1940 yılında, Nazilerin Japonya Büyükelçisi Eugene Ott, Berlin’deki dışişleri merkezine, Japonya’da yayınlanan ve dağıtılan yayınlara rağbeti öven bir mesaj göndermişti. “Yahudi Sorunu ve Japonya” adlı kitabı da örnek olarak vermişti. Bu kitap, 1930’lu yıllarda çok miktarda antisemit yayın üreten Kiyo Utsonomiya adlı bir yazara aitti. Aslında bu bir takma ad idi. Yazarın gerçek adı Yüzbaşı Inuzuka Koreshige idi. Aynı Koreshige, 1930’lu yıllarda ve hatta 40’lı yılların başında, Nazi zulmünden kaçmayı başaran Yahudi mültecilerin Şanghay’da yerleşmelerini sağlamak için çalışmalar yapmaktaydı.

Üstüne üstlük, bu çalışmaları nedeniyle, ABD Ortodoks Rabiler Birliği kendisine, üstünde “Yahudi milletine yaptığınız hizmetler için takdir ve şükranlarımızla” ibaresi yazılı altın sigara tabakası hediye etmişti.

Hem antisemit hem Yahudilere yardım ediyor

Aynı kişi, bir taraftan “Yahudi Tehlikesi-Yudayaka” konusunda kitaplar yazıyor diğer taraftan binlerce Yahudi’yi kurtarıyordu. En önemlisi, böyle davranan tek Japon Inuzuka değildi.

Japonlar ve Yahudiler arasındaki ilişki işte böyle karmaşık ve çelişkili idi. Bu çelişkiyi daha iyi anlamak için tarihte gerilere gitmekte yarar var...

Yahudiler Japonya ile tanışıyor

Kayıtlara göre, Yahudilerin Japonya’ya gelmeleri 16. yüzyıl sonlarına rastlamaktadır.

1572 yılında, Engizisyondan kurtulmak için Yahudilikten Hristiyanlığa geçen “konverso” birkaç aile, Portekiz Macau’sundan hareketle “siyah gemilerle” Nagazaki’ye geldiler. O dönemlerde Japonya, Portekizli tacirlere kolaylıklar sağlamış ve hatta Nagazaki’nin yönetimini de bir süreliğine Portekizlilere bırakmıştı. “Siyah Gemi” de, Japonların Portekiz ticaret gemilerine verdiği addı.

Japonya’ya gelen konversoların büyük bir bölümü Japonya’da Yahudiliğe geri döndü. Bunların bir kısmı Nagazaki’ye ve diğer kentlere dağıldı. Ancak, 1586 yılında, iç karışıklıklar nedeniyle Nagazaki’de yaşayan Yahudiler kenti terk etmek zorunda kaldı. Yine kayıtlara göre, 17. yüzyıl başlarında Hanshu, Shikoku ve Settsu bölgelerinde toplamda 130-150 Yahudi aile yaşamaktaydı.

Bu tarihten sonra, yaklaşık 250 yıl boyunca Yahudilerle ilgili herhangi bir kayda rastlanmadı.

Japonlar kayıp 10 İsrail kabilesinden birinden mi geliyorlar?

Keşifler döneminde, 15-16. yüzyıllarda Hıristiyan misyonerler ilk kez temas kurdukları toplumları, kayıp 10 İbrani kabile mensubu olarak tanıtmayı gelenek haline getirmişlerdi. Uzakdoğu toplumları ile kayıp kabileler arasında ilk bağlantıyı kuran Cizvit misyoneri Joao Rodrigues “tcuzu/tercüman” oldu. Hatırlayanınız varsa, Shogun TV dizisindeki Martin Alvito karakteri, Rodrigues’ten esinlenmişti. 1608 yılında yazdığı kitapta Japon ve Çinlilerin İsrail’in kayıp kabileleri soyundan geldiğini öne sürmüştü. Hatta Konfüçyüs öğretilerinin temelinde Yahudilikten alıntı prensipler olduğunu iddia ediyordu.

Zaman içinde Japoncada bazı anlamlı ve önemli kelimelere İbranice / Aramice kökler yakıştırılmaya başlandı. Örnek olarak, bu iddialara göre, Yamato (eskiden Japonya’ya verilen ad) İbranicede “Ya Umato/Tanrı’nın Milleti”, Kinoye Tora (Japonya’nın kuruluşu) “Kriya Torah/Tevrat’ın Verilmesi) kelimelerinden gelmekteydi.

