Bir önceki yazımda günümüz ergenlerinin ve gençlerinin internetteki içerik üreticileriyle ilişkilerini “parasosyal ilişki” tanımı çerçevesinde incelemiştim. Kısaca tekrarlamak gerekirse, parasosyal ilişki, izleyicilerin medya figürleriyle ekran başından kurdukları tek yönlü ilişkidir. Yazımda özel olarak Twitch platformundaki medya figürlerine odaklanmıştım. Bu yazımda ise ergenlerin ilişkilenme biçimlerine ve parasosyal ilişki kurma eğilimlerine daha detaylı değineceğim. Ayrıca Twitch platformundaki ilişkilerin postmodern toplumumuzu nasıl yansıttığını inceleyeceğim.
Psikanalitik kurama göre, bir bebek hayatının ilk aylarında kendini annesinden (veya bakım vereninden) ayrı bir birey olarak algılamaz. Bebek, tamamen annenin bakımına muhtaçtır; hayatta kalmak, duygudurumundaki dengeyi sağlamak ve dünyayı anlamak için annesine ihtiyaç duyar. Anne, örneğin emzirmede olduğu gibi, sadece fiziksel olarak besin sağlamaz, aynı zamanda duygusal sıcaklık, güvenlik ve rahatlık da sağlar. Kuram, bu duruma “simbiyoz” adını verir – hamilelik esnasında ve doğumdan hemen sonraki aylarda ruhsal bağlamda sadece bebek yoktur, “anne-bebek ikilisi” vardır. Yani bebek fiziksel olarak doğmuş ve anneden fiziksel olarak ayrı bir varlık olsa da psikolojik olarak hala simbiyoz halindedir. Bebek olgunlaştıkça anneden ayrışmaya ve bireyleşmeye başlar, yani bağımsızlaşır, kendiliğinin ve annesinin sınırlarını kavrar. Eğer gelişimi sağlıklı seyretmekteyse yaklaşık 24 aylıkken çocuk, annenin ayrı bir kimliğe sahip olduğunu ve gerçekten de psikolojik olarak kendinden ayrı bir birey olduğunu anlar. Zamanla çocuk, annenin fiziksel olarak yanında olmadığı zamanlarda bile zihninde onunla ilgili duygusal bir bağ geliştirir. Annesi ile bağı sadece fiziksel olmaktan çıkar, annesi zihninin içerisinde içsel bir temsile sahip olur. Bu içselleştirme, çocuğa bilinçdışı bir seviyede rehberlik eden ve annesinden gelen destek ve rahatlığı sağlayan bir temsil sunar. Ebeveynin ruhsallıktaki temsilinin psikanalizdeki terimi içsel nesnedir.
Psikolojik göbek bağının kesilmesi
Psikanalist Peter Blos, ergenliğin ikinci bir bireyleşme süreci olduğunu öne sürer. Burada amaç, yetişkinliğe geçiş için ebeveynin içsel temsilinden kopmaktır. Blos buna “psikolojik göbek bağının kesilmesi” der. Bağı kesebilmek için ergen, ebeveynlerini ve onların içsel temsillerini değersizleştirmeye ve ebeveyn ve temsillerinden uzaklaşmaya başlar. Ebeveynlerden uzaklaşma her ne kadar ergenin yetişkinliğine geçiş süreci için gerekli olsa da beraberinde psikolojik sorunlar getirebilir. Yukarıda ebeveynin içsel nesnesinin destek, güven, rahatlık ve rehberlik sağladığından bahsetmiştik. Ergen, ebeveyninden ve ruhsallıktaki temsilinden uzaklaştıkça içsel nesnenin sağladıklarından da mahrum kalmış olur. Bu, dışarıdan duygu kontrolünün kaybı, çocukluğa gerileme ve dürtüsellik gibi gözükecektir – bu bahsettiğim dışavurumların çoğu ergen ebeveyni için oldukça tanıdık olduğunu tahmin ediyorum. Yine de tekrar şunun altını çizmek önemlidir, her ne kadar yıkıcı ve yorucu olsa da bu süreç ergenin yetişkinliğe geçişi için gereklidir. Bir bebeğin doğumundan sonra göbek bağının kesilmesi gerektiği gibi bir ergenin de bağımsız, bireyleşmiş bir yetişkin olması ve yetişkin ilişkiler kurabilmesi için “psikolojik göbek bağının” kesilmesi şarttır.
