Haber Fotoğrafı: 
Kadınlar gününü protesto eden Polonyalı aşırı milliyetçiler, 2010

Milliyetçiler ve muhafazakârlar, kitleyi bir arada tutmak için ortak düşman imajına ihtiyaç duyar. Kadın-erkek meselesinin ürettiği önyargıların listedeki yeriyse en başlardadır. Asırlardır iş yapan bir hikâye olarak Shakespeare’in Hırçın Kız oyunu, ehlileştirilen kadının mutluluğu bulduğunu anlatır. Ehlileşmeyi reddeden kadınlar- feministler ise, bunun mutlu son olmadığını söyler, tabii pek çok başka şey de söylerler. İşte buna çokça keyfi kaçan milliyetçi-muhafazakâr kesim, toplumun en küçük biriminin bekasını tehdit ettikleri gerekçesiyle feministleri hedef yapar, “tehlikeli” gördükleri pek çok başka grup gibi… Aşırı sağ söylemde antifeminizm, antisemitizm, göçmen karşıtlığı ve ırkçılık el ele gider. Ancak antifeminizm medyada hiç dert edilmez ve hatta muhaliflerin eleştirileri arasında doğru dürüst yer bulamaz, oysa demokrasi için gerçek bir tehlikedir.

Hırçın Kız’ın yeni yorumu

Antifeminizm, sağ akımların hedef kitlesini birleştirmeye yaradı, ancak diğer ideolojilerde de kabul gördü; örneğin anarşizmin babası Pierre-Joseph Proudhon antifeministti. Modernist görüşlere de sızabilecek kadar esnek olan kadın düşmanlığı, yirminci yüzyıl başlarındaki İtalyan fütüristlerin de politikasıydı. Onları bir araya getiren şey, sistemdeki herhangi bir değişikliğin toplumsal bir tehlike yaratacağıydı, yani sistemleri maazallah çözülebilirdi. Arthur Schopenhauer ve çok sevilen Friedrich Nietzsche de karşı cinse bayağı karşıydı. Hristiyanlığa geçen bir Yahudi olan Otto Weininger’in antifeministlerin başucu kitabı Sex and Character’da (1903) kadınlar ve Yahudiler zayıf ve korkak olarak sunuluyordu. Dönemin edebiyatı, kadınları, Yahudileri ve homoseksüelleri hedef alan işler üretti.
Kadın cinsi tarafından hadım edilen erkek imajı ana temalardan biriydi; bu metafor, ataerkil düzeni ve yüzyıllardır var olan kadın düşmanlığını besledi. Avrupa’da 19. yüzyıl sonlarında, erkeklerin, özgürleşen eşlerinin kölesi haline geldiğini, dövüldüğünü gösteren karikatürler yaygındı. Yaptıklarının kendilerine yapılması düşüncesi erkeklerde infial uyandırıyordu. Feministlerin sloganı doğruydu: Özel olan politiktir.

Süfrajetler oy hakkı için savaşırken, Birleşik Krallık’ta kadınların oy hakkına karşı çıkan iki dernek vardı: Kadınların Ulusal Oy Hakkı Karşıtı Birliği ve Kadınların Oy Hakkı Karşıtı Erkekler Birliği. Bunların birleşmelerinden doğan Ulusal Birlik, 1918’de kadınların medeni hakları kazanmasıyla ortadan kayboldu.
Almanya’da, 1912’de kurulan Kadınların Kurtuluşuna Karşı Mücadele Birliğinin yaklaşık 5.000 üyesinden %20’si kadındı. Milliyetçi, pan-Alman ve antisemitik örgütün derdi, kadınların eve geri dönmesiydi. Kadın düşmanları, oy hakkını savunanların taş çatlasa 10.000 kişi olduğu iddiasındaydı. Alman feministler bu sayının yarım milyon olduğunu duyurmuştu. Tüm muhalefete rağmen, kadınların ekonomik, sosyal, kültürel ve politik özgürleşmesi Avrupa’da ilerleyişini sürdürdü. 1917 sonrası Rusya, kürtajı yasallaştırarak bir örnek teşkil etti.


