“Bizim ailemizde, anneannem Sabiha Sertel bir sır değil…”*
Cumhuriyet tarihinin gazeteciliği bir meslek olarak benimsemiş ilk Türk kadın yazarı olan Sabiha Sertel (1895-1968) Türkiye’de feminizmin öncüleri arasında sayılır. Sosyalist-komünist görüşlü bir gazeteci-yazardır. Üçüncü kuşak bir gazeteci olan Tia O’Brien ile, anneannesi, bir Selanikli – diğer bir deyişle bir Dönme olan Sabiha Sertel’i konuştuk.
Konumuza atıf yaparken hangi sözcüğü kullanmamı tercih edersiniz, “Sabetayist”, “Dönme”, “Selanikli”?
Benim bir tercihim yok. Aile içinde, anneannem Sabiha Sertel’in “Dönme” geçmişi bir sır değil. Onun aleni hale getirilen cemaat dışı evliliği ziyadesiyle belgelendi. Bu konuyla ilgili ben de yazılar yazdım, dünya çapında katıldığım panellerde konuşmalar yaptım. Anneannemin hikâyesi herkes tarafından bilinse de akrabalar Dönme geçmişleri hakkında açıkça konuşmuyorlar.
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Türk annem, gazeteciydi. Amerikalı babam ve merhum ağabeyim Deniz de gazeteciydi. Sadece kız kardeşim farklı bir kariyer seçti. O yetenekli bir anaokulu öğretmeni. Ben de Washington D.C. banliyölerinde yetişmiş bir gazeteciyim. Gazetelerde, dergilerde, radyoda, yazılı ve sanal basında yazılarım yer aldı. Anneannem Sabiha Sertel’in otobiyografisi “Roman Gibi”nin (Can Yayınları, 2019) İngilizce tercümesinin editörlüğünü yaptım: “The Struggle for Modern Turkey: Justice, Activism and a Revolutionary Female Journalist”. Kitabın yayıncısı I.B.Tauris (www.amazon.com.tr).
Ben üçüncü kuşak bir gazeteciyim. Sabiha ve Zekeriya Sertel, hayatlarını sivil haklara ve özgür basına sahip bir Türk demokrasisi için savaşmaya adayan öncü gazetecilerdi. Bu değerlere sahip çıkan muhalefetin güçlü sesiydiler. Dönemin hükümetinin tertibiyle harekete geçen bir güruhun saldırısı sonucu, popüler ve etkili gazeteleri “Tan”1 ve matbaası yok edildi. Bunun sonucunda her ikisi de sürgüne zorlandılar.
Dönme olduğunuzu ne zaman öğrendiniz?
Biz büyürken, annemiz bize anneannemizin ailesinin dinî bir cemaatin parçası olduğunu ama artık ibadetini sürdürmediğini, anneannem 1895’te doğduğunda cemaatinin tamamen laik hale geldiğini söylerdi. Bize uyumadan önce anlattığı hikâyelerden, cemaat dışında ilk evlenen kişinin Sabiha olduğunu öğrendik. Ağabeyim ve ablam gibi ben de bu açıklamayı hiç sorgulamadım. Otuz yaşına geldiğimde bir gün anneme,
- “Nasıl bir cemaatmiş bu?” diye sordum.
- “İbadetini sürdürmeyen bir Yahudi cemaatiydi. Sen Yahudi’sin” dedi. Cevabına şaşırdım.
O zamanlar, müstakbel kocamla çıkıyordum ve o Yahudi’ydi. Belki de bu yüzden annem benim Yahudi mirasımı ifşa etti.
Kocamın geniş Yahudi ailesiyle ilk tanıştığımda, onların sıcaklığı ve yakınlığı bana annemin İstanbul’daki geniş ailesini hatırlattı. Kocamın ailesi, her ay, bazı Yahudi ailelerde gayri resmi bir gelenek olan “kuzen buluşmaları” için toplanırdı. Daha sonra İstanbul’daki bazı akrabalarımın da ayda bir görüştüklerini öğrendim. Tesadüf müydü bilmiyorum ama iki aile arasındaki benzerlikler çarpıcıydı. Dinî anlamda değil, kültürel olarak, yakınlıklar ve sıcaklık olarak…
Anneniz Dönmeliği nasıl açıklıyordu?
Annem küçük kızım için Türk akrabaları hakkında küçük bir kitap yazdı. Kitapta Dönmelerin çok basitleştirilmiş bir açıklamasını yapmıştı. Kitaptan birkaç alıntı yapayım:
- “…Onlar (atalarımız) kendi aralarında kaldılar. Kendi okulları, yayınları ve toplantı mekanları vardı. Sadece birbirleriyle evlendiler. Dönmeler olarak biliniyorlardı, dinini değiştirenler olarak…”
- “Zamanla sağlık sorunları yaşadılar. Kardeş çocukları olarak evlenenlerden doğan bebekler artık sağlıklı değildi. Taze kan gerekiyordu. Bir şeyler değişmek zorundaydı.”
