Agnes Varda 88 yaşında bir sinemacı ve fotoğrafçı, JR 33 yaşında bir sokak fotoğrafçısı. Biri kadın, diğeri erkek. Agnes’in gözleri net görmüyor, JR’ın ise gözlerinden hiç çıkarmadığı siyah güneş gözlükleri var…
Bu iki farklı göz, bu iki farklı bakış; Fransa'nın köylerini, kasabalarını gezerek insanlardan hikâyeler topluyorlar ve o hikâyeleri fotoğraflara döküyorlar ve sonra o fotoğrafları o köyün, o kasabanın binalarına, duvarlarına yapıştırıyorlar.
Böylece ortaya olağanüstü bir belgesel çıkıyor… Varda ve JR, görsel imgelerin nasıl üretilip, sergilendiklerine ve paylaşıldıklarına dair, bir ömür boyu süren ortak bir tutkuya sahipler. Mekânlar ve Yüzler (Faces Places), insanın içini ısıtan bu karşılaşmaların yanı sıra, yol boyunca Varda’yla JR’ın arasında gelişen müşfik dostluğu da belgeliyor. Mekânlar ve Yüzler, ‘Indiewire Belgesel Oscarları’ listesinde ilk beşte yer alıyor. Fransa’nın köylerinde yer alan “küçük” yaşamlara dokunan ve üç “en iyi belgesel ödülü”nü almış muhteşem eser; aynı ekmeği yiyen insanları, maden işçilerini, keçilerin kendi boynuzlarına sahip olmasını öğütleyen hikâyesini, limandaki kadınların özgürlüğünü, sahilde yer alan falez üzerine yaptığı çalışmayı, en önemlisi hem hüzünlü hem de eğlendiren samimi havasıyla unutulmaz türü…
Agnes Varda ve JR’ın kameralarıyla hayatlarına dâhil oldukları bu insanların filmden sonraki durumlarına dair bir örneğe, filmin içinde yer veriliyor. Yaşadığı küçük kasabanın eski bir duvarına oldukça büyük ebatlarda fotoğrafı yerleştirilen garson, kasabanın ziyaretçilerinin kendisine gösterdiği ilgiden oldukça sıkkındı. Bu ikili projeyi seslerini duyurmak için kullanabilecek karakterler ise fotoğraflara oldukça duygusal tepkiler verdiler. Varda ve JR ile yakın ilişkiler kurdukları belli olan bu karakterler, bizler izleyici olarak her ne kadar göremesek de arka planda çok daha güçlü anların yaşandığını hissetmemizi sağlıyor. Tek bir kadının koruyuculuğunu üstlendiği bir evden, Agnes Varda’nın binlerce mekânın içinden geçecek gözleri ve ayaklarına kadar geniş bir yelpazede insan-mekân ilişkilerini seyircilerine sunan belgesel, bu noktada belgesel formatının temelinde olan gözlem gücünü kullanıyor. Bu ilişkiler hakkında yorum yapmaktan kaçınmayan, Varda’nın ve JR’ın bakış açısını yansıttığını üzerine basa basa bize söyleyen anlatım yapısı, objektif bakış açısını savunan belgesellerle karşılaştırıldığında sürprizlerle dolu. Başta belirsizliklerle dolu çıkılan bir yolda anlatıcıların öznel seçimleri ile gelişen bu yol hikâyesi, belgeselin içinde de geçen bir cümleyi akla getiriyor: “Sanat şaşırtmak içindir.”
Fransızca ismi ile ‘Visages Villages’ bir yandan izlediğimiz hayatların dışarıda da devam ettiği mesajını verirken, film boyunca izleyiciye hangi olayların gerçekten olup olmadığını sorgulatıyor. Direkt olarak bizimle konuşan belgesel de bizi bu arayışın bir parçası yapıyor. Varda ve JR’ın çıktıkları bu macera dolu yolculukta bizi de kendilerine eşlik etmeye ve deneyimlemeye davet ediyorlar. En büyük isteklerinden biri yeni insanlarla tanışmak ve onların fotoğraflarını çekmek olan Varda’nın asıl arzusu olan yeniyi arayış, aynı zamanda bu yeni belgesel biçimini çekme, çekerken onu tanıma ve öğrenme arzusuna evriliyor. Seyirciye de filmin sonunda belki de asıl verilen mesaj, “yeni ve farklı”dan korkmamak…