Bu teori uzun yıllar aynı tempoda devam etti. 1870’li yıllarda ise bu konu Japonya’da tekrar gündeme getirildi. 1908 yılında ise Saeki Yoshiro, hazırladığı çalışmada Japonların aslında, Yahudi-Nesturi kökenli olduklarını ileri sürdü. II. Dünya Savaşı döneminde ise, bu konu, Japon Shinto kültürünü yok etme amaçlı olduğu savı propagandaya dönüştürüldü. İsrail’in 10 kayıp kabilesi ve Japonlar konusu günümüzde dahi işlenmeye devam edilmektedir.

Yahudilerin Japonya’da tekrar görünmeleri

1850’li yıllarda, tüm Batı ülkeleri, Uzakdoğu ve özellikle Japonya ile ticaretlerini geliştirme, daha doğrusu ürünlerini bu pazarlara sokma peşindeydiler. Ancak Japonya pazarlarını bu ülkelere açmamakta direniyordu. 1854 yılında bu direnişi kırmak için ABD donanmasından 4 firkateyn, Amiral Matthew Perry komutasında Tokyo limanına girdi. Savunma için yeterli donanması olmayan Japonya ABD ile karşılıklı ticaret anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Peşinden, birçok ülke benzer anlaşmalar imzaladı.

Anlaşmaları takiben, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Hindistan, Irak ve Suriyeli Yahudi tüccarlar ülkelerinin ticaretini temsilen Japonya’ya gelmeye başladılar. Aralarında, Japonya’ya yerleşenler de oldu.

1861 yılında, kayıtlara göre ilk Yahudiler Yokohama’ya yerleştiler. Yokohama’ya ilk yerleşenler Alexander Marks, kardeşi ve aileleri olarak tarihe geçtiler. Japonya’da tespit edilebilen en eski Yahudi mezar taşı 1865 tarihini taşımaktadır. 1895 yılında, bu kentte 50 Yahudi aile yaşamaktaydı.

17 Eylül 1862 tarihinde ABD’li Yahudi Raphael Schoyer, Japonya’nın ilk günlük İngilizce gazetesini yayınlamaya başladı: The Japan Express.

1880 yılında ise Nagazaki, yeni bir Yahudi yerleşim merkezi oldu. Yaklaşık 100 Yahudi aile bu kente yerleşti ve genelde pogromlardan kaçan Rus Yahudilerinin merkezi oldu. Japonya’da ilk resmî sinagog bu kentte 1894 yılında açıldı: Bet Israel Sinagogu. Siyonizm’in öncülerinden Joseph Trumpeldor, Rus-Japon savaşı ertesinde birkaç yıl bu kentte yaşadı.

1882 yılında ise, Yahudiler, Protestan misyonerler ve Japon Hıristiyanlar desteğiyle Tevrat’ı Japoncaya tercüme ettiler.

19. yüzyılın sonlarında pogromlardan kaçan Rus Yahudileri, Amerika’ya geçmek için transit bölge olarak gördükleri Japonya’da yerleşmeye devam ettiler.

Japonya-Rusya savaşında esir düşmüş önemli sayıda Rus Yahudi’si de savaş ertesinde Kobe’ye yerleşmeye başladı.

Yine savaş sonrasında, sayıları çok azalan Nagazaki Yahudi toplumu, Sinagoglarını kapatıp Tevrat rulolarını Kobe’de açılan yeni Sinagoga devrettiler. 1905 yılındaki Rus, 1917 yılındaki Bolşevik devriminden kaçan Rus Yahudilerinin bir bölümü başta Tokyo, Yokohama ve Kobe olmak üzere Japonya’nın çeşitli kentlerine yerleştiler.

Japon-Yahudi ilişkilerinde derin izler bırakan bir Yahudi: Jacob H. Schiff

Japon Hükümeti ile yaptığı görüşmeler esnasında, ülkemize olan ilgisi derinleşti, milli ve geleneksel duruşumuz kalbine işledi ve şimdi kalbi halkımıza yönelik umut, güven ve kaygı hisleri ile doldu.” Korekiyo Takahashi, anılarında Jacob H. Schiff’ten işte böyle saygı ve övgüyle bahsediyordu. Takahashi 1898-1913 yılları arasında Japonya Merkez Bankası’nda yüksek kademe yöneticiliği, 1920-21 yıllarında ise Başbakanlık görevini üstlenmişti. Schiff ile görüşmeleri de birebir kendisi yürütmüştü.

1847 Frankfurt doğumlu Jacob H. Schiff, 1865 yılında ABD’ye göç etti. 1885 yılında ABD’de dönemin en güçlü yatırım bankası Kuhn, Loeb & Co.’da yönetim kurulu başkanlığına getirildi.