Torunu için yazdığı anlatıda annem, Dönme olmanın olumsuz ve tartışmalı yönlerini atlamıştı.
Columbia Üniversitesinde Sosyoloji eğitimi alan anneannem Sabiha, kocası Zekeriya ve 2 yaşındaki kızı Sevim (annem) ile birlikte (1919, New York City).
Ne zaman anneannenizin öyküsünün peşine düştünüz?
Zamanla gerçeği merak ettiğimi fark ettim. Annem bize daha sonra sorgulamaya başladığım basitleştirilmiş, tartışmasız bir tarih anlatısı sunuyordu. Türkçe okuyamadığım ve konuşamadığım için aile tarihimizdeki boşlukları doldurmak için akrabalara bağımlıydım. Annemin ve teyzemin ölümünden sonra, cevaplanmamış birçok soruyu çözmeye koyuldum. Akrabalar neden Sabiha’yı tartışmaktan kaçınıyordu? Neden bana söylemedikleri bir terslik, olumsuz bir şey varmış gibi görünüyordu? Anneannem ile üç yaşındayken, onlar zaten sürgündeyken sadece bir kez tanışmıştım. Bu yüzden kişisel anılarım çok azdı. İlk “vahiy” teyzemle birlikte Büyükada’da kaldığımız sırada geldi. Yaşlı bir kuzen, aile üyelerini öğle yemeğine davet etmişti. O zamanlar herkesin Dönme geçmişimizi açıkça tartışacağını sanıyordum. Meraklı ve onlardan bir şeyler öğrenmeye hevesliydim. Ama yaşlı kuzenime Dönme tarihimizi sorduğumda, parmağını dudaklarına götürüp başını iki yana salladı ve “Bunu konuşmuyoruz” dedi. Kafam karıştı. Kendi aramızda bile nereden geldiğimizi konuşmaktan neden çekiniyorlardı?
Saygın bir akademisyen ve yazar olan teyzem Yıldız Sertel daha açık sözlüydü. “Annem”2 adlı biyografik kitabın araştırması için Selanik’e gitmişti. O kitapta Sabiha’nın, 20. yüzyılın başında devrimin ortasında Selanik’te nasıl büyüdüğünü anlatır.
Okuduğum kadarıyla anneanneniz zor bir çocukluk geçirmiş…
Sabiha, ailesindeki altı çocuğun en küçüğüymüş. Babası çok içki içermiş ve işini bıraktıktan sonra ailesini geçindirmek için çamaşırcılık yapan karısının gelirine bağlıymış. Karısı Atiye’ye fiziksel ve duygusal şiddet uyguluyormuş. Anneannem de buna tanık oluyormuş. Atiye, yoksul olmalarına rağmen pek çok Dönme gibi eğitime büyük önem verirmiş. Sabiha okula başladığında eğitimin bir altın bilezik gibi olduğunu, gerekirse böylece kendi geçimini sağlayabileceğini söylemiş. Sabiha sekiz yaşındayken, kendisine kötü davranan babasına annesinin neden bu kadar itaat ettiğini sorgulamıştı:
- “Sen babamın hizmetçisi misin?”
Atiye Hanım yanıtlamıştı:
- “Her kadın kocasının hizmetçisidir.”
- “Hayır, ben olmayacağım.”
- “Olacaksın!”
- “Öyleyse evlenmeyeceğim.”
- “Evleneceksin.”
Sabiha otobiyografisinde, “Evlendim ama hiçbir zaman kocamın hizmetçisi olmadım” diyor.3
Görünüşe göre Sabiha’nın kaderini belirleyen, babasının mizacı ve annesinin başına gelenler olmuş…
Evet! Anneanne, sekiz yaşındayken tanık olduklarından dolayı bir feminist olarak radikalleştiğini söylemişti. Bir akşam, annesi hava karardıktan sonra eve dönünce kocası çileden çıkıyor. Şiddetli bir kavganın ardından, elini üç kez Atiye’nin kafasına sallayarak şeriatın icabına göre “Boş ol. Boş ol. Boş ol” diyor. Ertesi sabah evden kovuluyor ve Sabiha annesiyle birlikte gitmek için yalvarıyor. Atiye, yoksulluklarına rağmen okumayı onca seven kızının eğitimine devam etmesini sağlıyor. Sabiha’nın öğrenimi lise ile sona erince, Sabiha harçlıklarını biriktiriyor ve kız arkadaşlarıyla birlikte Tefeyyüz (Aydınlanma) Cemiyeti’ni kuruyor. Üniversite düzeyinde eğitim almak üzere öğretmenler tutuyorlar.
