Haber Fotoğrafı: Magnus Hirschfeld (1928)
Modern çağın cinsel özgürlük hareketlerinin köklerini aradığımızda karşımıza çıkan en güçlü figürlerden biri şüphesiz Magnus Hirschfeld’dir. 1868’de Almanya’da doğan bu Yahudi asıllı doktor, yalnızca bir hekim değil, aynı zamanda cinsellik üzerine yaptığı bilimsel araştırmalar, LGBTİ+ hakları için verdiği mücadele ve toplumsal tabuları kırma cesaretiyle tarihe damga vurmuş bir düşünürdür. Onu farklı kılan, tıbbi uzmanlığını sosyal adalet mücadelesiyle birleştirmesi, yani insan bedenine dair bilimsel bilgiyi özgürlük arzusuyla kaynaştırabilmesidir.
Bir doktorun yolculuğu
Hirschfeld, tıp eğitimini tamamladıktan sonra Berlin’de pratisyen olarak çalışmaya başladı. Ancak onu asıl farklı kılan, cinsel kimlik ve yönelimler üzerine duyduğu bitmeyen meraktı. 19. Yüzyılın sonları, Avrupa’da eşcinselliğin suç sayıldığı, “ahlaksızlık” etiketiyle damgalandığı yıllardı. Hirschfeld, birçok hastasının gizli acılarını gördü; kimileri eşcinselliklerinden ötürü şantajla karşılaşıyor, kimileri intihara sürükleniyordu. Bu dramatik vakalar, onu yalnızca bir hekim olmaktan çıkarıp bir aktiviste dönüştürdü.
“Üçüncü Cinsiyet” Teorisi
Hirschfeld’in en dikkat çekici katkılarından biri, cinselliğin ikili (erkek-kadın, heteroseksüel-
homoseksüel) kalıplara sığmadığını ileri sürmesi idi. “Üçüncü cinsiyet” kavramını ortaya atarak, insan doğasının çok daha akışkan ve çeşitli olduğunu savundu. Bu düşünce, bugün queer kuramının temel taşları arasında sayılabilecek bir yaklaşımdı. O dönemde böylesi bir fikir yalnızca radikal değil, aynı zamanda siyasi bir tehlike olarak görülüyordu.
Berlin'deki Cinsel Bilimler Enstitüsü'nde kostüm partisi, tarih ve fotoğrafçı bilinmiyor.
(Magnus Hirschfeld sağda)
1919’da Berlin’de kurduğu Institut für Sexualwissenschaft (Cinsel Bilimler Enstitüsü), insan cinselliği üzerine dünyadaki ilk kapsamlı araştırma merkezlerinden biriydi. Burada cinsel yönelimler, cinsiyet kimlikleri, trans deneyimleri üzerine hem bilimsel çalışmalar yürütülüyor hem de danışmanlık hizmetleri veriliyordu. Enstitü aynı zamanda trans bireyler için hormon tedavisi ve hatta erken dönem cinsiyet geçiş ameliyatlarının yapıldığı bir merkez hâline geldi.
Enstitü’nün kütüphanesi, dönemin en geniş cinsellik arşivini barındırıyordu. Ancak bu zenginlik, uzun sürmeyecekti. 1933’te Naziler iktidara geldiğinde enstitü basıldı, kitaplar meydanlarda yakıldı, arşiv yok edildi. Bu sahne, bugün totaliter rejimlerin bilgiye ve farklılığa karşı tutumunun simgelerinden biri olarak hatırlanır.
