“Bunu iç çekerek anlatacağım,
Çağlar ve çağlar sonra bir yerlerde:
Bir ormanda iki yol ayrılıyordu ve ben—
Daha az kullanılanı seçtim,
Ve bu her şeyi değiştirdi.”
Robert Frost
Bu yaz yolum, pek çoğunun alışıldık tatil rotalarının dışına çıkan, aşındırılmamış bir yola, sıra dışı bir keşfe düştü: Güney Sibirya’ya, Orta Asya’nın derinliklerine…
Robert Frost’un o meşhur şiirindeki gibi, “az seçilen yol”du bu. Sayan Dağları ile Moğolistan Dağları’ndan doğarak Sibirya’nın devasa bir alanını sulayıp Kuzey Buz Denizi’ne boşalan Yenisey boyunca süren bir yol. Ve gerçekten de bu yolculuk beklemediğim karşılaşmalarla anlam kazandı. Küçük grubumuzda dikkatimi en çok çeken Türköz Hanım’dı. Tanıştığımızda, onun 91 yaşında olduğunu öğrendiğimde önce şaşırdım, sonra çokça etkilendim. Ancak asıl ilham, onun bu yolculuğa çıkış nedeniyle geldi. Türköz Erdoğuş Hanım, 15 yaşındayken kaybettiği babası Hüseyin Remzi Erdoğuş’un (1887-1950) izini sürmek için bu zorlu rotaya dahil olmuştu.
Babası genç bir subay iken, I. Dünya Savaşı sırasında (Van Gölü’nün batısında) Muş-Kiğı’da iki çavuşla birlikte bir tepenin nöbetini tutarken Ruslar tarafından esir düşmüş, altı yıl süren esaretin ardından ülkesine dönmüştü. Şimdi Türköz Hanım, babasının yarım kalan hikâyesinin geri kalanını tamamlamaya kararlı. Türköz, babasının “Sibirya Esareti Anılarını” Türk Tarih Vakfı Yayınları’ndan 2022’de yayınlamış. Hatırata devam etmek uğruna araştırmaları ve arşiv çalışmaları sürüyor. Onun için önemli olan tüm anlatıyı belgelemek… Gezdiği yerleri zihnine kaydediyor, babasının uğradığı yerlerin isimlerini karşılaştırıyor, sanki her adımda babasının geçmişine biraz daha yaklaşıyor.
Türköz Erdoğuş ile başkent Kızıl'da Yenisey kenarında
Onunla birlikte yürürken, zamanın büküldüğü, kişisel hafızanın coğrafyayla iç içe geçtiği o eşiklerde ben de durdum. Türköz ile Yenisey Irmağı kenarında diz dize oturmuş hayatını damıtarak anlatırken hemdem oluyoruz. O 15 yaşındaki genç kızın baba kaybını derinden paylaşıyorum…
***
Asya’nın tam ortası addedilen Hakasya ve özellikle Tuva Cumhuriyeti’ne yaptığım bu yolculuk, tam da Türklerin ilk anayurduna idi. Orada yaşayan halk Şamanizm’e veya Budizm’e inanıyor. Veya Şaman-Budistler… Doğa ile iç içe harmanlanmış yaşamlar… Taygalar… Sonsuzluğun sınırladığı bozkırlar… Şaman törenleri, yerel gırtlak müziği konseri, binlerce yıl öncelerine ait kurganlar, muhteşem müzeler, lezzetli yemekler… Zaman zaman geri dönüp okurlarıma anlatacaklarım olacak, elbette.
Bu yolculuk, yalnızca mekânlara değil, yaşanmışlıkların derinlerine yapılan bir seyahatti. Ve Türköz Hanım, bu hikâyenin sessiz kahramanıydı.