Haber Fotoğrafı: Shushenskoe Koruma Alanı. Apollon Zyryanov izba. V. I. Lenin burada yaşadı (1897-98)

Rusya’nın uçsuz bucaksız Sibirya bozkırlarında, huş ağaçlarının sessizliğinde, zaman zaman sadece bir martının çığlığı ya da rüzgârın çıtırtısı yankılanır. Bugün sessizliğe gömülmüş bu topraklar, 19. yüzyıl sonlarında çalkantılı bir geleceğin ayak seslerine tanıklık etti. Sürgünle geçen yılların izinde, Vladimir İlyiç Ulyanov (Simbirsk, 1870 - Moskova, 1924) -yani Lenin- Rusya’nın siyasal kaderini değiştirmeden çok önce bu coğrafyada yaşamış, düşünmüş, yazmış ve beklemişti…
Orta Asya keşfimde, Lenin’in sürgünün bir coğrafyasında Şuşenskoye köyündeydim.



Lenin, 1897 yılında Rus İmparatorluğu tarafından Sibirya’nın güneybatısında yer alan Şuşenskoye köyüne sürgün edildi. Bugün Rusya'nın Sibirya Federal Bölgesi’nde, kırsal yaşamı en iyi yansıtan ve ülkenin en büyük ikinci federal bölgesi Krasnoyarsk Krayı (Eyaleti) sınırları içinde yer alan bu küçük köy, o dönemde Trans-Sibirya demiryolunun bile ulaşamadığı, taygalarla kaplı bir bölgeydi. Ülkenin en büyük ikinci federal bölgesi… Geniş yüzölçümü, zengin doğal kaynakları ve coğrafyasıyla dikkat çeken bu yörede Lenin sade bir hayat sürdü; balık tuttu, kayak yaptı, köylülerle vakit geçirdi. Ancak aynı zamanda politik yazılarını kaleme aldı, Marx üzerine çalıştı. Sürgün Bürosu ile evlenme talebinde bulunduktan sonra Petersburglu genç bir ilkokul öğretmeni ve 1898’de sosyalist bir eylemci olan Nadejda Krupskaya ile orada evlendi.

Lenin, 1895 yılında St. Petersburg’da bir grup arkadaşıyla İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği’ni kurdu. Birliğin amacı işçilerin ağır çalışma koşullarının iyileştirilmesi, uzun mesai saatlerinin kısaltılması, ücretlerin yükseltilmesi gibi iktisadi taleplerin yanı sıra bu talepleri Çarlık Rusya’sına karşı siyasi mücadele ile birleştirmekti. Lenin 7 Aralık 1895’te, bu birliğe üyeliği sebebiyle Çarlık rejimince tutuklandı. 14 ay tutuklu kaldıktan sonra Sibirya’ya, Şuşenskoye köyüne sürgüne gönderildi. Nisan 1899’da Razvitiye kapitalizma v Rossi (Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi – Geniş Çaplı Sanayi İçin İç Pazarın Oluşma Süreci) yayımlandı.


Suzan Nana Tarablus

… Dört yıl kadar süren Şuşenskoye sürgününün ardından 1900 yılında cezasının sona ermesiyle Rusya’da ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde -Zürih, Cenevre, Münih, Prag, Viyana, Manchester ve Londra’da- bulundu. Sağlam ve sürekli kurduğu ilişkileri, bitip tükenmek bilmeyen okuma, araştırma ve yazma disiplini, tüm zorluklara karşı sarsılmayan devrimci irade ve inadı, sürgündeki Lenin’i 1917 yılında Rusya’ya, Devrim’in önderliğine taşımıştı.

Bir hafıza mekânı: Şuşenskoye Devlet Tarihi ve Etnografya Müzesi
1950’li yıllarda Sovyet hükümeti, Lenin’in yaşadığı bu evi ve çevresini, bir “devrimci hafıza mekânı”na dönüştürdü. Bugün “Şuşenskoye Devlet Tarihi ve Etnografya Müzesi” adıyla hizmet veren bu alan, sadece Lenin’in kaldığı kerpiç evle sınırlı değil; dönemin kırsal yaşamını, etnografik unsurlarını ve Devrim öncesi Rusya’yı belgeleyen geniş bir açık hava müzesine evrilmiş durumda.

Ziyaretçileri ilk karşılayan, kırsal hayatın sessizliği, derin bir saygı içinde orijinaline sadık kalınarak restore edilmiş küçük bir ahşap ev: Lenin’in odası, kitapları, yazı masası ve karısı Krupskaya ile yaşadığı ortak alanlar... Her şey olduğu gibi korunmuş, sanki Vladimir İlyiç birazdan kapıyı açıp içeri girecekmiş gibi…
Sürgün yılları, Rusya’da birçok entelektüelin ve devrimcinin düşünsel olgunluğa eriştiği dönemler olarak kayda geçmiş. Sibirya’nın doğası -izole edici olduğu kadar da ilham verici- bu sürecin önemli bir parçası. Lenin’in doğayla kurduğu ilişki, yalnızca fiziksel değil, ona zihinsel bir alan da yaratmış. Bugün Şuşenskoye’de gezen ziyaretçiler için bu sessizlik, politik bir gürültünün yankısını hâlâ taşıyor. Orada, bu sürgün yerinde, doğada yalıtılmışlığın düşünsel dönüşümünü iliklerimde hissettim.



Sovyet sonrası dönemde
Sovyet sonrası dönemde müze, yerel ekonominin de bir parçası haline gelmiş. Bölge halkı için gelen ziyaretçiler, tur rehberliği, el işi ürünleri ve tarımsal üretim açısından önemli bir gelir kaynağı sunuyor. Sürgün evi sadece tarihsel değil, çevresel sürdürülebilirliğin de merkezinde yer alıyor. Müze yönetimi, organik tarım uygulamaları, ahşap yapıların yerel malzemelerle restorasyonu ve karbon ayak izini azaltmaya yönelik yeni düzenlemelerle geçmiş yüzyılların örnek bir kırsal koruma modelini sunuyor.

Geçmişin hafızasıyla karşı karşıya kaldıktan sonra, grubumuz için bir minik konser sunusu… Bildik şarkılarına eşlik ediyoruz, elbette. Hatta finalde Rus folklorundan Kazaçok ile danslara katılıyoruz. Geceyi bu müze kompleksinde geçiriyoruz. Sade bir akşam yemeğinin ardından Şuşenskoye köyü misafirhanesinde, Lenin’in kaldığı ahşap kulübe benzeri, aynı atmosferi yansıtan döşeme ve mobilyalarla bezeli odalarımıza çekiliyoruz.



Anladığım kadarıyla günümüz Rusya’sında, Lenin’in heykeli her yerde olmakla beraber, mirası tartışmalı bir mesele olmayı sürdürüyor. Kimi onu bir kurtarıcı, kimi bir Tiran olarak anıyor. Ancak Şuşenskoye’deki bu küçük ev, ideolojik gürültülerden uzak, daha insani bir Lenin’i anımsatıyor: genç, umutlu, düşünceli… Müze, bir iktidar figüründen çok, sürgün edilmiş bir aydının izlerini taşıyor.
Tarih ve doğa iç içe geçerken, bu evler sadece geçmişin değil, aynı zamanda kamusal hafızanın ve çevresel duyarlılığın da mekânları haline geliyor. Belki de bu yüzden Lenin’in Sibirya’daki sürgün evleri hem tarihçilerin hem de gezginlerin rotasında sessiz bir durak olmaya devam ediyor.