“FABELMANSLAR / THE FABELMANS” Yön: Steven Spielberg - Sen: S. Spielberg - Tony Krusher - Gör: Janusz Kamiński - Müz: John Williams - Kur: Sarah Brosher - Michael Kahn - Oyn: Gabriel LaBelle - Michelle Williams - Paul Dano - Seth Rogen - Jeannie Berlin - Julia Butters - Chloé East - Robin Bartlett
Steven Spielberg’i ilk kez 1971 yılında, kariyerinin 2. filmi olan “Bela / Duel”i takdim etmek üzere geldiği Cannes Film Festivali’nde görmüştüm. Çiçeği burnunda bir sinefil olarak izlediğim bu festivalin 5. yılında, 25 yaşındaki kısa boylu, çelimsiz, kara kuru, gözlüklü, kasketli bu Amerikalı yönetmeni tanımıyordum. Bana ilk yol göstericilik yapan, Türk basın hayatına batılı anlamda film eleştirisini sokan, eleştirmenlerin duayeni Tuncan Okan’a filmin galasında gördüğümüz Spielberg’i göstererek, “Kim bu genç adam?” Diye sormuştum. Okan, “Ona sinemanın yeni harika çocuğu diyorlar. Film çekmeye 8 yaşındayken ailesinin aldığı 8 mm.’lik kamera ile başlamış. Gerilim yaratmada çok usta” cevabını vermişti.
Nitekim, usta işi bir aksiyon - gerilim filmi olan “Bela / Duel”, bir müşterisiyle buluşmak üzere Kaliforniya banliyösünde arabasıyla yol alan bir adamın nefes nefese izlenen “yol filmi”ydi. Dennis Weaver tarafından canlandırılan bu sıradan karakter, sürücüsünü hiç göremeyeceğimiz dev bir kamyonun ölümcül kovalamacasından kaçmaya çalışıyordu. Steven Spielberg’i Cannes ana yarışması, yarışma dışı gösterilen filmleri için festivale geldiğinde ve jüri başkanlığı yaptığı yıllarda birkaç kez gördüm. 80’li yıllarda galalara eşi Amy Irving ile, 90’lı yıllarda kendisine 5 çocuk veren ikinci eşi Kate Capshaw ile katılıyordu. Yönetmeni 50 yıllık parlak kariyerindeki Cannes duraklarında izlemek benim için keyifli bir süreç oldu.
Robert Thies, Steven Spielberg ve John Willams
2 KARDEŞ SPİELBERG’İN PROJESİ
Çocukluk anılarını perdeye taşıyan, Alfonso Cuarón (“Roma”- 2018), Kenneth Branagh (“Belfast- 2021), James Gray’den (“Armageddon Time- 2022) sonra Steven Spielberg “The Fabelmans” ile modaya uydu. Bu yapıt tartışmasız yönetmenin en kişisel ve duygusal filmlerinden. 1999’da Steven Spielberg çocukluğuyla ilgili bir film yapmayı tasarladığını söylemişti. “I’ll Be Home” adlı proje kız kardeşi Anne Spielberg tarafından yazıldı. İki kardeş projeleri hakkında “En büyük korkumuz anne ve babamızın bundan hoşlanmayacakları ve bunun bir hakaret olduğunu düşünecekleri idi” dediler. 2005’te “Munich” filmini yaparken Steven Spielberg senaryo yazarı- oyuncu Tony Krusher’e hayat hikâyesini anlatınca, Krusher kendisini cesaretlendirdi. İkili 2020’de Covid pandemisinin sebep olduğu karantina döneminde senaryoyu yazmaya başladı. Senaryo iki ayda tamamlandı.