Anneanne, genç kızken makaleler yazmaya başlıyor. Selanik’te o zamanlar pek çok dergi var ve buna çiçeği burnunda bir gazeteci olan Mehmet Zekeriya’nın çıkardığı “Yeni Felsefe” de dahil. Anneanne, takma adla yazdığı makaleleri buraya gönderiyor, Zekeriya’nın dikkatini çekiyor. Dedem Zekeriya Sertel, Sabiha’ya eğitimini sürdürmek ve evlenmek üzere birlikte Paris’e gitmeyi teklif eden bir mektup yazıyor. O günlerde Sabiha on yedi yaşında!
Ve Sabiha Nazmi ile Zekeriya Sertel’in aşkı da böyle doğuyor değil mi?
Klasik bir aşk hikâyesi değil. Sabiha, Zekeriya’nın teklifine çok seviniyor. O akşam haberi annesine, ablasına ve en büyük ağabeyine veriyor. “Paris’e gideceğim, eğitimime orada devam edeceğim” diyor. Gizlice makaleler yazdığını ve yayıncının onu Paris’e davet ettiğini öğrenince hayrete düşüyorlar. Daha da kötüsü, bu adam cemaat dışından bir Türk-Müslüman! Çileden çıkıyorlar ve onu aile adını lekelemekle suçluyorlar. Sabiha da bir o kadar öfkeli. Sonuç: Sabiha’yı haftalarca odasına kilitlemişler.
Balkan Savaşı’nın patlak vermesinden sonra aile 1913’te İstanbul’a taşınıyor. Zaman içinde Zekeriya da İstanbul’a taşınıyor ve gazete çıkarmaya başlıyor. Ev sahibesi çöpçatanlığa soyunuyor. Bu sefer Sabiha’nın ailesi daha anlayışlı davranıyor, onu evlerine davet ediyorlar ki bu Sabiha ve Zekeriya’nın ilk buluşması. Görüşme olumlu geçiyor.
Sabiha kendisinden Dönme olarak bahsetti mi?
Hayır! Sabiha, Dönme geçmişiyle hiç ilgilenmiyordu. Bir keresinde kendisini Dönme olmakla suçlayan bir eleştirmene dava açmıştı. Anneanne bir öncüydü. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk profesyonel kadın gazetecisidir. Onu eleştirenler, erkek egemen bir dünyada bu popüler, yüksek profilli köşe yazarına saldırmaya hazırdı. O ve kocası, otoriter tek parti döneminde Türkiye’de demokrasi için savaşan güçlü yayıncılardı. Sabiha kadın haklarının ve işçi haklarının açık sözlü bir savunucusuydu. Bir komünist olarak görülüyordu. Üstelik o bir Dönme idi! Dönme geçmişinden yakasını kurtaramıyordu. Muhalifleri onu karalamak için bunu silah olarak kullandılar.
İstanbul’daki akrabalarınızın Dönme mirasını tartışmasını sağlamada hiç başarılı oldunuz mu?
Yıllarca akrabalarımın açılmasını sağlamaya çalıştım. Hepimiz Dönmelerin torunları olduğumuzu biliyorduk ama kimse bunu tartışmaya yanaşmadı. Sonunda Dönme yerine “Selanikli” tabirini kullandığımda daha iyi tepki verdiklerini fark ettim. Kendilerine Selanikli diyorlardı ya da en azından ailenin Selanik’ten geldiğini kabul ediyorlardı. İki yaşlı kuzen oraya yaptıkları seyahati anlattı. Ama yine de sessiz kaldılar, “Dönmelik” tabu olmaya devam etti. Çok tehlikeli bir konuydu.
Sertellerin sürgüne gitmesinden sonra aile buluşması (1955, Viyana). Üç yaşındayım. Anneannem ile tek karşılaşmam ve büyükanne-büyükbabamızın ABD’de yaşayan üç torunla birlikte olduğu tek zaman. Soldan sağa: Sabiha, kız kardeşim Sevim, Zekeriya, ben, annem Sevim. (Erkek kardeşim Deniz fotoğrafı çekmiş.)
Anneniz Sertellerin kızı olarak bir bedel ödedi mi?
