Yönetmen Özden Selim Karadana ile, sezonda Algı Eke’nin oynadığı oyun “Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler” hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. Karadana tiyatro geçmişini ve neden mültecilerle ilgili bir oyun yazdığını anlattı. Keyifli okumalar…
Sizi “Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler”i yazmaya iten ne oldu?
2019 yılında Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun “Yazı Masasında Bir Hafta” isimli atölyesine katılmıştım. Murat bize, temasını “savaş” olarak belirlediği bir kısa oyun yazdırtmıştı. Pandemide tiyatrolar kapandığında, kendi kendime kaldığım süreçte o metnin üzerine çalıştım ve oyunu uzattım. Ortaya “Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler” çıkmış oldu.
Mülteci meselesine değiniyorsunuz…
Uzun yıllardır gündemimizde olan bir mesele. Bu yıllar içerisinde de gördüğüm haberler, sokakta duyduklarım ve yakın çevremden dahi gözlemlediğim beklenmedik yaklaşımlar iz bıraktı bende. İnsanların öznesinin yitirilmesi ve onlara genellemeyle bakılması beni çok tedirgin ediyordu. O yüzden de göçmen bir kızın hikâyesi çıktı ortaya. Bir de sırf mülteci değil, kadın mülteci. Oyunun içinde ayrıca ev içi iş bölümü adaletsizliği de geniş bir yer kaplıyor. Oyun yazarlığına ilk başladığımda elim hep erkek karakterlere gidiyordu, bu kez bir kadın karakter üstüne eğilmek benim için iyi bir deneyim oldu.
Erkek karakterle kadın karakter yazmak arasında çok fark var mı?
Ben meseleye böyle bakmıyorum aslında, kendime yakın olmayan bir şeyi yazmak zor diye düşünüyorum. Erkeksem kadını, gençsem daha yaşlıyı. Yani içinde bulunmadığım her şart ve oluş, kaleme almak açısından bir yenilik bana. Bu cinsiyet de olabilir, farklı bir yaş grubu da… Başta zorlayıcı oluyor, sonra güzel bir deneyim.
Kalem serüveniniz, yani oyun yazarlığı nasıl başladı?
Bursa’da okurken tiyatro yapıyordum. O dönem arkadaş grubumuzla birlikte kendimizi geliştirebilmek için de atölyeler yapıyorduk. Tek kişilik kısa oyunlar yazdığımız bir atölye de yapmıştık. O esnada, o dönemde kafamda dönüp duran soru işaretlerinin peşinden gidip, projeden bağımsız bir şekilde kalabalık kadrolu, yani tek kişilik olmayan bir metin fikri çıktı ortaya. Çevreme okutunca bunu sahnelemelisin dediler.
“Bahtsız Cumhur” isimli oyununuzdan bahsediyorsunuz sanırım…
Evet, 2018 yılında Tiyatro Figür ile sahneledik. Kendi imkânlarımızla da birçok üniversite tiyatro festivaline turne yaptık. Benim için her anlamda şahane bir ilk oyundu, devamı da gelmiş oldu.
Oyuncu seçimleriniz nasıl gerçekleşti? Algı Eke ile yollarınız nerede kesişti?
Algı benim kuzenim. Kabul etmesine tabii ki çok sevindim. Yine de biraz sürpriz oldu çünkü o dönem “On Saniye” isimli oyunda oynuyordu, çok yoğundu ve vakit ayıracağına dair de pek ihtimal vermemiştim aslında. Ama ayarlayabildi ve bu bizim birlikte yaptığımız ilk iş oldu. Algı çok hünerli ve kendisine dışarıdan bakabilen bir oyuncu. Bir de komedi tecrübesi fazla olan biri. Yazdığım metin drama ağırlıklı olmasına rağmen kara komediye fırsat tanıyan anlar da mevcuttu. Algı hem o anları olabildiğince genişletti hem de metinden destekle kendisine çok iyi anlar da yarattı.
Genelde tepkiler nasıl seyircilerden?
Biraz geç girdik sezona maalesef, 14 Nisan’da başladık. Dolayısıyla sadece 7 oyun oynayabildik. Aklımda kalan belirgin bir tepki yok ama çoğunlukla artık bir mülteci gördüklerinde akıllarına Nadia geldiğini ve artık meseleye farklı baktığını söyleyenler oluyor. Bu da benim için oldukça mutluluk verici…
Gelecek projelerinizi öğrenebilir miyiz?