20. Yüzyıl başında Amerikalı antisüfrajetler

Antifeminist fikirler, geleneksel cinsiyet düzenini dayatan ve erkekliği yücelten diktatörlüklerin gelmesiyle Portekiz, İtalya, Almanya, İspanya ve Vichy Fransa’sında büyük bir siyasi zafer kazandı. 1960’larda feminist hareket ortaya çıkarken karşı taraf boş durmuyordu: Birleşik Krallık’ta Doğmamış Çocukları Koruma Derneği, Fransa’da Laissez-les vivre (Bırakın Yaşasın), Almanya’da Aktion Lebensrect für Alle kuruldu. 1980’lerde, Margaret Thatcher’la sembolize edilen muhafazakâr devrimin de yardımıyla, Avrupa’da antifeminist fikirler yeni bir canlılık bulmuştu.

1980’lere kadar bazı restoranlarda iki menü vardı: Erkekler için fiyat yazan menü ve kadınlar için fiyatsız menü

Maço gazeteciler, çapkınlık uzmanları, inceller, aşırı dindarlar ve milliyetçiler hepsi kendi meşreplerince kadınlar hakkında atıp tutar; aralarındaki ittifaksa bakidir. Karşıt söylemlerini ilahi düzen, millete evlat yetiştirme gibi farklı gerekçelere dayandırsalar da feminizm hepsi açısından tehdittir. Antifeminizm bu akımların eşitlik karşıtı ve anti-demokratik söylemlerine eklemlenerek bir “yapıştırıcı” işlevi görür. Bu “yapıştırıcı”nın büyüsü, toplumda kolayca kabul görmesinden kaynaklanır. Cinsiyet rolleri hakkındaki pratikler-bilgiler kuşaktan kuşağa aktarılarak o kadar derine işlemiştir ki, sorgulanmadan benimsenebilir. Evlilik ve aileye karşı bir savaş olduğu, erkeklerin sistematik olarak dezavantajlı duruma düşürüldüğü, aslında erkekleri kadınların idare ettiği gibi sayısız masal anlatılır.


Virginia Slims dönem ruhuna uygun olarak 1968’de güçlü, özgür kadın imajına yönelik bir kampanya başlatmıştı

Önyargılar, önyargılar…
Profesör Edward Clarke, Sex in Education: or, a Fair Chance for the Girls (1873) adlı kitabında, üniversiteye giden kadınların beyinlerinin büyüyüp ağırlaşacağını ve rahimlerinin köreleceğini yazmıştı. 150 yıl sonra bile kürtajı “bencilce” bulan siyasetçiler var. Üstelik antifeminist kadın siyasetçiler, “kadınsılığın” anaçlık ve şefkat gibi çağrışımlarından faydalanarak o karanlık vitrini albenili hale getirme çabasındalar. 1980’lerden bu yana radikal sağ, güncellenen düşman listesi sayesinde kolayca seçmen bulabiliyor. Listeye duruma göre feministler, siyahlar, yabancılar, lgbt gruplar ve Yahudiler ekleniyor. Yüz yılları aşan mücadeleler sonucunda kazanılan haklar, günümüzde bir “feminizm diktatörlüğü” olarak gösterilmeye çalışılıyor. Yoğun bir propagandaya maruz kalan toplumsa akıntıya uyum gösteriyor.



Almanya’da 2020 tarihli bir araştırmaya göre; her dört erkekten biri ve her on kadından biri antifeminist. Erkeklerin yüzde 47,3’ü ve kadınların yüzde 28,7’si feminizm toplumsal uyumu ve düzeni bozar, görüşünde… Araştırma bu bireylerin, diğer ayrımcı görüşleri de benimsediklerini gösteriyor.
Hukuk insanları Chafetz ve Dworkin’e göre antifeminist harekette genel olarak iki grup bulunur. İki grup da insan hakları karşıtı politikalar konusunda aynı hevesli tavra sahiptir; adaletsizlik yokmuş gibi davranır ve irrasyonel, ilintisiz çıkarımlar yaparak sıyrılırlar. Birinci grup iktidar seçkinleri; ikinci grubun tanımı belirsiz, her tür sosyal sınıftan olabiliyorlar. Bu grup, kadınsa “erkek düşmanı” damgası yememek, uyum göstererek edinilen “huzuru” ve “statüyü” tehlikeye atmamak adına susabilir, hatta sistem savunucusu bile olabilir; eğer erkekse sömürülmenin acısını kadınları sömürerek telafi eder. Onlara, dünyadaki arazilerin sadece %1’i kadınlara ait, dersiniz, masum adamların evlerini üzerlerine yaptıran kötü kadınların listesini dinlersiniz. Nafaka konusunu açarsanız, Cem Yılmaz’ın eski eşine ne büyük bir para ödediğini öğrenirsiniz. Oysa ortalama yoksulluk nafakası 1.179,40 TL’dir ve eski kocaların yüzde 44’ü nafaka ödemekten kaçar.