Schiff ile Takahashi’nin yolları 1904-1905 yıllarındaki Rusya-Japonya savaşı döneminde kesişti. Takahashi, savaşı finanse edecek fonlar yaratmakla görevlendirilmişti. Schiff, bir taraftan Rusya’da yaşanan Kishinev Pogromu ve Rusların Yahudilere karşı genel tutumunu diğer taraftan yakından tanımaya başladığı Japonlara karşı yakınlık hissetmesi üzerine, büyük bir ticari risk alarak, 200 milyon dolarlık (bugünkü 4,5 milyar USD) Japonların ihraç ettiği tahvillerin dağıtımını üstlendi ve bunu başarıyla sonuçlandırdı. Bu umulmadık finans kaynağı Japonların savaşı kazanmasında en önemli etkenlerden biri olarak gösterilmektedir.

Schiff’in 1906 yılında Japonya’yı ziyareti esnasında Maliye Bakanı Sakati’nin sözleri bu desteğin önemi hakkında ipuçları vermektedir: “Milletimin, Amerikan halkına ve özellikle size duyduğu derin minneti anlatacak yeterli kelime bulamıyorum.”

Aslında Japonlar birçok Amerikan bankası ve yatırımcıya başvurmuş, bir tek Schiff konuyla ilgilenmiş ve hemen akabinde de konuyu üstlenmişti. Bu tahvilleri alanların çoğu da nedense Yahudi’ydiler. Yani, aslında bu minnet sözleri Yahudi Schiff’e ve tahvilleri alan ABD’li Yahudilere yönelikti. Nitekim Rusya Maliye Bakanı Vladimir Kokovtsov’un şu sözleri bu öngörüyü doğrular niteliktedir: “Hükümetimiz, Yahudi Schiff’in bizlere yaptığını ne unutacak ne de affedecektir.”

Japonların Schiff’e karşı beslediği minnet duyguları özellikle II. Dünya Savaşı arifesi ve esnasında tekrar hatırlanacak ve bu sayede binlerce Yahudi’nin hayatta kalabilmesini sağlayacaktı.

Rusya savaşının hemen ertesinde, Japonya’nın savaş yaralarını sarmak için fon yine Yahudilerden, Rothshild grubunun İngiltere ve Fransa ayaklarından temin edilmişti.

Japonların Siyon Protokolleri ile tanışmaları ve etkileri

Japonya’da Yahudilere yönelik ilk menfi eylem 1883 yılında Inoure Tsutomu tarafından Venedik Taciri’nin Japoncaya tercümesiyle gerçekleşti. Tercümede Shylock, Avrupa’dakinden daha kötü bir karakteri temsil ediyordu. Aslında Japonya’da antisemitizm henüz yeşermemişti. 1882 yılında “Rusların Yahudilere zulmü” gibi bir başlık kullanılmıştı. 1889 yılında başka bir makalede Dreyfus olayından “antisemit ırkçı ideolojinin neticesi” olarak bahsedilmişti.

İlk antisemitizm emareleri

1916 yılında ilk antisemitizm emareleri görülmeye başlandı. İlk kez, “Yahudiler dünyayı ele geçirmeye mi hazırlanıyor? gibi abartılı bir manşet görüldü. Hemen peşinden Yahudilerden bahsederken “Görünmez imparatorluğa dikkat” ibaresi kullanıldı. Yine aynı yazar, Yahudilerin ekonomik ve politik etkilerine vurgu yapıp, onların sayesinde Rusya’nın totaliter rejimden liberal topluma geçtiğine atıfta bulunup, Yahudileri kutlamaktan geri kalmıyordu. Görüldüğü gibi, “Protokoller” ortaya çıkmadan Japon antisemitizminin altyapısı hazır durumdaydı.

1918 yılında Japon ordusu, Beyaz Rus ordusuna destek olmak üzere birliklerini Sibirya’ya göndermişti. Beyaz Rus ordusunun neredeyse her neferinin elinde Protokollerin bir nüshası bulunuyordu. Doğal olarak bu kitap Japonlarla da paylaşılmaktaydı. Japonların Protokollerle tanışması bu şekilde gerçekleşti. 1920 yılında Shinrei gazetesinde “Yudayaka - Yahudi Tehlikesi” başlığıyla tefrika halinde yayınlanmaya başlandı. 1925 yılında ise, Yüzbaşı Nirihiro Yosue Protokollerin ilk Japonca tercümesini kitap olarak yayınladı.