Ben yakın süreçte “Ceviz Ağacı” isimli bir oyun yazdım. Tiyatro mezunu ama tiyatro yapamayan iki gencin Eskişehir’den İstanbul’a gelişini ve var olma çabalarını anlatıyorum. 20-30 yaş arası gençlerin hayallerine ulaşmaya çalıştıklarında karşılarına çıkan Türkiyesel engelleri tiyatro sektörü çerçevesinde işledim.
Bu kez kimler oynuyor?
Adil İrfanoğlu ve Oğuzhan Aksu var. Bu oyunu geçtiğimiz sezon Zorlu PSM Atölye’nin kısa oyunlar projesinde yazmaya başladım. Sürecin sonunda da iki gösterim yaptık. Bu yaz da üzerinde çalışıp, uzattım oyunu.
Bağımsız tiyatroların ayakta kalması için bize neler düşüyor olabilir?
Şunu unutmamak lazım; çok emek vererek, yoğun bir sürecin ardından sahneye çıkıyoruz ve seyirci ile buluşmadıktan sonra hiçbir anlamı olmuyor. Her şey seyirciyle anlam kazanıyor, yani ne kadar seyirci o kadar iyi.
Sezon içinde hangi oyunları beğendiniz?
“Toz” ve “Misket”i sayabilirim. Biri Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp, Hira Tekindor’un yönettiği, diğeri Turgay Korkmaz’ın yazıp Kayhan Berkin’in yönettiği iki kıymetli oyun bence.
Yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Kendi yaşantımdan ilham alıyorum aslında. Belli dönemlerde üzerine kafa yorduğum veya maruz kaldığım belli meseleler oluyor. Belli bir doyuma ulaştıktan sonra da yazıya dökme ihtiyacı duyuyorum. Peşinden not alma evresi başlıyor. Bir de konu ile ilgili muhakkak bilgi topluyorum. İlgili filmleri izliyor ve gerekli okumaları yapıyorum.
On yıldır oyuncusunuz, şimdi de “Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler”de seyirci karşısına yazar ve yönetmen kimliğinizle çıkıyorsunuz. Kendi metninize müdahale ettiğiniz yerler oldu mu?
Dürüst olmam gerekirse oldu. Çünkü daha çok oyuncu ile gelişen bir yönetmenmişim, haliyle yönetmen tarafım ağır basınca da yazar tarafıma biraz müdahale etmiş oldum. Oyuncuyla gelişen provaları ben daha organik ve tatmin edici buluyorum. Bu oyun da Algı ile birlikte gelişti. Kendi yazdığınız metni yönetmek çok keyifli.
Peki, ülkede tiyatro eğitimi nasıl bir seviyede?
Tiyatro duayenlerinden bir şeyler öğrenmek için mutlak akademinin gerektiğini düşünmüyorum. Pekâlâ dolaylı yollardan da hocalarınız ya da örnek aldığınız kişiler olabilir. Benim var mesela.
Kim bu isimler?
Kesinlikle Ferhan Şensoy ve Haldun Taner’i sayabilirim. Murat’la karşılaşmam da çok önemlidir. “Bam İstanbul”a dahil olunca; kendi metinlerini yazıp yöneten, bunu en özgün şekilde yapan ve oyunlarıyla her karşılaşmamda beni etkileyen birinin yanında olmak, aklıma takılan her sorunun cevabını ilk ağızdan alabilmek bana çok fayda sağladı. Murat Mahmutyazıcıoğlu da hocam olmuş oldu tabii. Berkun Oya’yı da bu listede sayabilirim.
Hocalık yapmayı düşünür müydünüz?
Geçtiğimiz sezon tiyatroya başladığım üniversite topluluğumda “Kısa Oyun Nasıl Yazılır?” diye bir atölye verdim. Hocalık değil de, belki bu tarz atölyelere devam edebilirim.
Son olarak da oyun tarihlerini not düşelim…
Önümüzde Gaziantep Turnesi var. Onun haricinde 9 Kasım Caddebostan Kültür Merkezi, 18 Kasım Hann Sahne, 17 Aralık Par Sahne ve 23 Aralık Bau Pera’da oynayacak oyunumuz.