Steven Spielberg’in demirbaş görüntü yönetmeni Janusz Kamiński, filmin yönetmenin 7-18 yaş aralarını anlatacağını ilan etti. Ve Steven Spielberg’in 3 kız kardeşi Annie, Susie ve Nancy’nin projeyi desteklediklerini sözlerine ilave etti. Spielberg, “Çocukken 8 mm’de çok film çektim. “The Fabelmans”ta Janusz Kamiński ile o filmlerin yeniden yaratılması için çok çaba sarfettik” dedi. Film, dört kardeş Spielberg’in gerçek hayattaki ebeveynleri Arnold Spielberg ve Leah Adler’e adandı. Dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan film buradan Seyircinin Seçimi Ödülüyle ayrıldı. Toronto Film Festivali’nin Oscar Ödüllerine etkisi biliniyor. Bu festivalde evvelce Seyircinin Seçimi Ödülünü kazanan 10 film, En İyi Film Oscar’ının sahibi oldu. Steve McQueen’in “12 Yıllık Esaret” (2013), Peter Farrelly’nin “Yeşil Rehber / Green Book” (2018), Chloé Zhao’nun “Nomadland” (2020) örneklerinde görüldüğü gibi, otoriteler Spielberg’in “The Fabelmans”ının 12 Mart 2023’te açıklanacak Oscar Ödüllerinin önde gelen favorisi olduğunu ileri sürdüler.
Anne - Steven Spielberg kardeşlerin ortak projesi olan film, bir sanatçının çocuk yaşta başlayan sinema tutkusunu gözler önüne seriyor. Film, yönetmenin New Jersey, Phoenix, Kuzey Kaliforniya’da geçen çocukluk ve gençlik yıllarının anılarını neredeyse masalsı bir bakışla perdeye taşıyor. 2. Dünya Savaşı sonrası 7 yaşından 18 yaşına kadar Arizona’da mütevazi bir Yahudi ailesinde büyüyen Sammy Fabelman (Gabriel La Belle), ailesini sarsan bir sırrı keşfeder. Kamerasının vizöründen Sammy filmlerin gücünün gerçeği görmesine nasıl yardımcı olabileceğini araştırır. Film, sinemanın büyüsüyle aile içinde yaşanan gelgitlerin üstesinden gelmeye çalışan bir çocuğun yaşadıklarını konu ediniyor.
DUYGUSAL BÜYÜME HİKÂYESİ
Anne Mitzi Fabelman (Michelle Williams) yetenekli bir piyanist, baba Burt (Paul Dano) bir bilgisayar mühendisi, ayrılığa sebep olacak Bennie (Seth Rogen) ise Sammy’nin amcasının en iyi arkadaşıdır. Genç Sammy ailesiyle gittiği sinema salonunun ekranında gördüğü tren kazası filminden etkilenir. 8 mm.’lik kamerasıyla, imkânları nispetinde kaza sahnesinin benzerini yapmayı dener. Sammy, arkadaşlarıyla daha büyük filmler çekebilmek için ihtiyacı olan yeni bir donanıma sahip olabilmenin yolunu araştırır. Bu arayışın bilincinde olan Bennie, kendisine pahalı bir kamerayı hediye olarak takdim eder. Gururlu Sammy hediyeyi geri çevirir, ancak ödemesini yapma şartıyla kamerayı alabileceğini söyler. Cebindeki az miktardaki parayı Bennie hoşgörüyle kabul eder.
Sanatçı ruhlu annesi Mitzi ve Boris (Judd Hirsch) tarafından desteklenen Sammy ilk film deneyimlerini babasının kamerasıyla gerçekleştiriyordu. Cecil B. DeMille’in “Harikalar Sirki / The Greatest Show On Earth” (1952) filmini görüp büyülenir, etkisi altında kalır. Babasının mesleği icabı, gençliğinde değişik şehirlerde yaşayan Sammy, film çekme yeteneğini geliştirdiği okul yıllarında, kıskançlıktan ve antisemitizmden kaynaklanan sıkıntılı dönemler yaşar. Kendisine ilgi gösteren güzel liseli kız Monica (Chloé East) ile flört eder, yıl sonu partisinde eşlik eder. Ancak fanatik dindar bu Hristiyan kızla, Yahudi Sammy’nin birlikteliği uzun sürmez.
Spielberg, sinema sanatının gelişmesine öncülük eden Fransız mucitler Auguste ve Louis Lumière Kardeşler’in ünlü “Trenin La Ciotat Garına Gelişi” (1895) filminde saygı duruşunda bulunuyor. Filmin en keyifli sekanslarının birinde genç yönetmen Sammy Fabelman’ı stüdyoda, dönemin en ünlü sinema adamı, 4 Oscar Ödülü sahibi John Ford’u ziyaret ederken ve kendisinin verdiği nasihatleri dinlerken görüyoruz. John Ford’u filmde bir başka ünlü yönetmen, David Lynch canlandırıyor.
