Felsefem özgürlüğe inanmaktır, silahım gülmektir, lisanım ise kalbimin sesidir…”
Charlie Chaplin

Son seyahatimizde, Lozan yakınlarında Cenevre Gölü’nün kıyısında, Vevey’in yamaçlarındaki, Charlie Chaplin’in 1953-1977 yılları arasında eşi Oona O’Neill ve sekiz çocuğuyla yaşadığı evi ziyaret ettik. Asırlık ağaçlarla kaplı 40 dönümlük arazi üzerinde, 1840 yapımı neoklasik dev malikâneyle yanında inşa edilen müze, sanatçının 127. doğum gününde Chaplin’s World adıyla halka açıldı.


Ester Almelek

Şarlo’nun düşler dünyası
Açılışını oğulları Michael ile Eugene’nin yaptığı tarihî evde her şey, adeta babalarının 1977’de ayrılırken bıraktığı gibi duruyor. Altın çerçeveli aynalar, sayısız aile fotoğrafı, video, binlerce belge, 19. yüzyıldan kalma paha biçilmez mobilyalar, büyük pencerelerden görünen olağanüstü bir yeşil doğa ve göl manzarası.

“Chaplin’s World” projesinin gerçekleştirilmesi tam 12 yıl sürdü ve 60 milyon İsviçre Frankı’na mal oldu. 1350 metrekare büyüklüğündeki stüdyosunda ziyaretçiler Şarlo’nun Dünyası’nda gezinmek imkânını buluyor. Şarlo’nun düşler dünyası dev bir Hollywood stüdyosu. Kendimi Disneyland veya Los Angeles’teki Universal Studios’da zannettim. Buradayken “Altına Hücum”un, “Modern Zamanlar”, “Sirk”, “Yumurcak”, “Serseri”, “Büyük Diktatör” filmlerinin setlerinde geziniyorsunuz. Hepsinin sahneleri canlandırılmış. Müzenin yapımcıları Chaplin’le aynı dönemin ünlülerini de anıyor. Buster Keaton, Laurel ve Hardy, Godard, Bloom, Sophia Loren, Churchill, Fellini, Einstein, Woody Allen, Michael Jackson, Roberto Benigni’nin mumyaları stüdyoyu ziyaret edenlere eşlik ediyorlar. Stüdyodaki dekorlar arasında gezerken canlandırılan sahneleri, duvarlarda bulunan ekran görüntülerinde takip edebiliyorsunuz. İnanılmaz titizlikle hazırlanmış interaktif, olağanüstü bir müze. Adeta birebir yaşıyorsunuz gözünüzün önünden geçen sahneleri. Charlie’nin filmlerini seven için müthiş bir tecrübe. Ayrıca bahçesinde değişik şovların yapıldığı bir Sirk de var.



Chaplin’in çocukluğu
Sinema yönetmeni, oyuncu, yazar, film müziği bestecisi, kurgucu ve komedyen Sir Charles Spencer Chaplin 1889 yılında Londra’nın fakir bölgesi olan East Lane, Walworth’ta dünyaya geldi. Chaplin Londra’da ilk kez sahneye çıktığında 5 yaşındaydı. Zor şartlarda bir çocukluk geçiren Charlie’nin henüz o üç yaşına gelmeden ayrılan annesi ve babası, müzikhollerde ve çeşitli tiyatrolarda çalışan profesyonel sanatçılardı. Babalarının ölümü ve annelerinin hastalığı, Charlie ve erkek kardeşi Sydney’in hayata çok küçük yaşta atılmalarına sebep oldu. Doğal yeteneklerini ebeveynlerinden miras alan gençler sahneye çıktılar. Charlie ve kardeşi çok yakındılar. İki kardeş sokaklarda dans edip para kazanarak Londra’da dolaştılar. Charlie annesi için, “O olmasaydı, iyi bir pantomimci olabilir miydim bilmem! Gördüğüm pantomim sanatçılarının en iyilerinden biriydi diyecektir.

