Sarayın resmi duyurusu:


Kraliçe bugün öğleden sonra Balmoral’da huzur içinde öldü.
Kral ve karısı bu akşam Balmoral’da kalacak ve yarın Londra’ya dönecek.
Perşembe, 8 Eylül 2022

Ve yukarıdaki yazı, çerçeve içinde Buckingham Sarayı’nın kapısına asıldı.



Yalnız İngiltere için değil, dünya için de koca bir devrin, bir başka alemin, başka bir konseptin, farklı bir anlayışın, bir zihniyetin iki satıra indirgenerek o minicik çerçevede, adeta bir kara delikte yok oluşu... Nokta! Ne kadar basit ve ne kadar boş şu yaşam!

Dokuz Eylül sabahı, saat dokuzda, “Hükümdarın gaydacısı”, çalar saat kullanmayan Elizabeth Alexandra Mary Windsor’u her sabah penceresinin altında 15 dk. sürece çala geldiği gaydası ile uyandıramadı. Binlerce İngiliz, sessiz bir kalabalık, 8 Eylül Perşembe gecesi, Buckingham’ın önüne gözyaşları ile ıslanmış çiçekler bırakıp millî marşlarını mırıldandılar. “Ona saygı duruşunda bulunmak için geldik, milletin büyükannesi gibiydi. O bizim vicdanımızdı, dedi 27 yaşındaki Sophie, AFP’ye verdiği demeçte, Bu büyük bir kayıp. Çok üzgünüm elbette. Hayatım boyunca hep vardı. Şimdi yok, ve onsuz, kimse ne olacağımızı bilmiyor.”
İşte sorun burada. Kimse ondan sonra ne olacağını bilmiyor.
Bir pandemi, ve bütün düzenimiz değişti. Dünyanın işleyiş mekanizmasına sanki gizli bir el, sihirli bir müdahale yapmış gibi şirazemiz şaştı! Son yıllardaki kehanetler hep söyler olmuştu: Düzen değişecek. Bambaşka bir dünyada yaşayacağız. Eller baş, başlar ayak olacak.”
İşte mekanizmanın dişlilerinden biri koptu artık. “Tora kale mama?” der Rumlar. (Şimdi ne anne???)


Lilibeth
Adını sorduklarında Elizabeth diyemeyen çocuk ağzı, kendisini “Lilibeth” diye tanıtıyordu. Bu lakap aile içinde, özellikle de kız kardeşi Prenses Margaret ile kocası Prens Philip arasında hep kullanıldı. Babası Kral George VI, “Lilibeth gururum, Margaret ise neşem” sözleri ile özetliyordu kızlarının gönlündeki yerini. Lilibeth, İngiltere’nin en iyi öğretmenleri tarafından Sarayda eğitildi. Canterbury Başpiskoposundan din dersleri aldı. Fransız ve Belçikalı mürebbiyelerden genç yaşta akıcı bir Fransızca konuşmayı öğrendi. Gelecekteki rolüne hazırlık olarak Anayasal Tarih ve Hukuk okudu ve Kraliyet ailesinin, -üstelik II. Dünya Savaşı yıllarında- Silahlı Hizmetlere tam zamanlı ve aktif olarak katılan ilk kadın mensubu oldu.
Böylesi sağlam bir eğitim, ve katı kraliyet kuralları içinde, krallığının gereği, güvenliği ve bekası için kendinden ödün verecek kadar sarsılmaz bir görev duygusu ile yetiştirildi. “Dikkatli bir kulağı vardı, stratejik düşündü ve önemli diplomatik başarılara imza attı” dedi Obama arkasından.
Joe Biden ise “Eşsiz bir haysiyet ve istikrara sahip bir devlet kadını, bir hükümdardan öte, bir dönemin taşıyıcı kolonu oldu” sözleri ile andı onu. Tam 70 yıllık, İngiliz kraliyetinin en uzun hükümranlığı boyunca, toplamda 13 Amerikan Başkanı ile 150 kadar da Başbakan gören Elizabeth, 96 yaşını yeni kutlamıştı geçtiğimiz aylarda.

Kraliçe öldü, her şey asıl şimdi başlıyor

Slate adındaki online dergi, bu başlığı attı 8 Eylül günü. Altına da tamamıyla karamsar bir tablo ile Kraliçenin ölümü durumunda olayların ne kadar akla zarar bir gelişme göstereceğinin altını çizdi.
Makale yazılırken henüz Elizabeth ölmemişti. Ancak yazının yazılması, gelişmelerin hızına yetişemiyordu.
Burada gün boyu haberler şimşek hızında seyahat etti ve gerek hükümet düzeyinde gerekse BBC’deki her üst düzey kişinin hareketi şahin gibi izlendi. Bir kere BBC haber spikeri Huw Edwards, siyah kravat takmakla havaya girdi. BBC One kanalı, tüm programlarını akşam 6’ya kadar iptal etti. Daha beş yıl önce İngiliz gazeteci Sam Knight, Guardian için yazdığı bir makalede, ülkedeki her kurumun, Kraliçenin ölümü durumunda, dakika-dakika teferruatlı bir protokolünün hazır olduğunu detaylandıran uzun bir makale yazmıştı. Times gazetesinin daha şimdiden 11 günlük haber kapsamına sahip olduğu söyleniyor. Her radyo istasyonunda, haberler geldikçe çalınacak, ağır ve yas ifadesi yüklü müziklerden oluşan bir çalma listesi hazır, hatta bunun için provalar bile yapıldı” diyor Imogen West-Knights.
Kraliçenin sevenleri, onu büyükanneleri gibi görenlerin yanında, bir o kadar da anti-monarşistler var” diyor Imogen. Bunun yanında, ülkenin durumu hiç iyi değil, yıldırım hızı ile yükselen enerji fiyatları, korkunç yaşam maliyeti, yaklaşan kış şartlarının çok ağır olacağı öngörüsü karşısında, hadi günahıyla sevabıyla Elizabeth’e tantanalarla veda edecekler ama hepsinin de ötesinde bu karmaşa içinde bir de yeni bir kralın ortaya çıkışı, her şeyin üzerine tüy dikmek gibi. Hele ki bu, Charles gibi hiç de popüler olmayan bir kişilikse. Bir tek şey kesin, Kraliçenin ölümü dünyanın en tutkulu, en ateşli ama bir o kadar da en saçma spekülasyonlarına, tartışmalarına sahne olacak.
2016’daki Brexit, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’deki bağımsızlık hareketlerinin artmasından sonra ulusun geleceği belirsiz. Son Parlamento açılışlarından birinde Majesteleri, yaptığı bir konuşmada, değişim kaçınılmazdır, demişti, doğru demiş!