KUSURLU BİR EVLİLİĞİN PORTRESİ
IMDb’nin 8,3 puan verdiği filmi Toronto festivalinde izleyen eleştirmenler “Spielberg’in en sıcak, en komik filmlerinden biri” olarak karşıladı. Ancak, bu duygusal büyüme hikâyesinin bazı zaafları var. Film 150 dakikalık süresinde tansiyonu aynı seviyede tuttuğunu söylemek zor. Zaman zaman tekrarlara düşen film, bilhassa ilk yarısında bocalıyor. Ancak mizansen dehası Spielberg son bir saatte keyifli bir seyirlik sunuyor. Finalin de tatminkâr olduğunu söylemek zor.
Steven Spielberg ile 29 filmde iş birliği yapan John Williams “The Fabelmans”ta (Mitzi Fabelman karakteri tarafından piyanoda seslendirilen melodilerden esinlenerek) piyano ağırlıklı besteler yaptı. Williams, kazandığı 5 Oscar Ödülünden üçünü Spielberg’in filmlerinden elde etti: “E.T.”, “Schindler’s List”, “Jaws”. Filmde Steven Spielberg’in alter egosu Sammy Fabelman’ı, “The Predator” filminde ve “Brand Cherry Flavor”, “iZombie” dizilerinde oynayan Gabriel LaBelle (19) canlandırıyor. Filmin yükünü omuzlarında taşıyan genç oyuncu, ergenlik sorunları ve ailesinin dağılma sürecini yaşayan Sammy rolünde çok başarılı.
Burt Fabelman’ı oynayan Paul Dano (38), ailevi bir yıkımı olgunlukla karşılayan, toleranslı aile reisi rolünde kariyerinin en olgun performansını çıkarıyor. Dano, kendi kariyerini sürdürmek ile karısına ve ailesine bakmak arasında kalan, sevgi dolu babanın çaresizliğini inandırıcı bir şekilde canlandırıyor. Karısı Mitzi’yi oynayan (4 Oscar adaylığı olan) Michelle Williams, ‘platonik aşkının peşinde giden, yuva yıkan kadın’ gibi zor bir rolün hakkını veriyor. “Bir Zamanlar Hollywood’da” filminden tanıdığımız Julia Butters ailenin duyarlı kızı Reggy Fabelman’ı oynuyor. Kusurlu bir evliliğin portresini çizen bu nostaljik ve duygusal hatırat filmini, Spielberg’in hayranlarının mutlaka görmesi gerekiyor. “The Fabelmans” 27 Kasım’da vizyona girdi.
AKRABALIK TAŞIYAN FİLMLER
Çocukluk anılarını filmlerinde anlatan yönetmenlerin en bilineni François Truffaut. Cannes’da kendisine En İyi Yönetmen Ödülünü getiren “400 Darbe / Les 400 Coups” (1959) Yeni Dalga Akımının en önemli başyapıtlarından biri sayılır. Babasının kim olduğunu bilmeden büyüyen Truffaut’yu ekranda (Antoine Doinel ismiyle) Jean-Pierre Léaud canlandırmıştı. Federico Fellini “Amarcord”da (1973) 1930’ların Rimini’sindeki çocukluk anılarını perdeye taşırken, o tarihlerde yükselişte olan faşizmi filminde merkezine ve hedefine almıştı. “Amarcord” Yabancı Dilde En İyi Film Oscar Ödülünün sahibi olmuştu. Paolo Sorrentino Napoli’deki gençlik anılarını anlattığı “Tanrının Eli / È Stata La Mano Di Dio”, 2021 yılının Venedik Film Festivalinden 4 ödülle ayrılmıştı. Martin Scorsese’nin kahramanı “Hugo” Paris’in tren istasyonunda gizlice yaşayan bir çocuktu. Robert Zemeckis’in animasyon filmi “Kutup Ekspresi / Polar Express”in (2004) kahramanı Kuzey Kutbuna doğru yol alan bir çocuğun öyküsüne odaklanıyordu.