Haber resmi: Léon Bakst imzalı Diaghilev portresi

Dünyanın sunduğu tüm harikalar arasında ölümsüzlük vadeden sadece sanattır.”
Sergei Pavlovich Diaghilev

Baleye olan ilgim küçük yaşımda başlamış, AKM’de kâh seyirciler arasında izleyici kâh kuliste imza peşinde bir hayran, kâh provalarda kendinden geçen bir sanatsever olarak genç kızlığımda da devam etmişti. Pek çok klasik bale eserini büyüleyici buluyor, pek çok kadın ve erkek dansçının adını ezbere biliyordum ama “Bir Kır Tanrısının Öğleden Sonrası”nı izleyene kadar Diaghilev’in adını duymamıştım. O akşam izlediğim bu balenin hakkındaki bilgileri içeren kitapçığında, emprezaryo kelimesini okuyunca babama bu kelimenin anlamını sorduğumu gayet açıklıkla hatırlıyorum.

Devrimin konusu baleydi

Yer Paris, tarih Mayıs 1909. Mekân Chatelet Salonu. İşte o gece burada birkaç sene sonra gerçekleşecek bir devrimin temelleri atılıyordu. Devrimi gerçekleştirecek olanlar Fransızlar değildi. Bu, bir Rus devrimi olacaktı. Devrimin konusu baleydi; devrimi yapan kişi bir besteci, bir bale dansçısı, bir ressam ya da koreograf değildi. Kendi deyişiyle büyük bir şarlatan ya da adı sonraki senelerde sanat hamiliği ile eşleşmiş, Virgil ve Horace’ın hamisi Gaius Macean’ın vârisiydi. O, balenin kaderini tamamen değiştirecek bir vizyoner, Avrupa sanatının içinde etkisi günümüzde de devam eden göz alıcı renklerde cesur bir ateş yakan dâhi Sergei Pavlovich Diaghilev’di. İri yarı gövdesi, beyaz bir tutam saçıyla dikkat çekecek kadar büyük başı, tuhaf yürüyüşü, gösterişli kürk yakalı paltosu, melon şapkası vardı; gözleri bozuk olmadığı hâlde monokl takardı... Sessizdi, seyrek konuşurdu. Cesurdu, bulunduğu meclise ışıltı yayar, ilham verirdi. Birinci sınıf olmayan hiçbir şeyi beğenmeyen, mükemmeliyetçi biriydi. O Avrupalıların sanat anlayışını yeniden şekillendirecek kişi, bir menajer, bir küratör, bir yönetmen, aslında bir “emprezaryo” idi. Diaghilev için kendi beğenisi toplumun beğenisinden önce gelirdi. Standartları öyle yüksekti ki, mührünü bastığı her şey mükemmel olmak zorundaydı. Sadece mükemmel mi? Hayır! Taze, yenilikçi, şaşırtıcı hatta baş döndürücü olmalıydı. 

Sergei Pavlovich Diaghilev
Arkadaşlarının ona verdiği isimle Serhioza, köklü bir aileden gelen yüksek rütbeli bir askerin oğlu olarak 1872 senesinde Novgorod’da doğmuş, annesini doğumundan birkaç ay sonra kaybetmiş, sevgi dolu ve entelektüel üvey annesi tarafından, sanat -özellikle de müzik- ile iç içe büyütülmüştü. Moskova ve St. Petersburg’a çok uzak olan bu şehirdeki aile evi bir sanat merkezi hâline gelmişti. Okulda öğrendiklerini sıkıcı buluyor, tüm vaktini resim, dil ve müzik eğitimine ayırmak istiyordu. İleriki senelerde Rimsky Korsakov’dan bestecilik dersleri almak isteyecek, reddedilince de “Acaba hangimiz sanat tarihine daha fazla hizmet edecek?” diye soracaktı. Genç yaşından beri hayali Rus sanatını Batı’ya taşımaktı.


Léon Bakst tasarımları

St. Petersburg’da hukuk okuduğu sırada ileride yapacağı mesleğin bu olmadığını çoktan biliyordu. Arkadaşları ile Rus sanat camiasına Batı sanatını, empresyonizmi, fütürizmi anlatan “Sanat Dünyası” adlı bir dergiyi yayımlaya başlamışlardı ve bu dergiye Alexandre Benois, Léon Bakst, Valentin Serov gibi önemli, yenilikçi sanatçılar katkı sağlıyorlardı. Özellikle Rus Yahudisi üstün yetenekli ressam, illüstratör Léon Bakst (Lev Samoylovich Rosenberg) daha sonraki senelerde Avrupa sahnelerinde hayranlık uyandıracak fikirlerini burada temellendiriyordu.

