Şalom Gazetesi eski Yayın Koordinatörü, Dergi yazarlarımızdan Av. Yakup Barokas’ın “Türkiye Üzerinden Yasadşı Göç” isimli kitabı mart ayında raflarda yerini aldı. Tarihî bilgilere ve maalesef bugün artık hayatta olmayan kişilerin tanıklıklarına da yer verilen kitap bu açıdan ilgi çekeceğe benziyor…

Kitabınızın Giriş kısmında belirttiğiniz gibi, Nazi vahşeti öncesi ve sonrasında henüz kurulmamış olan İsrail’e Göç (Aliya) hakkında yazılmış pek çok makale ve kitap mevcut. Kitabınızı diğer örneklerden ayıran en belirgin özelliği nedir?
Yabancı lisanlarda tabii ki pek çok yayın var. Ancak mevcut bir iki yayın dışında, Türkçe lisanında ele alınan konu, Türkiyeli Yahudilerin İsrail’e göçleridir. Avrupa Yahudilerinin Türkiye üzerinden göçleri değil. Oysa “Türkiye Üzerinden Yasadışı Göç” adlı kitabımda ağırlıklı olarak yer verilen konu, Nazilerden kaçan Almanya ve Doğu Avrupa Yahudilerinin Türkiye üzerinden gerçekleştirdikleri göçtür.

Kitabın diğer bir özelliği de Aliya Bet’i düzenlemek üzere Türkiye’de faaliyet gösteren kuruluş temsilcilerinin çalışmalarına yardımcı olan Türkiyeli Yahudilerin çok değerli tanıklıklarına yer verilmiş olunmasıdır. Esasen 30 yıl kadar önce yapılan bir çalışmanın hazırlık sürecinde, dönemin tanıklarıyla birebir gerçekleştirilen söyleşilerin gün yüzüne çıkmasını ve ilerki çalışmalara ışık tutmasını amaçladım.


Kitabın ikinci bölümünde eşiniz Nelly Barokas’ın daha evvelce Şalom Gazetesi’nde yayımlanan bir söyleşi dizisine de yer verdiniz. Bunları neden yeniden yayınlamak ihiyacını gördünüz?
Nelly’nin yıllar önce gerçekleştirdiği bu söyleşilerin Şalom’da yayınlandığı doğrudur. Ancak beş hafta boyunca yayınlanan bu söyleşi dizisini, tarihî ve belgesel değeri açısından çok önemsiyordum ve kitabımda ele aldığım konuyla da doğrudan ilintiliydi. Bu söyleşiler, 230 kişinin dalgalarda can verdiği veya kaybolduğu Salvador gemisi kurtulanlarıyla gerçekleştirilmişti. Bu söyleşilere yer vermemin diğer bir nedeni de 2004 yılında, gazetedeki yazıların henüz internette kayıt altına alınmıyor olmasıydı. Bu son derece sarsıcı tanıklıkların kalıcı olmaları önemliydi.

Türkiye, 2. Dünya Savaşı sırasında Avrupa'daki Nazi Soykırımından kaçmaya çalışan Yahudiler için çok önemli bir stratejik konumda idi. Ancak hükümet, Türkiye üzerinden kara ya da deniz yoluyla geçişe pek müsaade etmedi. İlginçtir, yasa dışı olan göçü de görmezden geldi…
Kitapta, “Mülteci Akınına Karşı Türkiye’nin Değişken Siyaseti” başlığı altında bu konuyu ele aldım. Türkiye’nin savaşın gidişatına göre belli dönemlerde kara ya da deniz yoluyla göçmenlerin geçişine müsaade etmediği doğrudur. Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’nda stratejisi savaşa bulaşmamaktı. Bu açıdan Yahudiler birincil önem taşımıyordu. Ayrıca, 2. Dünya Savaşı’nda Yahudileri düşünen kaç devlet vardı? Hangi devletin eli temiz ki…

Kitapta değindiğim 1938 ve 1941 tarihli 2 gizli kararname var. Kitabın baskıya girdiği gün Prof. Dr. Çağrı Erhan’ın Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan bir makalesini okudum. O da 1938 ve 1941 tarihli arşivlerde ulaşılamayan iki kararname ile Yahudilerin ülkeye girişlerine izin verilmediği ve bütün Yahudilere kucak açılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını açıklamaktadır.