Elizabethian” dönemi
Böyle adlandırdı spikerler Elizabeth devrini. Hatta bir Fransız kanalı, espritüel bir yaklaşımla “O tost ekmeğinden, FM radyodan, naylondan, tükenmez kalemlerden yaşlıydı” dedi.
Günahıyla sevabıyla dedik, son 70 yıldır Britanya ve İngiliz Milletler Topluluğu için bir devlet kadını ve sembol olarak uluslararası saygınlık kazanması yanında, politikalar üstü, tarafsız bir hükümdar olarak her zaman ölçüler dahilinde hareket eden, asla saçmalamayacak, dengeli bir güç olarak kaldı. 70 yıllık saltanatı boyunca İngiliz gücünün yumuşak yüzü oldu, sayısız devlet ziyareti ile ulusal güvenlik, nüfuz ve ticarete yararlı yabancı ilişkiler sağladı. Her ne kadar Monarşi’nin, devlet kasasına zararlarından dem vuruluyorsa da danışmanlık ajansı Brand Finance tarafından 2017 yılında yayınlanan bir raporda, Monarşi’nin Birleşik Krallık için her yıl tahmini 150 milyon sterlin değerinde ticaret ürettiği belirtildi. Ve Hazine’ye giden Crown Estate’ten elde edilen fazla gelirler ve turizmden gelen para dahil katkılarla birleştiğinde, Birleşik Krallık ekonomisi için tahmini toplam kazanç neredeyse 1.8 milyar sterlindi.
Elizabeth II, siyasi ve yönetimsel alandaki gücünü ne yazık ki ailesini dizginlemede kullanamadı. Dünya farklı bir düzleme girmişti ve bunda da değişim kaçınılmazdı. “Çobanlık zor meslek,” derdi babam, “Koyunların birini tutarsın, bir bakmışsın öteki kaçmış.” Elizabeth de, dayısı Prens VIII Edward’dan başlayarak nispeten klasik saray düzeninde yoğrulmuş olsa da, kız kardeşi Margaret de dahil ne kızında, ne oğullarında, York Dükü Prens Edward’ın yolunda giden evliliği dışında çocuklarını, gelinlerini, torunlarını dizginlemeyi başaramadı. Prenses Diana’nın öldürülmesinde parmağı olmaktan da suçlandı.
“Ağırdır, kral tacı” derler. Çok doğru! Bir Fransız Atasözü der ki, “Devrim kendi çocuklarını yer.” Şartların gidişatını bilmiyoruz, ülkenin bekası ve menfaatleri söz konusu olduğunda, kurban vermek kaçınılmaz, hatta çoğu zaman kutsal, yani sevap sayılırken, devlet başkanlarının, ülke şeflerinin taviz vermez tutumu ile ölüme giden binlerce gencin, o topraklar şu veya bu nedenle elden çıktığında amiyane tabiri ile “niyazi” olmalarının neresi sevap, buna cevabım yok. Diana da bu yolda mı kurban verildi? Buna henüz kimsenin kesin cevabı yok.
Kaçınılmaz ölümünü bile programlayan Kraliçe, tacını oğlu Charles’a bırakırken, Camilla’ya da “Queen Consort” (eş kraliçe) sıfatını verip, rolünün ne olacağını ‘saptayarak’, bir şekilde veraset çizgisinde olmadığının da altını çizmiş oldu.


Ünlü Koh-i Noor elması
Ünlü Koh-i Noor elması süsler krallık tacının alnını. Uzun ve kanlı tarihi nedeniyle tavuk yumurtası ebadındaki elmasın kraliyet erkeklerine uğursuz gelmesi ile bilinir ve şimdiye kadar sadece kraliçelerin taçlarında yer aldı.

Koh-i Noor öksüz kaldı, Koh-i Noor yasta, bakalım taç giyme töreninde Kral III Charles, o tacı taşımaktan kaçınacak mı?
Buradan hareketle, TV ekranlarından halka seslenen yeni Başbakan Liz Truss, yeni düzeni halkına şöyle açıklıyordu:
Bugün itibariyle, kraliyet tacı, 1000 yıldır olduğu üzere yeni Hükümdarımız, yeni Devlet Başkanımız Majesteleri Charles III’e geçti. Kralımız, ailesi ile birlikte annesinin kaybının yasını yaşarken, milletçe birlik olup hepimiz adına üstleneceği büyük sorumluluğu taşımasına destek olmalıyız. Biz ona sadakat ve bağlılığımızı sunuyoruz. II. Elizabeth devrinin sona ermesinin ardından, büyük ülkemizin muhteşem tarihinin yeni bir dönemine geçiyoruz ve onu aynı Majesteleri annesinin arzuladığı şekilde selamlıyoruz: God save the King (Tanrı Kralı korusun).”