Aslında Protokollerin Japonya’da dağıtılması, Japonların dikkatini, daha önce pek ilgi çekmeyen Yahudilere ve Yahudiliğe yöneltti. Hatta bazı üst düzey Japon yetkili, konu üzerine ilginç yorumlar yapmaya başladılar: Teorik olarak Bolşevikleri kontrol eden Yahudiler, nasıl kısa sürede büyük Rusya’yı ele geçirmişlerdi? Mademki Yahudiler dünya ekonomisini, politikasını kontrol ediyor ve yönlendiriyordu, Japonların onlardan çok öğrenecekleri vardı. Yahudiler, tüm ülkeleri etkileyecek uluslararası devrimleri ya yönetiyor ya da destekliyor, ve en önemlisi demokrasi, eşitlik, adalet ve sosyal refah gibi o dönem yönetimlerine pek uymayacak kavramları yayıyorlardı.

Aslında Japonları asıl rahatsız eden Yahudiler değil, Bolşevizm idi ve Marksizm de bulaşıcı bir Yahudi hastalığıydı.

Asıl çelişki burada başladı. Yönetim kadrosundaki Japonlar bir taraftan Yahudilere hayranlık duyuyor diğer taraftan da bu kadar etkili olmaları nedeniyle de onlardan ürküyorlardı. Schiff örneği ortadaydı, birkaç hamleyle Japonya’yı muzaffer kılmıştı. Eğer birkaç Schiff benzeri Yahudi’yi yanlarına çekebilirlerse Japonya için hayat daha kolay olacaktı. Yukarıda da belirttiğim gibi, Protokollerle tanışmaları Japonları ikileme düşürmüştü. Protokollerin peşinden Henry Ford’un Uluslararası Yahudisi ile tanışınca ve üstüne yerel komplo teorileri de üretilince ikilem daha da derinleşti: Yahudi’den korkulmalıydı, ancak kendi saflarına çekilebilirse hem çok şey öğrenilebilir hem de kuvvetli sağlam bir destek sağlanmış olacaktı. Bu öngörü doğrultusunda ilerlemeye çalışan bir grup yönetici Yahudilere yanaşmak ve hoş görünmek için planlar geliştirmeye başladılar.

Fugu Planı: Yahudiler için bir cennet

1920’lerin sonlarında Japonya gözünü Mançurya’ya dikti. Bu bölge, Rusya ile aralarında tampon bölgesi olması nedeniyle stratejik olarak çok önemliydi. Japonya 1931 yılında, Çin’in kuzeyinde bulunan Mançurya’ya çıkartma yaptı ve bir sene içinde bölgeyi tamamıyla işgal etti.

Ancak bu bölgeyi geliştirmek gerekiyordu. Mademki Yahudiler, Protokollerde yazıldığı üzere dünya ekonomisi ve politikasında etkiliydiler, mutlaka onlardan faydalanmak gerekiyordu. Bu konuda ilk fikir, Yahudi uzmanları olarak bilinen Yüzbaşı Koreshige Inuzuka ve Yüzbaşı Norihire Yasue’den çıktı. Her ikisi de Protokollerden etkilenmiş ve içeriğine de inanmışlardı. Bu ikiliye sanayici Yoshisuke Aikawe ve Mançurya ordusundan birkaç subay daha katıldı. O dönemlerde Harbin bölgesinde 7-8.000 Yahudi yaşamaktaydı Amaç bu sayıyı 50.000’lere çıkartmaktı. Bu projeye de Fugu Planı adı verildi. Fugu Japoncada balon balığı anlamındadır. Plana verilen isim de çok manidardı: Balon balığının eti iyi işlenirse çok lezzetlidir, ancak aynı balık anında insanı öldürecek zehir içermektedir yani dikkatli işlenmelidir.

Nazi Almanya’sının ikazlarına rağmen, 6 Aralık 1938’de beş Japon bakanın yaptığı “beş bakanlar konferansı” olarak bilinen toplantıda Japonya, Çin ve Mançurya’dan Yahudilerin çıkartılmamaları ve yaşamlarına devam etmeleri kararı çıktı. Bu kararın hemen peşinden 15.000 Doğu Avrupa Yahudi’sinin Şanghay’ın Japon bölgesine iltica etmeleri ve yerleşme izni çıktı. Bu arada Fugu Planı’nın beyinleri, çeşitli Yahudi cemaatleri ileri gelenleri ile konuyu geliştirme amaçlı görüşmeler yapmaya devam etti. Ancak plan hiçbir zaman resmen kabul görmedi. 1939 yılında Rusya ile Almanya saldırmazlık anlaşması imzalayınca Yahudilerin Avrupa’dan Japonya’ya geçiş yolları kısıtlandı. Bu arada Japonya’nın Almanya ve İtalya ile üçlü anlaşmayı imzalaması ve peşinden Almanya’nın Rusya’ya girmesi üzerine Tokyo’nun bu planı resmen desteklemesi imkânsızlaştı ve 1943 yılında resmen rafa kaldırıldı.

