değerli bir ipek kumaş vererek teşekkür eder. Daha sonra cılız, hasta bir atı olan bir Samuray ile karşılaşır. Samuray, atı karşılığında o değerli ipek kumaşı ister. Köylü delikanlı kumaşı vermek zorunda kalır; sonrasında atı iyileştirir, batıya doğru yola devam eder. Zengin bir adam, köylü delikanlının atından çok etkilenir ve onu evine davet eder. Adamın kızının, delikanlının portakallarını vererek kurtardığı kız olduğu ortaya çıkar. Bunu bir işaret olarak gören zengin adam da köylü delikanlıyı kızıyla evlendirir, delikanlı zengin olur. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
Peki, şimdiki zamanda da bunlar gibi bir değiş-tokuş hikâyesi gerçek olabilir mi?
Görünen o ki, olabilirmiş. Bir adam bir ataş vermiş ve karşılığında bir ev almış! Nasıl almış, size bunu anlatacağım.
Temmuz 2005’te Kyle MacDonald adlı bir delikanlının canı çok sıkkınmış. Montreal’deymiş ve iş arıyormuş. Sıkıntıyla elindeki ataşla oynarken, “Bir ataş verip yerine ne alabilirim acaba?” diye bir fikir gelmiş aklına. Bilgisayarda bir site açmış. Fikrini internette paylaşmış. İki kadın, ataşa karşılık balık şeklinde bir kalem vermişler.
Kyle MacDonald’ın ataşa karşılık aldığı balık şeklindeki tükenmez kalem
Kalemi verip, başka birisinden bir kapı tokmağı almış. Kapı tokmağını verip bir mangal almış. Kanada medyası olayla ilgilenip yazınca, internet sitesini günde 20 değil 100 bin kişi ziyaret etmeye başlamış. Kyle MacDonald, “Ben en sonunda bir ev alacağım, o zaman duracağım” şeklinde bir iddiada bulunmuş. Tam 14 kez takaslar gerçekleştirmiş. Bir jeneratöre sahip olduğu da olmuş, bir kar motosikletine de, kocaman bir kamyonete de. Kira anlaşmalarına ve turistik gezi haklarına da… Tabii ki, değişimlerde, karşı taraf için reklam olmasının da çok önemi oluyormuş. Sonlara yakın bir zamanda, genellikle “metalin babası”, “metal tanrısı” sıfatlarıyla anılan Alice Cooper adlı ünlü bir rock müzisyeni ile bir öğleden sonrayı geçirme hakkını devredip, bir Kiss Rock Müzik Grubu kar küresi almış. Bu alışveriş yüzünden takipçileri hakaret edip salaklıkla suçlamışlar onu sitesinde.
Kiss Rock Müzik Grubu Kar Küresi
Ama Kyle, Corbin Bernsen adlı bir Hollywood film yapımcısının kar küresi koleksiyonu yaptığını biliyormuş. Yapımcının 6.500 tane kar küresi varmış! Yapımcıya kendininkini verip, ondan bir filmde bir rol hakkı almış.
Kyle MacDonald, film yapımcısı Corbin Bernsen ve koleksiyonu
Bu olayı duyan bir Kanada kasabası yetkilileri, filmdeki rolü kasabadan birisinin oynaması karşılığında ona iki katlı bir ev teklif etmişler. Böylece Saskatchewan eyaletindeki Kipling kasabasının da reklamı yapılacakmış. MacDonald kasabaya gelip evi devralmış. Onu orada 500 kasabalı karşılamış, yani kasabanın yarısı…
Temmuz 2006’da, takas işleri başladıktan tam bir sene sonra, filmdeki rol için seçmeler yapılmış. 19 yaşında, liseden yeni mezun bir genç rolü kapmış. Kipling’de yapılan eğlenceye Kanada’nın dört bir yanından ziyaretçiler gelmiş. Sonrasında da evin yanına koskocaman bir ataş anıtı dikmişler.
Kyle MacDonald’ın evi
Bugün o ev, bir müze ve restoran. Gelecek sene temmuz ayında bahsettiğim takasların bitişinin yirminci senesi dolacak, değiş-tokuş yapan herkes Kipling’e gelecek ve kutlamalar yapılacak.
Norveç’in Nazilere karşı direnişinin simgesi bir ataş
Koskocaman ataş anıtından bahsetmişken, Norveç’teki koskocaman başka bir ataş anıtından da bahsetmezsem olmaz… İkinci Dünya Savaşı’nda Norveç’in Nazilere karşı direnişinin simgesi ataşmış. 1940’ta işgal edilen Norveç’te, Nazi karşıtı öğretmenler yakalarına ataş takar, öğrenciler de ataştan kolye veya bilezik giyerlermiş. Bu, ülkenin eğitimcileri ve öğrencilerinin Nazi yönetimine karşı nasıl birlik içinde kaldıklarını, bir kâğıt yığını gibi birbirlerine bağlı kaldıklarını gösteren küçük bir direniş sembolüymüş. Almanlar, Norveçlilerin yakalarına ataş takmalarının gerçek nedenini anladıklarında ataş takmak suç teşkil eden bir davranış haline gelmiş. Alman işgali sırasında Norveç’te yaşayan yaklaşık 900 Norveçli Yahudi, cesur vatandaşların yardımıyla İsveç’e kaçabilmiş. Geriye kalanların çoğu ise Auschwitz-Birkenau ölüm merkezine sürülmüşler. Savaştan sonra sadece 25’i Norveç'e dönebilmiş.
Norveç’teki ataş anıtı
Peki, direniş simgesi neden bir ataştı?
Ataşların bir şeyleri (kağıtları) birbirine bağlamak için kullanıldığı fikrinin yanı sıra, yanlış da olsa, mucidinin Johan Vaaler adında bir Norveçli olduğuna inanılıyordu. Vaaler, 1899 yılında bir ataş tasarımı yapmış ve 1901 yılında Almanya ve ABD’de patent almıştı, ancak kendi ülkesinde patent başvurusunda bulunmamıştı. Bilmediği şey, kendisininkinden daha iyi bir tasarımın İngiltere’de yapılmış ve satılmakta olduğuydu. Vaaler’in tasarımı hiçbir zaman üretilip satılamadı, patentleri nihayetinde sona erdi. Ancak pek çok ansiklopedi onu ataşın mucidi olarak yazmıştı.
Vaaler anısına basılan bir pul
1999’da, Vaaler’in tasarımından tam 100 sene sonra, Norveç’te onu onurlandırmak için 7 küsur metre boyunda bir ataş anıtı dikildi. Ayrıca üstünde ataş bulunan pullar basıldı. İronik olan şu ki, anıt ve pul Vaaler’in farklı ve daha basit olan tasarımını değil, an itibariyle kullanılan ataşları model almıştı…
Kaynaklar:
Wikipedia
https://www.theguardian.com/lifeandstyle/2006/sep/30/homes1
http://news.bbc.co.uk/2/hi/technology/5167388.stm
https://www.ctvnews.ca/regina/article/looking-back-at-the-montreal-man-who-traded-a-red-paper-clip-for-a-house-in-saskatchewan/
https://www.masallarlabuyu.com/masal-oku/sansli-hans/
https://medium.com/memory-action/why-did-norwegian-teachers-wear-paper-clips-during-world-war-ii-5a9aa379e293#
https://www.warhistoryonline.com/war-articles/unbelievable-paperclip-wwii-resistance-mark.html
https://joemoran.net/other-writings/paper-clip/