İkincil bağlanmalar
Ergen, ebeveynin içsel nesnesinden koptukça ailenin dışındaki “nesneler” ile bağ kurar. Bu yeni nesneler, arkadaşlar veya sevgililer gibi akranlar olabilir. Ya da öğretmenler ve mentorlar gibi daha yaşlı kişiler de olabilir. Bu yeni nesnelerle ilişkiler, ebeveynin içsel nesnesinden uzaklaşmanın sonrasında yeni bağlar kurma çabası olarak anlaşılabilir. Yeni nesnelerin bir başka türü ise “ikincil bağlanmalardır”. İkincil bağlanmalar, uzak figürlere karşı hissedilen duygular veya hayali ilişkilerdir. Diğer ilişkilerden farklı olarak, bu ilişkilerdeki duygulanmalar tek yönlüdür, yani duyguların akışı sadece ergenden bağlandığı nesneye doğrudur. Bu ilişkileri, ergenin ruhsal bağlarını ebeveynlerinden çekmesinin ardından hissettiği boşluğu doldurma teşebbüsü olarak da düşünebiliriz. Çocuklukta ebeveynler idealleştirilirken şimdi bu idealleştirme ikincil bağlanmalara yöneltilmiştir, mesela çoğu durumda ikincil bağlanmalar ünlü aktörler, müzisyenler ve sporcular gibi figürlerdir ve ergenlerin bu kişilere hayranlık duyması, ebeveyn nesnelerinden kopmanın sonucudur. Ancak tabii ki burada önemli bir fark vardır, ebeveynlerle olan bağlanma karşılıklı iken, bu yeni bağlanma tek yönlüdür. Önceki yazımı okumuş olanlar için bir şeylerin tanıdık gelmeye başladığını umuyorum. Önceki yazımda incelediğim parasosyal ilişki tanımı ile ikincil bağlanma tanımı arasında büyük ölçüde bir örtüşme olduğu ortadadır. İki terim de aslında “yüz yüze bir ilişki yanılsamasından” bahseder. Ergenlerin bu yanılsamaya kapılmalarının, yani parasosyal ilişkilere daha yatkın olmalarının sebebi, ergenlik süreci içerisinde ebeveynlerle zihinsel bağlanmalarını yavaşça koparmaları ve aile dışı bağlanmalara yönelmeleridir.
Farklı ve dengesiz bir bağlanma; Twitch
Ergenlerin sadece günümüze has yöneldiği bir nesne de Twitch yayıncılarıdır. Aslında Twitch yayıncılarını kendi ergenliğimizde hayran olduğumuz aktörler veya müzisyenler gibi düşünebiliriz. Daha önce de bahsettiğim gibi, bir ergen sevdiği bir şarkıcının müzisyenliğine hayran olabileceği gibi bir yayıncının da oyun becerilerine veya komikliğine hayran olabilir. Ancak, bence Twitch yayıncılarına aile dışında bağlanabilecek herhangi bir parasosyal ilişki gözüyle bakmak yanıltıcı olacaktır. Önceden bahsettiğim gibi parasosyal ilişki ve ikincil bağlanma terimlerinin tanımlayıcı özelliği, ilişkinin tek yönlü olmasıdır. Fakat, Twitch’te izleyiciler yayıncılarla mesajlar veya bağışlar yoluyla doğrudan etkileşime geçebilirler. Özellikle geçen yazımda bahsettiğim “Just Chatting” kategorisinde yayıncılar izleyicilerin yorumlarını canlı yayında sesli okuyup yanıtlarlar. Bu sayede yayıncılar, sinemada izlenen bir aktörle kurulan ilişkiden oldukça farklı bir biçimde, izleyicileriyle doğrudan ve canlı bir şekilde etkileşim kurabilir. İzleyici açısından, aradaki artan etkileşim nedeniyle kendisiyle medya kişiliği arasında gerçek bir iletişim var gibi görünür ve izleyicide daha büyük bir yakınlık, dolayısıyla bağlanma algısı yaratır. Ancak bu bağlanma dengesizdir, izleyici saatlerini yayıncıyı izleyerek geçirirken, yayıncı yalnızca izleyicinin kullanıcı adını ve mesajını görebilir. Bu, izleyicinin bağlanmasının yayıncınınkinden çok daha derin olduğu asimetrik bir ilişki yaratır. Buradaki bağlanma ne “gerçek” bağlanma gibidir, ne de tamamen para sosyaldir. Bu ikililiğin ötesinde, çok daha muğlak, yeni bir olgudur.
21. Yüzyılda ergen olmak
21. Yüzyılda ergen olmak hem yeni hem de eski dinamiklerin etkileşimlerini içerir. Günümüz ergenlerinin ruhsal gelişim süreci, tarihteki önceki dönemlerden tamamen farklı değildir. 21. Yüzyıldaki bir ergen, aynı 20. yüzyıldaki yaşıtı gibi, ebeveyn nesnelerinden duygusal olarak kopmalı, yeni, aile dışı ilişkiler bulmalı ve bireyleşme sürecini yönetmelidir. 20. Yüzyılın ortalarında televizyon veya sinema gibi kitle iletişim araçlarının ortaya çıkışından beri, medya figürleri ergenlerin ebeveynden kopmuş bağlanmalarını yönlendirdiği nesneler haline gelmiştir. Ancak, son yıllarda gördüğümüz üzere bu araçların evrimi ve dijitalleşmesi, sosyal medyanın ortaya çıkışı ve yeni platformların üremesiyle birlikte yeni bir tür nesne oluştu. Bugünün ergeni, ailesinin dışında bağlanacak bir figür aramakta, fakat karşılaştığı nesne muğlak, tanımlaması zor, kafa karıştırıcı bir figür… O zaman günümüz ergeninin de başının dönmesi, sersemlemesi, yönünü kaybetmesi kadar doğal ne olabilir?