GEZİ / BİENAL - Ester Almelek

Son yıllarda Anadolu’muzun birçok kentini görmek fırsatını buldum. Mardin şehrini ziyaret etmek için ise üç kez plan yaptım. Ama maalesef bu geziler ertelenmek zorunda kaldılar. İkisi pandemi yüzündendi. Neyse ki bu sene 5. Bienal zamanı, çoktan beri arzuladığım Mardin gezisini gerçekleştirebildim.

Mardin kentinin konumu ve tarihi
Tarihte birçok medeniyete kucak açmış, Fırat ve Dicle nehirleri arasında, İpek Yolu üzerinde yer alan Mezopotamya’nın bir dağ tepesine kurulmuş bu eski masal şehri, mistik atmosferiyle beni resmen büyüledi. Farklı etnik grupların beraberce yaşadıkları Mardin, bugün de mimarisi, doğal güzellikleri, senelere meydan okuyan tarihî mekânlarıyla zihinlerde iz bırakan bir şehir. Medeniyetlerin doğum yeri olarak bilinen Mezopotamya’nın kuzeyinde yer alan Mardin Anadolu’nun en eski şehirlerinden biri. Arkeolojik çalışmalardan elde edilen kalıntılara göre Mardin’in tarihi Yontma Taş Devri’ne kadar uzanıyor. Şehrin ev sahipliği yaptığı medeniyetlerde Sümerler, Asurlular, Hititler, Urartular, Emeviler, Abbasiler, Artuklular, Selçuklular ve Osmanlıları görüyoruz.


Mardin Müzesi

Mardin’de farklı inançlar, farklı dinî yapılar
Bünyesinde barındırdığı farklı etnik grupların ve inançların kutsal dinî eserleri Mardin’e ayrı bir değer katıyor. Camileri, farklı mezheplere ait kiliseleri, manastırları Mardin gezisinin başta görülecek mekânları. Biz üç günlük gezimizde birçoğunu ziyaret etmeye çalıştık. Şehrin tek caddesinde gezerken, kafe ve restoranlarında, bu farklı kültürlerden gelen insanların nasıl mükemmel bir uyum içinde yaşadıklarına tanık olduk. Gezdiğimiz tarihî mekânlar arasında, beni fazlasıyla etkileyen Kasimiye Medresesi, Ulu Cami, Süryani manastırları Mor Gabriel ve Deyrulzafaran’ı, Mardin ve Sabancı Şehir Müzelerini ve Güney’in Efes’i diye adlandırılan Dara Antik Kenti’ni sayabilirim. Bu kısa gezimizde Bienal mekânlarına da vakit ayırdığımızdan, geri kalan diğer eserleri görmek bir başka ziyarete kaldı.

Mardin’de nüfus
Mardin, Türkiye’de en farklılaşmış nüfusa sahip illerden biridir. Burada Kürtler, Hristiyan Süryaniler, Sünni Araplar, Türkler, Yezidiler ve Ermeniler yaşamaktadırlar. Zaman içinde Süryani ve Yezidi nüfusu göçler sebebiyle azalmıştır. İlk gün gittiğimiz kafede, kahve çeşitlerinin bolluğu bizleri şaşırtmıştı. Mardin’in, kahve konusunda Osmanlı döneminden beri en iddialı şehirlerimizden biri olduğunu bu gezide öğrendim. Ermeni, Süryani, Menengiç, Kürt kahveleri gibi… Ziyaretimiz boyunca hepsinin tatlarına bakma fırsatını bulduk. Yemekler de bayağı bir çeşni sunuyor. Lahmacunun kapalısı olan sembusek, dobo, cevizli börek, kınebe, lebeniye çorbası, Mardin’e özgü mavi badem şekeri bunlardan bazıları. Alışverişlerde tabi, Mardin’e has telkâri aksesuarları ve bıttım yağı ile üretilen el yapımı sabunları unutulmadı.

5. Mardin Bienali: Çimenin Vaadi

Direktörlüğünü Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın yaptığı, Mardin Sinema Derneği’nin ev sahipliğinde düzenlenen bienalin bu yıl küratörlüğünü Yeni Delhi’de yaşayan bağımsız küratör, teorisyen ve yazar Adwait Singh üstlendi. “Çimenin Vaadi” konseptiyle düzenlenen 5. Mardin Bienali 20 Mayıs-20 Haziran tarihlerinde gerçekleşti.