Avrupa Rusya arasında geziler yapan Diaghilev aslında tek başına kültürler arası bir köprü oluşturmuş, Batılılara Rus, Ruslara Batı sanatını tanıtıyor ve ülkelerin sanat anlayışını değiştirecek tohumları, geçtiği her yere serpiyordu. Paris’te Rus Ressamlar Sergisi nasıl da heyecan ve merak ile karşılanmıştı! Rus Senfoni Orkestrası’nı Paris’e götürmüş ve Korsakov’un, Rachmaninof’un müziğini dinletmişti. 1908 senesinde, Mussorgsky’nin Boris Godubov operası ile Parislileri büyülemişti. Opera ve bale arasındaki mesafe için, sadece bir adım, diyordu.


Diaghilev siparişi ile Coco Chanel’in yaptığı bale kostümleri

Artık Avrupa Rus balesi ile tanışmaya hazırdı
Diaghilev 1909 senesinde Paris’e, yanında Mariinsky ve Bolşoy balelerinin en önemli dansçılarından oluşan 55 kişilik büyük bir grup ile gitti. Grubun en önemli dansçıları Anna Pavlova, Tamara Karsavina ve henüz 19 yaşındaki yıldız Vaslav Nijinsky idi. Ayrıca tutucu Rusya’da yetenekleri ve yenilikçi tutumu pek kabul görmemiş üstün yetenekli balet ve koreograf Michel Fokine de yanındaydı. Mesela Fokine, dansçıların taytlarının üzerini ayak parmakları şeklinde boyayarak yalın ayak dans ediyormuş izlenimi vermek istemişti.

Fransa kültürel çevrelerinde düzenlediği sergiler ve konserlerle Diaghilev adını çoktan duyurmuştu. Sanatseverlerin beklentileri yüksekti. Giselle kadar büyüleyici bir baleye imza atmış bu ülkede, 20. yüzyılda bale eski ihtişam ve önemini kaybetmiş, kadın dansçılar teknik olarak yetersiz kalmaya, erkek dansçılar ise yok olmaya yüz tutmuştu. Hatta bale, operanın bir parçası hâline gelmiş, balerinler çekici görünmekten çok uzak, erkek dansçıları kadın dansçıların oynadığı bir gösteriye dönmüştü. Fransa’nın, Rus balesi tarafından baştan çıkarılması için tüm şartlar mevcuttu.

Diaghilev teknik olarak mükemmel yıldızların yanında, görsel ögeler için parlak sanatçılar olan Alexandre Benois ve Léon Bakst’ı da grubuna dahil etmiş ve onlara sonsuz bir özgürlük vermişti. Oysa Rusya bu kadar yeniliği kurumsal anlamda kabul etmekte zorlanıyordu. Rus balesi Avrupa’yı fethetmeye başlayınca bu sefer Diaghilev kendi balesini kurmaya karar verdi ve bu gruba “Ballets Russes” adını verdi.


İlk erkek bale yıldızı Nijinsky

Ballets Russes hiçbir zaman Rusya’da sahneye çıkmayacaktı
Diaghilev izleyicilere Şehrazat, Petrushka gibi balelerde Rus egzotizmini hissetme sözü veriyor; yepyeni bir müziği ve görselliği, avangart stil içinde sunuyordu. İzleyici perde açıldığı andan itibaren coşku ve heyecan içinde kalıyordu. Bu baleler önceki eski günlerdeki gibi uzun bir hikâyeyi bir gecede değil, üç ayrı hikâyeyi bir gecede anlatıyor; parlak renkler, yepyeni müzikler ile gelenleri başı dönmesi ile uğurluyordu. Plastik sanatlar ve müzik en üst düzeyde bir araya geliyor, kalıplar yıkılıyor ve eleştirmenlerin bir kısmı bu gösterileri vahşi buluyor, “barbarlar geldi” diyordu.

Grubun en parlak yıldızı, 20. yüzyılın ilk muhteşem erkek dansçısı hiç tartışmasız Vaskav Nijinsky idi. 1.62 boyunda, çok kuvvetli bir vücuda sahip, tek eliyle bir balerini havaya kaldırabilen, yumuşak inişlere sahip büyük yüksek sıçramalar yapabilen genç dansçı, Paris’i kasıp kavurmuştu. Sahne dışında sessiz, ürkek bir genç, kapana kısılmış bir vahşi hayvana benzeyen Nijinsky sadece Diaghilev’in balesine kabul edilmemiş aynı zamanda kalbini de fethetmişti. Diaghilev ondan yenilikçi ve taze koreografiler yapmasını bekliyor, ruhunu ve zihnini beslemek için sanat galerilerine, müzelere, antik şehirlere götürüyordu. “Bir Kır Tanrısı’nın Öğleden Sonrası” ve “Oyunlar” bu şekilde doğmuştu.