Aktivizm ve siyasi mücadele
Hirschfeld, yalnızca bilim insanı değil, aynı zamanda bir hak savunucusuydu. Almanya Ceza Kanunu’nun eşcinselliği yasaklayan ünlü 175. maddesine karşı kampanyalar düzenledi. Bu kampanyalar kapsamında yüzbinlerce imza toplandı, kamuoyunda geniş tartışmalar başlatıldı. Onun sayesinde eşcinselliğin “doğal bir varyasyon” olduğu fikri, akademik çevrelerden topluma doğru yayılmaya başladı. Hirschfeld, “Sevgi her bireyin doğuştan hakkıdır” diyordu. Bu yaklaşımıyla yalnızca eşcinsellerin değil, kadınların, seks işçilerinin, cinsiyet kimliği farklı bireylerin de özgürlük mücadelesini sahiplendi. Onun çizdiği çerçeve, günümüzde “kesişimsellik” dediğimiz yaklaşımı andırıyordu: farklı baskı biçimlerinin birbirine eklenişini görebilme ve hepsine karşı bir özgürlük dili kurabilme…
1920’lerde ve 30’larda yaptığı konferanslarla yalnızca Almanya’da değil, Fransa’dan ABD’ye,
Japonya’dan Hindistan’a kadar pek çok ülkede tanındı. O yıllarda bile küresel ölçekte bir ağ kurmuştu. Onun konuşmaları, cinselliğin yalnızca özel bir mesele değil, aynı zamanda siyasal bir hak meselesi olduğunu dünyaya duyurdu. Nazilerin yükselişiyle birlikte Almanya’yı terk etmek zorunda kalan Hirschfeld, sürgün hayatının son yıllarını Fransa’da geçirdi. 1935’te, Nice’te öldüğünde arkasında yok edilmiş bir enstitü, sürgünde geçen bir hayat ama aynı zamanda bugün bile yol gösterici olan bir miras bıraktı.
Hirschfeld’in mirası
Magnus Hirschfeld’in fikirleri, 20. yüzyıl boyunca birçok insanın özgürleşme mücadelesine ilham verdi.1960’larda ABD’de yükselen gay liberation hareketi, 1970’lerde feminist cinsel özgürlük tartışmaları, 1990’lardan itibaren queer teorinin gelişimi -hepsinin ardında Hirschfeld’in açtığı yolun izleri vardı. Onun hayatı, bilimin ve aktivizmin bir arada yürütülebileceğini gösteriyor. Bugün LGBTİ+ hakları için mücadele eden pek çok kurum, Hirschfeld’in yöntemlerini -bilimsel araştırmayı, kamuoyu kampanyalarını, uluslararası iş birliğini- bir miras olarak sürdürüyor.
Magnus Hirschfeld, çoğu kez “Cinselliğin Einstein’ı” olarak anılır. Çünkü tıpkı Einstein’ın fizik yasalarını yeniden tanımlaması gibi, Hirschfeld de insan cinselliğine dair kalıpları yıkıp yeni bir paradigma ortaya koydu. O, bireyin kimliğiyle barışık yaşamasını, toplumun ise farklılıkları kucaklamasını savundu. Bugün hâlâ LGBTİ+ bireyler dünyanın birçok yerinde ayrımcılıkla karşılaşıyor. Bu yüzden Hirschfeld’in mirası, yalnızca tarihsel bir anı değil, güncel bir mücadele çağrısıdır. Onun hayatı bize şunu hatırlatıyor: Gerçek özgürlük, yalnızca bilimsel doğruların değil, aynı zamanda insani cesaretin ürünüdür.
Hirschfeld’in söylemlerinden
“Aşk, reflekslerle düşünceler arasındaki bir çatışmadır.”
“Doğanın ortaya çıkardığı her şey doğaldır.”
“Adalet bilgiye, bilgi özgürlüğe, özgürlük mutluluğa götürür.”
“Sevgi nefretten güçlüdür, insanlığın kurtuluşu sevgidedir.”
“Cinselliğin bilimi, insanlığın bilimidir.”
“Yakında bir gün gelecek; bilim hataya karşı zafer kazanacak, adalet adaletsizliğe karşı zafer kazanacak ve insan sevgisi, insan nefretine ve cehaletine karşı zafer kazanacak.”
Kaynak:
Wikipedia (Hirschfeld), Britannica
Scientific American
Wikipedia (Institut), Science Museum Blog
Wikipedia (Institut), USHMM, Teen Vogue
Wikipedia (First Movement, SHC), USHMM, Holocaust Encyclopedia
Washington Post (2025 article)