Selma Gürbüz'ün Maskeleri, Develi Han

Küratör Adwait Singh Bienalin konseptini şöyle açıklıyor: “Çimenin teşvike ihtiyaç duymayan, zapt edilemeyen doğası, kozmopolit kaygılarımı ifade edebilmeme olanak sağlayan büyük bir metafor. Çimenin iyileştirici olduğuna inandığım o anarşikliği, kendini her seferinde yeniden üreten o yılmazlığı, bana, bize, yeryüzünün yaralarının yeşil bir örtüyle sarılma ihtimalini düşündürecek.”

Bienal’e iştirak eden sanatçıların eserleri Mardin’in farklı mekânlarında sergilendi. Mardin’in tek caddesinin dışındaki sokaklar hep daracık, dik merdivenli ve yokuşlu olduğundan bazıları şehrin oldukça zor ulaşılabilen yerlerindeydi. Bu mekânlar şöyle sıralanıyor: Uluslararası Tasarım Vakfı Galerisi, Tasarım Vakfı Meydan Galeri, Alman Karargâhı, Develi Han, Cumbalı Konak, Marangozlar Kahvesi, Topraktan Tabağa Kooperatifi ve Arkeoart.


Suyun Şekillendirdiği Yerleştirme, Sibel Horada


Bienal’e Katılan Sanatçılar
Mardin Bienali’ne Danimarka’dan Kazakistan’a, Bulgaristan’dan Güney Afrika’ya, Haiti’den İsviçre’ye ve ABD’ye kadar uzanan geniş bir coğrafyadan, sanatçılar katıldı. Türk sanatçıları arasında Dünya Müzelerinde eserleri bulunan bu sene kaybettiğimiz Selma Gürbüz’ün maskelerine yer verilmiş. Bienal’e katılan sanatçıların listesi şöyle: Abdessamad El Montassir (Fas), Asunción Molinos (Kıbrıs/İspanya), Bouba Touré ve Raphaël Grisey (Fransa, Almanya, Norveç), Dina Amro (Ürdün, Filistin), Jonas Staal (Hollanda), Kamen Stoyanov (Bulgaristan), Karan Shrestha (Nepal, Hindistan), Kathyayini Dash (Hindistan, Güney Afrika), Marwa Arsanios (ABD, Lübnan), Nandita Kumar (Yeni Zelanda, Hindistan), Neda Saeedi (İran, Almanya), Rakhi Peswani (Hindistan), Ritu Sarin ve Tenzing Sonam (Tibet, Hindistan), Mikhail Karikis (Yunanistan, İngiltere), Sasha Huber (Haiti, Finlandiya), Uriel Orlow (İsviçre), Sibel Horada (Türkiye), Deniz Üster (İngiltere), Burcu Yağcıoğlu (Türkiye), Lara Ögel (Türkiye), Merve Ünsal (Türkiye), Ömer Pekin (Türkiye), Server Demirtaş (Türkiye), Gülsün Karamustafa (Türkiye), Almagul Menlibayeva (Kazakistan), Zahra Malkani (Pakistan), İpek Hamzaoğlu (Türkiye, Avusturya), Fatoş İrwen (Türkiye), Jiten Thukral ve Sumir Tagra (Hindistan), Bhagwati Prasad (Hindistan), E.B. Itso (Danimarka), Selma Gürbüz (Türkiye). Mardin’in tarihî taş binaları, dar sokakları, geleneksel zanaat ürünlerinin; telkârilerin, camaltı ya da bakırlara işlenmiş şahmaranların, rengârenk dokumaların yanında çağdaş sanat eserlerine de ev sahipliği yaptı.

Heyecanla beklediğim Mardin gezisi beni fazlasıyla tatmin etti. Güniz, Deniz Can ve Mustafa Kemal’in rehberliğindeki gezimizde, beklentilerimin ötesinde bir Mardin, bizlere kucak açtı diyebilirim. İnsanların gösterdiği hoşgörü ve yakın ilgi çok çarpıcıydı. Son gün otelin terasından, son bir kez, bu uçsuz bucaksız Mezopotamya manzarasına ve tarihe meydan okurcasına ayakta dimdik, gururla duran Mardin Kalesi’ne ve binalarına bakarken, buraları özleyeceğimi düşünmeden edemedim. Eskilerin dediği gibi Mardin “gündüzleri seyranlık, geceleri gerdanlık” sözünü kanıtlıyor. Işıl ışıl bir Mardin gecesinde, lokantalardan yükselen müzik sesleri de turizmin yoğun yaşandığının bir göstergesi. Sabahın erken saatlerinde, sokağa çıktığımda, kepenklerini açmakta olan esnafın sıcak selamlarını almak ayrıca yüreğimi ısıttı. Mardin’de bir Bienali yaşamak çok güzeldi.