Bahar Ayini notasının ilk sayfası

20. yüzyılın en şok edici sanatsal olaylarından biri

Paris izleyicisini birbirine katacak, balenin kendinden önceki estetik anlayışını tamamen değiştirecek ve pek çok kişi için 20. yüzyılın en şok edici sanatsal olaylarından biri kabul edilecek devrim ise “Bahar Ayini” ile gerçekleşecekti.

“Bahar Ayini” formu, folklorik temaları ve masalsı ögeleri, sessizliği, komplike ritmi ile Stravinski’nin daha önce yaptığı hiçbir besteye benzemiyordu. Besteyi seslendirmek için bale orkestrasında görülmemiş sayıda, 100’den fazla enstrümana ihtiyaç vardı. Set dizaynı, sahneler, kostümler ressam ve arkeolog Nicolas Roerich’e aitti. Nijinsky’nin koreografi vizyonu şaşırtıcıydı; “Bahar Ayini” kostümleri kahverengiler bejler ve kırmızılar içindeki dansçıların ağır ve sert hareketleri, zaman zaman kamburlaştırdıkları vücutlarının içe dönük devinimleri ve düz bir planda akışları ile Nijinsky tamamen yeni ve özgün bir stil geliştirmiş, modern dansın öncüsü olmuştu. Dansçılar parçanın zorluğundan dolayı 120 prova yapmak durumunda kalmışlardı. Nijinsky’e parçanın çetin ritmini ve sayısını öğretmek için Diaghilev bir hoca tutmuş, provalarda Stravinsky sürekli değişen ritmi anlatmak için piyanonun başına geçmiş ayaklarını yere vurarak kendini paralıyordu. Eleştirmenler Stravinski’nin bu müziğinin otuz yıl sonra bile anlaşılmayacağını söylüyorlardı.


Bahar Ayini orijinal kostümleri

“Bahar Ayini”nin prömiyeri, Champs Elysee Tiyatrosunda neredeyse bir ayaklanmaya sebebiyet verdi
Seyirciler bale başladıktan bir müddet sonra bağırmaya başladıklarından, düzenin tekrar sağlanması için çağrılarda bulunuluyordu. Seyircilerden alkışlar, yuhalamalar aynı anda öyle çok ses çıkıyordu ki, dansçılar orkestranın sesini duyamıyorlar, sahne arkasından Nijinsky gözyaşları içindeki dansçılara dans etmeye devam edebilmeleri için ritimleri hareketlerle ve sahneye seslenerek göstermeye çalışıyordu. Bütün bu gürültü, hayret, bağrış çağrış, övgü veya yergi içinde, o gece herkes daha önce eşi benzeri görülmemiş bir sanat eseri ile karşılaştığının farkındaydı.

“Bahar Ayini Devrimi”ni takip eden zamanlarda toplulukta köklü değişiklikler oldu. Bir falcının, siz suda öleceksiniz diyerek kehanette bulunduğu Diaghilev, topluluğunu Güney Amerika turnesine götüren gemiye binmedi ve Nijinsky burada hızlıca evlendi, birkaç sene sonra şizofreni teşhisi ile hastaneye yatırıldı ve ölümüne kadar yaklaşık otuz yılını orada geçirdi

Diaghilev, Nijinsky’nin evlendiğini haber alınca hayal kırıklığı, kızgınlık ve muhakkak ki bir miktar da kıskançlık ile Nijinsky’yi gruptan, “Artık hizmetlerinize ihtiyacımız kalmamıştır” yazılı bir telgraf göndererek uzaklaştırdı. Nijinsky’nin yerine hızla Bolşoy Balesi’nden genç dansçı Leonard Massine’i koydu.


Picasso’nun Parade tasarımı

Surreel!
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Diaghilev, balesi için ilk defa Paris avangart sanatçılarla çalışmaya karar verdi ve ortak çalışmanın sonucunda “Parade” ortaya çıktı. Eser Jean Cocteau’nun; tüm sahne desenleri ve kostümler Picasso’nun; koreografi Massine’indi. Sessiz sinemaya referanslar vardı, otomobil ve uçaklar da vardı. Kübik bir eser ortaya çıkmıştı ve bu eseri Fransız şair Apollinaire yepyeni bir kelime ile tanımlayacaktı: Surreel!