Antifeminizm kime yarar…
“Eş” diye yanına aldığı kadınların yaşının hep küçük olmasını isteyen erkeklere yarar. Kızını başlık parasına vererek hem gelir sağlayan hem evden bir boğaz eksilten erkeğe yarar. Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından modern kölelik olarak tanımlanan çocuk evliliği kadınların eğitim almasını, üretime katılmasını, sosyal hayata karışmasını engeller; aile içi şiddet, cinsel istismar, gebelik ve doğum komplikasyonlarına ortam hazırlar. Bazı ülkelerde kız fetüsler bile tehlike altında olabilir, çünkü erkeklerin gelirinin yüksek olması tercih sebebidir.
Canını sıkan kadından kurtulmak isteyen sevgililere, kocalara, babalara, kardeşlere yarar. Dünyanın birçok yerinde görülen namus cinayetlerini işleyenler, kendilerine gerekçe icat ederler: Evliliği reddetme, ailenin onaylamadığı bir ilişkiye girme, aldatma, tecavüze uğrama, “uygunsuz” giyinme, yemeği yakma…



Paşa gönül kriterlerine göre yaşayan erkeklere yarar. 20. Yüzyıla kadar, ABD ve İngiliz hukuku karı kocayı hukuken tek kişi kabul eder ve kadının yasal varlığını evlilik süresince askıya alırdı. ABD’li kadınlar 1875’e kadar yasal olarak “kişi” kabul edilmedi. Benzer bir yasa, Hollanda’da da mevcuttu. ABD’li kadınlar 1974’te, Britanyalı kadınlar 1975’te banka hesabı açtırma hakkı edinebildi.
Patronluğun keyfini süren erkeklere yarar. Fransız kadınlar kocalarının izni olmadan çalışma hakkını 1965’te, Batı Alman kadınlar 1977’de elde ettiler. İspanya’da evli kadın, 1975’e kadar işe girmek, mülk sahibi olmak ve seyahat etmek için kocasının iznine ihtiyaç duyuyordu. Avustralya’da, 1983’e kadar evli kadın pasaporta kocasının izniyle başvurabiliyordu.
Ne yazsak eksik kalır… Antifeminist söylemler, geniş toplumu eşitlik ve demokrasiden uzaklaştıran, uzun vadede insanlığı çürüten bir ideoloji. Tekrarlayalım, ne yapsak eksik kalır, farkındalıktan başlayalım. Antifeminizm üzerine yapılacak çalışmalar, gündelik dilin arkasına gizlenen kadın düşmanlığının deşifre edilmesini sağlayarak kadınları kendi kuyularını kazmaktan vaz geçirebilir. Bu da iyi bir başlangıç olur.

Pandemi
Geleneksel değerlerin gündeme gelmesinde pandeminin de payı var. Covid döneminde mesai saatleri azalınca, hangi ebeveynin evde kalacağı konusunda fatura kadına çıktı, çünkü erkeğin geliri daha yüksekti. Kadının üretimden çekilmesi cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdi ve geleneğe dönüşün yolu açıldı. Pandemide dolaşıma giren komplo teorilerinin, sistemsel tüm sorunları suni hedeflere yöneltenlerin ideolojilerine yakın düşmesi şaşırtıcı olmasa gerek.


Kaynak:
https://en.wikipedia.org/wiki/Sexism
https://tr.boell.org/tr/2020/09/14/turkiyede-orgutlu-anti-feminizm-anlik-goruntu
https://www.birgun.net/makale/antifeminizm-tehlikesi-486029
https://en.wikipedia.org/wiki/Antifeminism
https://www.gwi-boell.de/en/2023/10/30/how-do-you-measure-anti-feminism
https://ehne.fr/en/encyclopedia/themes/gender-and-europe/european-man-a-hegemonic-masculinity-19th-21st-centuries/antifeminism
https://tobacco.stanford.edu/cigarettes/womens-cigarettes/youve-come-along-way-baby/
https://www.ozgurpolitika.com/haberi-erkekler-nafaka-odemekten-kaciyor-199011