Evet! Annem Türkiye’ye her geldiğinde izlenirdi; birkaç kez ev hapsine alındı. Akrabalarımız, ateşli, idealist anneannem yüzünden kendisinin ve dedemin ülkeden kaçmak zorunda kaldıklarını düşünüyorlardı. Yaptığım kapsamlı araştırmalara dayanarak, nüfuzlu anneannemin ve dedemin, her ikisinin de otoriter rejimi kızdırdığı sonucuna vardım. Annesi ve babası, Türkiye’de demokrasi için bir ömür boyu verdikleri mücadele uğrunda çok ağır bir bedel ödedi. Kara listeye alındılar. Hayatlarından endişe ettikleri için Türkiye’den kaçtılar. Matbaalarını, evlerini ve ülkelerini kaybettiler. Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki Soğuk Savaş’ın zirvesinde, Doğu Almanya’da yaşadıkları için annemle düzenli temaslarını kaybettiler. Dolayısıyla biz de Türk anneannemizi ve dedemizi kaybettik. Trajik bir hikâye... Sabiha, Türkiye’yi bir daha hiç göremeden sürgünde öldü. Dedemin geri dönmesine izin verilinceye kadar yirmi yedi yıl geçti. Buna rağmen sürgündeyken hem Zekeriya hem de Sabiha demokrasiyi savunmaktan asla vazgeçmediler. Susturulmayı reddettiler. İkisiyle de gurur duyuyorum.
Sabiha Sertel
1895’te Selanik’te doğan ve 1968’de Bakü’de ölen Sabiha Sertel ilk Türk kadın gazeteciydi. Zekeriya Sertel ile evlilikleri bir “dönme” ile dışarından biri arasındaki ilk evlilikti. 1917’de kızları Sevim dünyaya geldi.
Eşiyle çıkardıkları Büyük Mecmua’nın kadrosunda Halide Edip, Falih Rıfkı, Reşat Nuri, Ömer Seyfettin gibi yazarlar vardı.
1919’da gittikleri ABD’deki eğitimi sırasında Marx ve Engels’in eserleriyle tanıştı. 1922’de Yıldız’ın doğumundan sonra Türkiye’ye döndüler.
1924-1931 arası Serteller Resimli Ay dergisini çıkardı. Cevat Şakir’in bir yazısı yüzünden eşi mahkûm olunca, 3 yıl dergiyi yönetti. Nazım Hikmet’in 1930’da yayımlanan bir yazısı nedeniyle “neşriyat yüzünden mahkemeye sevk edilen ilk Türk kadını” oldu.
Çocuk Ansiklopedisi ve Hayat Ansiklopedisinde çalıştı. Resimli Ay kapanınca sosyalist-komünist yayınlar tercüme edip yayımladı. 1935’te Nazım Hikmet’in de yazarlar arasında olduğu Resimli Her Şey dergisinin kapatılmasının ardından 1936’da çıkardığı Projektör dergisi ikinci sayıyı bile göremedi.
1936’da Serteller, Tan gazetesini kurdu. Sabiha Sertel bir yazısı nedeniyle tutuklandı. Demokrat Partililerle kurdukları “demokrasi cephesi”nin yayın organı Görüşler çıktıktan sonra, 1945’te Tan matbaası basıldı, Serteller linç girişimine maruz kaldılar; 3 ay tutukluluktan sonra beraat ettiler ve 1951’de ülkeyi terk ettiler.
Sabiha Sertel Paris, Viyana, Budapeşte, Moskova ve Bakü’de yaşadı; Türkiye Komünist Partisi’nde önemli görevler üstlendi. Bizim Radyo’da ve Budapeşte Radyosunda çalıştı. Son yıllarında Türkiye’ye dönme talebinde bulunduysa da reddedildi.
1966’da yazdığı Roman Gibi: Demokrasi Mücadelesinde Bir Kadın kitabı ölümünden birkaç ay sonra yayımlandı. 1998 yılında Nilgün Eroğlu Maktav Bir Roman Gibi adıyla Sabiha Sertel’in hayatını anlatan bir belgesel yaptı.
Kitapları:
Çitra Roy ile Babası (1936)
Tevfik Fikret - Mehmet Akif Kavgası (1940)
Tevfik Fikret: İdeolojisi ve Felsefesi (1945)
Roman Gibi (1969)
Dipnotlar:
1 1935-1945 yılları arasında, İstanbul’da yayınlanan gazete.
2 Yıldız Sertel. Annem Sabiha Sertel Kimdi, Neler Yazdı. İstanbul: Can Yayınları, 2018.
3 Sabiha Sertel. İstanbul: Can Yayınları, 2015.
*Bu söyleşi “baba bize neden dönme diyorlar?” (Varlık Yayınları, 2022) adlı kitabım için yapılmış ve Şalom DERGİ’nin bu yayını için kısaltılmıştır.