Annesi Hannah, 1894’teki bir sahne performansı sırasında sesini kaybeder ve hemen ardından yaşadığı ekonomik zorlukların da etkisiyle psikolojik sorunları artar. Charlie ile üvey kardeşi Sydney annelerini bir hastaneye yatırmaya mecbur olurlar. Sydney ve Charlie tiyatrolarda ve müzikhollerde çalışmaya başlarlar. Chaplin ciddi anlamdaki ilk sahne tecrübesini, ‘The Eight Lancashire Lads’ adlı grupta çalışırken yaşar. Kardeşi Sydney Chaplin’in, 1906’da dönemin ünlü Fred Karno kumpanyasına katılmasının ardından Charlie de, 1908’de onu izleyerek bu topluluğa katılmayı başarır. Charlie burada film yapımcısı Mack Sennett’in dikkatini çeker...

Amerika yılları ve ‘Şarlo’
Sahneden sinemaya geçen Chaplin üne 21 yaşında, 1913 yılında gittiği Amerika’da kavuşur. 1914 yılında, “Making a Living” adlı unutulmaz filmini yapar. Daha sonra 35 filmde rol alan Chaplin hızla şöhret olur.

Melon şapkalı, ince bastonlu, kocaman ayakkabılı, bol pantolonlu, ördek yürüyüşlü ‘Şarlo’ tipi hemen tutunur. Yarattığı bu karakter, toplumun düzenine başkaldıran, güçsüzün ve yoksulun yanında yer alan aykırı bir figür olarak tarihteki yerini alır. Yarattığı unutulmaz filmlerin hem kahramanı, yazarı, hem de müziklerinin bestecisi, senaristi ve yönetmeni olan Charlie Chaplin kadar o güne dek, hiçbir film yıldızı bu kadar ünlenmemiş, bu kadar sevilmemişti. Yetimhanelerde, gecekondularda geçen çocukluğu geride bırakarak, Hollywood’da üne kavuşan bu yoksul çocuk artık Einstein, Toscanini, Cocteau, Churchill, Sartre, Picasso ve Gandhi, Galler Prensi gibi ünlülerle dostluk etmektedir. Albert Einstein ile Charlie Chaplin’in, filmleri üzerine yaptığı bir diyalog çok ilginçtir.
Einstein: “Sanatınız hakkında en çok hayran olduğum şey evrenselliğiniz. Tek kelime bile etmiyorsunuz ama bütün dünya sizi anlıyor.”
Charlie: “Evet doğru ama sizin şöhretiniz çok daha muazzam. Çünkü ne dediğinizi anlamıyor ama yine de bütün dünya size hayran.”

Michael Jackson bir Charlie Chaplin hayranıydı
Jackson, onun Şarlo kıyafetini giyerek, sanatçının Londra’da yaşadığı sokaklarda gezer, dul eşini ziyaret eder. Derler ki, ünlü ‘moonwalk’ yürüyüşü, Charlie’nin “Modern Zamanlar” filmindeki dansından esinlenmiştir. Charlie’nin en sevdiği şarkı “Smile”ı, History albümünde seslendirmiştir.



Hitler ve Charlie…
Röportajlarında Chaplin’e en çok soruların başında, neden sessiz sinemada ısrarlı olduğudur. Verdiği cevap gayet açıklayıcıdır: Konuşursam beni sadece İngilizce bilenler anlayacak! Ama sessiz bir filmi herkes anlayabilir. Ve dünya Amerika’dan ibaret değil.”

Faşizme sessizce kafa tutacak kadar güçlü, izleyicilerine umut ve güç veren filmlerin yaratıcısı Chaplin, gelen bütün tehditlere rağmen “The Great Dictator” (Büyük Diktatör) filmini çekti. Bir röportajda sorulan “Yahudi misiniz” sorusuna, “Maalesef bu onura sahip değilim” cevabını vermiştir. Hitler ve Charlie… Biri dünyanın gözyaşı iken, diğeri dünyanın tebessümü… Biri dünyanın en nefret edilen adamı iken diğeri dünyanın en sevilen adamı… Biri acımasızlığın, diğeri mutluluğun sembolü olan bu iki insan, aynı yılın, aynı ayında, aynı haftada, sadece dört gün farkla bu dünyaya gözlerini açtılar. İkisi de karanlığa doğdular: sefilliğe, zorluğa… Biri aydınlığı seçerken diğeri karanlığı daha çok yaymayı seçti.