Bunca yenilikten sonra, Diaghilev bu sefer de dünyaya yerle bir olmuş imparatorluk Rusya’sının görkemini sergilemek için klasik bir bale seçti: 1890 senesinde ilk defa seyirci ile buluşmuş Tchaikovsky’nin müziği ve Pepita’nın baş yapıtı “Uyuyan Güzel”i tekrar ele almayı seçti. Bakst altı haftada üç yüzden fazla kostüm dizaynı yaptı, Tchaikovsky’nin müziğini Stravinsky’e orkestra için tekrar düzenletti. Pepita’nın koreografisi Nicolas Sergeyevich tarafından tekrar yaratıldı. Geleneksel baleye ve memleketi Rusya’ya bir saygı duruşu olan bu bale, Diaghilev tarafından kısa, egzotik, şaşırtıcı, heyecanlı hikâyeler anlatan balelere alıştırılmış halkın ilgisini fazlaca çekmedi ve 115 gösteri sonra kaldırıldı ama kendisine İngiltere’de özel bir yer edinerek, İngiliz balesine önemli etkilerde bulundu.


Anna Pavlova

Anna Pavlova
Yine Diaghilev sayesinde Avrupa ilk koreograf Bronislava Nijinska ve sonraları Amerikan Bale Topluluğu’nu kuracak dünyanın en önde gelen koreograflarından Georges Balanchine ile tanıştı. Rusya’da bir çamaşırcının kızı olarak dünyaya gelen, iki yaşında babasını kaybeden, sekiz yaşında annesinin doğum günü hediyesi olarak onu götürdüğü balede, ben bir gün prenses olacağım ve burada dans edeceğim diyen, ölümüne saatler kala, kuğu kostümünün hazırlanmasını isteyen, Anna Pavlova Avrupa’ya ilk adımını Diaghilev ile atmıştı. Pavlova’da da Nijinsky gibi duygularını vücut hareketleri ile dışarıya vurabilmek, bir kelebek, bir kar tanesi veya bir çiçek olabilmek gibi bir özellik vardı. Daha sonraki senelerde klasik baleden vazgeçmeyecek ve dünyanın köşe bucağına baleyi tanıtma misyonunu üstelenecekti.

Serge Lifar
Ballets Russes çok önemli ressamlar ve kostüm tasarımcılarıyla çalıştı. Bunların arasında Matisse, Braque, Derrain, Coco Chanel de vardı. Tüm modayı etkilemiş en ünlü terziler, Fransız kadınları bale kostümlerinden aldıkları ilhamla giyindiriyor, Paris’te Şehrazat partileri yapılıyordu. 1925 senesinde Diaghilev’in dikkatini çekerek “Ballets Russes”e katılan Rus erkek dansçı Serge Lifar, 24 yaşında Paris Opera ve Balesi’nin başına geçecek, baleyi canlandıracak, yenileyecek ve balenin klasik beş pozisyonuna iki pozisyon daha ekleyecekti. O bir dansçı, koreograf, dans teorisyeni ve yazar olacaktı

Diaghilev sadece en yeni, en cesur ve avangart olanla ilgileniyordu. Klasik sanatlara hayrandı, Avrupa’ya ilk girişini 18. yüzyıl Rus ressamları ile yapmıştı. Peşinde koştuğu ise yeni fikirlerdi. Çok kültürlüydü, çok derin müzik bilgisi vardı. Yetenekli olan insanlara hayrandı ve onları bugünkü “beyin avcıları” gibi bulabilme konusunda rakipsizdi.


Matisse tasarımı afiş

Ballets Russes dağılıyor
Falcının kehaneti bir anlamda doğru çıktı. Diaghilev 57 yaşında, su şehrinde Venedik’te öldü. Lidersiz kalan Ballets Russes dağıldı. 1909-1929 seneleri arasında 63 bale sahneleyen, balenin tüm sanat dallarını en üst ve yaratıcı biçimde birleştirmesini sağlayan, sanatçının içindeki “en iyiyi” ortaya çıkaracak ateşi tetikleyen ve Avrupa’nın sanat anlayışını baştan aşağı değiştiren Diaghilev’in bıraktığı miras ise sahnelerde yaşamaya devam ediyor ve edecek…

Kaynakça:
St Petersburg, A Cultural History, Solomon Volkov
The Rite of Spring, Gillian Moore
On the Wings of Joy, Trudy Garfunkel
Serge Diaghilev – His Life, His Work, His Legend – An Intimate Biography, Serge Lifar
Nijinsky’nin Günlüğü, Vaslav Nijinsky