“Türkiye yasadışı göçü görmezden geldi” demek doğru bir ifade olmayacaktır. Ancak Türkiye İstihbaratının, Yahudi göçüyle ilgili olarak gerçekleştirilen tüm girişimlerden ve faal kişilerden haberi vardı. Bir tanığın ifadesine göre yıllar sonra, savaş sona erdiğinde, Emniyet görevlileri Avrupa’dan 25.000 çocuk ve gencin göçlerinden sorumlu olan Akiva Levinsky’ye kendisi hakkında tutulmuş iki cilt halindeki raporları gösterecektir.


Savaş sırasında Türkiye üzerinden göç nasıl organize edilmekteydi? 
Göçleri düzenleyen örgütlerin yönetim merkezleri kimlerden oluşmaktaydı? Yeraltı örgütleriyle birlikte mi çalışıyorlardı? Türkiye'de nerede konuşlanmışlardı?
Gerçekten Nazi Soykırımından kaçanlara yardım etmek amacıyla gerçekleştirilen organizasyonlar son derece girift ve karmaşık. Elimden geldiğince kitapta bunu anlatmaya çalıştım. Örneğin, Çeşme’ye yakın Alev Adası Almanların işgalindeydi. Ancak geceleri hâkimiyet partizanlara geçiyordu. Partizanlara silah ve malzeme yardımı ulaştırılıyor, Yunanistan’dan kaçabilen Yahudilerin de aynı yol üzerinden kurtarılmalarına çalışılıyordu.

İsrail’den gelen farklı eğilimdeki kuruluşların temsilcilerine de Yahudi toplumundan bazı gençlerin yardım ettikleri doğrudur, ancak bunlara yer altı örgütü demek doğru değil. Bu gençler idealistti… Ben sadece tanıkların anlattıklarını aktardım. Türk Yahudi toplumundan bazı gençlerin Soykırımdan kaçan Avrupalı dindaşlarına ellerinden gelen yardımı heyecanla yapmaya çalıştıkları kesin.

Toplamda kaç kişi bu yolu izleyip Nazi vahşetinden kaçmayı başarabildi?
1939-1944 yılları arasında toplam 68.549 göçmenden kaçak olarak göç edenlerin sayısı 18.789’dur. Bunlardan 16.474’ü Türkiye yoluyla göç etti.

Araştırmacı / Yazar Dr. İzzet Bahar’ın “İkinci Dünya Savaşında Türkiye ve Yahudi Meselesi” adlı kitabındaki tespitine göre, 1938 yılının ikinci yarısından 1944 sonlarına kadar Türkiye üzerinden transit geçebilen yaklaşık 12.000 Yahudi mültecinin % 46’sı bu geçişlerini 1944 yılının bahar aylarını takip eden 6 ay içerisinde gerçekleştirebildi. Görüldüğü üzere sayılar 16 ile 12 bin arasında değişkenlik gösteriyor. Ancak savaşın akıbetinin belli olmaya başladığı 1944 yılında Türkiye üzerinden göçün ağırlık kazandığı görülüyor.

Binlerce yıldır olduğu gibi günümüzde de “Göç” olayı hep gündemde. İnsanlar devamlı bir yerlerden bir yerlere, özellikle demokrasinin olduğu yerlere göç ediyor. Sizce bu mülteci “sorunu” çözülebilir mi?
Ukrayna’dan milyonlarca kişinin göçe hazırlandığı ve Avrupa’nın yeniden top yekûn bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı süreci düşünürsek bu soru daha da anlam kazanıyor. Ancak bu kez mülteciler beyaz ve Hıristiyan. Yaşlanan Avrupa bu mültecilere belki Suriye veya Afrika’dan kaçanlardan daha olumlu davranacak. Demokrasilerde insan hayatına daha fazla önem verilir ve refah düzeyi yüksektir. Bu da göçmenleri cezbetmekte, onlar için bir umut ışığı olmaktadır. Bu sorun çözülür mü, bunun cevabını vermek için David Passig gibi bir Fütürist olmak lazım. Ben bu konuda kötümserim.