Holokost Dönemi

7 Aralık 1941’de, Pearl Harbor saldırısından hemen sonra, Japonya da, Almanya ve İtalya müttefiki olarak savaşa dâhil oldu. Kısa bir süre sonra, Almanya Japonya’ya, “Yahudi sorununu” çözmek için baskı yapmaya başladı. 31 Aralık 1940 tarihinde, Dışişleri Bakanı Yosuke Matsuoka’nın bir toplantıda söylediği “Japonya’nın hiçbir yerinde Hitler’in öngördüğü antisemit politikalar uygulanmayacaktır” sözleri, Japonya’da yaşayan Yahudilerin geleceği hakkında ipuçları vermekteydi.

1942 Temmuz’unda, Gestaponun Japonya bölgesi temsilcisi Albay Joseph Meisinger, Japonya ve Şanghay’da “nihai çözüm” önerileri için Japonya’ya geldi.

Öneriler arasında,

  • Tüm Şanghay Yahudilerini eski ve dayanıksız gemilere bindirip açık denize salmak, böylece ölmelerini sağlamak
  • Chonming Adası’nda toplama kampı oluşturmak, Yahudileri burada toplayıp tıbbi deneyler için kullanmak ve peşinden ölmelerini sağlamak.

Japonya bu önerileri dikkate almadı. Tek uyguladıkları, vatansız göçmenler için, yani vatandaşlıkları düşürülen Almanya ve Polonya Yahudileri için bir Getto oluşturmak oldu. 1942 yılı sonlarında tüm kurumlara, 1938’de alınan kararın hala geçerli olduğu, yönetimleri altındaki topraklardan hiçbir Yahudi’nin ülkeden çıkartılmayacağı, doğdukları ülke vatandaşlarına yönelik aynı uygulamalara tabi olacakları bildirildi. Yaklaşık 15.000 “vatansız” Yahudi ise oluşturulan Getto’ya gönderildi. Savaş bitene dek bu Getto’da yaklaşık 2.000 Yahudi tıbbi nedenlerle hayatlarını kaybetti. Japonya bu tutumunu savaş sonuna kadar sürdü. Bir tek Malezya ve Doğu Hint adalarında az sayıda Yahudi şiddete maruz kaldı.

Temmuz 1945’de ABD uçaklarının Şanghay gettosunu bombalaması sonucu 30 Yahudi hayatını kaybetti. Bu olay üzerine Japonya gettonun kapılarını açtı.

Savaş süresince, başta JDC olmak üzere çok sayıda Yahudi yardım kurumu Japonya’da zor durumda olan dindaşlarına maddi desteklerini sürdürdü. ABD ile savaş durumunda olmasına rağmen Japonya bu yardımlara göz yumdu. Hatta bu kuruluşlarla temasa geçerek yardımların arttırılmasını talep etti.

Sonuç olarak, savaş boyunca, işgal altındaki bölgelerde uyguladıkları bildik zulüm ve katliamlara rağmen Japonya’nın Yahudilere yönelik ilginç tutumları hala araştırmalara konu olmaktadır.

Kaynaklar:

Marvin Tokayer& Mary Swartz, Histoire İnconnue des Juifs et des Japonais, Pygmalion, 1978

Maximilian Conley, The Origins of Japan’s Wartime Jewish Policy, The University of North Carolina at Chapel Hill

The Holocaust: Japan & The Jews, Jewish Virtual Library

How Japan Tried to Save Thousands of Jews from the Holocaust, China Channel

Meron Medzini, Under The Shadow of the Rising Sun: Japan and the Jews During The Holocaust Era, Academic Studies Pres, 2016

Rotem Kowner, The Japanese Internment of Jews During Wartime İndonesia and its Causes, Australian National University

Casey J. Pallister, Japan’s Jewish Other: Antisemitism in Prewar and Wartime Japan, MA Thesis, 2008

Olga Barbasiewicz, Jews in Japan Until 1945, Hemispheres, No: 28, 2013

Pan Guang, Shanghai: A Heaven for Holocaust Victims, Shanghai Centre for International Studies at the Shanghai Academy of Social Sciences

Benjamin Ivry, Why Did Japan Treat Jews Differently During World War II?, Forward, January 10, 2017

Mina Muraoka, Jacob H.Schiff and Japan: The Continued Friendship After the Russo-Japanese War

Dr. Ewa Palasz-Rutkowska, Polish-Japanese Cooperation During World War II