Amerika’dan Avrupa’ya dönüş
Amerika’da, içinde Charlie’nin de bulunduğu pek çok insan türlü sebeplerle komünist ya da komünist yandaşı olmakla suçlanıyor, özel ve devlet kurumlarınca saldırgan soruşturmalarla karşı karşıya kalıyorlardı; sol düşüncelere yakın biri ile arkadaşlık etmek, vatan hainliği olarak kabul ediliyordu. Chaplin, aktör Paul Roberson ve yazar Bertold Brecht’le yakın arkadaştı ve düşünceleri yüzünden onlara sırt dönecek biri değildi. Charlie, Avrupa’ya dönmek için bindiği gemide, Amerika’ya girişinin yasaklandığı haberini alır. Amerika’nın yaptığı açıklama dünya gündemine bomba gibi düşmüştü. O sırada dördüncü eşi Oona ile mutlu bir evliliği vardı. Tüm varlıkları Amerika’da olduğu için Oona son kalan işleri halletmek üzere Beverly Hills’e geri döndü. FBI onlar yokken yardımcılarını sorguya çekmiş ve haklarında olumsuz bir bilgi elde etmeye çalışmıştı. Yaşanan olaylar Charlie Chaplin’i çok yaralamıştı, o da Amerikan vizesini geri vererek bir daha dönmeyeceğini açıkladı. Amerikan vatandaşlığını geri veren Charlie, sevgili eşi Oona ve sekiz çocuğuyla, 1953 yılında İsviçre, Vevey’de, hayatının sonuna dek yaşayacağı eve yerleştiler. Büyük sanatçı, yetimhanedeki günlerini hatırlattığı için Noel günlerini sevmezdi ama Oona ile evlendiğinden beri fikri değişmeye başlamıştı. Dünyaya gülümsemeyi öğreten adam, 1977 yılında bir Noel gecesi uykusunda bu dünyaya veda etti. 1 Mart 1978’de naaşı küçük bir İsviçreli grup tarafından fidye istenmek üzere kaçırılmaya kalkışıldıysa da hırsızlar amaçlarına ulaşamadan yakalandı. Chaplin’in naaşı 11 hafta sonra Cenevre Gölü’nde 1,8 metre suyun altından çıkartılıp tekrar mezarına defnedildi.

Ödülleri
1962 yılında Oxford ve Durham üniversiteleri onur diploması.
1971 yılında Paris Büyük Vermeil Madalyası, Venedik Film Festivalinde Aslan Ödülü.
1972 yılında Amerika’da Handel Ödülü. “Ünlüler Yürüyüşü” listesinden adını çıkaran Los Angeles yeniden ekledi ve Chaplin, ilk Oscar Ödülünü almak için Amerika’ya geri döndü.
1973 yılında ikinci Oscar Ödülü.
1975 yılında Kraliçe II. Elizabeth tarafından “Sir” unvanıyla onurlandırıldı.

Bu dahi sanatçının hayatı boyunca gerçekleştirdiklerini bu sayfalara sığdırmak oldukça zor. Filmlerinde işlediği konular güncelliklerini kaybetmiş değiller. Yoksulluktan gelerek, hayata daima umutla ve gülümseyerek bakması, nesillere örnek olması boşuna değil.

Hayatta pek çok sorunum var, ancak dudaklarım bu sorunlardan habersiz, onlar gülümsemeye devam ediyorlar.” Aşağı bakarsanız asla gökkuşağı bulamazsınız.”
Charlie Chaplin

Kaynakça:
Aşağı bakarsanız asla gökkuşağı bulamazsınız. Dilara Duman