Küba deyince kiminin aklına puro, rom ve dans dolu bir hayat, kiminin aklına Che ve Castro gibi kahramanlar gelir. Şüphesiz Küba bunların çok ötesinde yoğun ve uzun bir geçmişe sahip. 15. yüzyıla kadar yerlilerin yaşadığı adada, Amerika’nın keşfi ile beraber sömürge dönemi de başlıyor. 27 Ekim’de Kolomb Küba’ya ulaştığında adanın ilk yerlileri Kızılderili halk, İspanyollar tarafından hızlı bir şekilde yok ediliyor. Ada, İspanyollar tarafından sömürge olarak kullanıldığı için yeni iş gücüne ihtiyaç duyuluyor ve Afrika’dan binlerce köle taşınıyor.
Devrim’in temel taşları ilk olarak, kölelikten kurtulmak için başlatılan direnişler sırasında atılıyor. 1 Mayıs 1899’da İspanya ve ABD arasında yapılan Paris Antlaşması ile Küba Amerika’ya devredilir. Küba şekerinin en büyük alıcısı olan ABD, başa gelen yöneticiler eliyle ülkeyi yönetir. Batista döneminde olduğu gibi, ülke birkaç milyoner tarafından idare edilen, kumarhane ve genelevlerle dolu, çetelerin eline geçmiş bir ülke olsa da belli bir kesim çok mutludur. Halkın yarısından fazlası ile yoksulluk içinde yaşamaktadır.
1 Mayıs Yürüyüşü, Havana
1950’li yıllarda Fidel Castro adında biri siyaset sahnesine çıkar
Aslen bir avukat olan Castro, 1952 yılında seçimlere aday olarak siyasete girmeyi planlarken Batista’nın darbesi gerçekleşir ve tüm siyasi partiler, üniversiteler kapatılır. Fidel Castro, ABD desteği ile darbe yapan Batista hakkında yaptığı suç duyurusu reddedilince, aralarında kardeşi Raul’un da bulunduğu “Hareket” adlı yer altı örgütünü kurar. Bu örgütün ilk eylemi bence, Küba Devrimi’nin ilk adımı olan “Moncada Baskını” olan bilinen kışla baskını… Başarısız baskın eyleminden sonra Castro 18 adamıyla beraber dağlara kaçmayı başarır. Ancak 1 Ağustos 1953’te pusuya düşürülerek yakalanır ve 15 yıl ceza alır. Çıkan af yasası ile Castro serbest kalır, ardından Meksika’ya gider. Faaliyetlerine burada devam eder. Eylül ayında tarihî bir buluşma gerçekleşir. Ernesto (Che) Guevara ile Fidel Castro buluşur. Fidel, Meksika’da bulunduğu dönemde Che’nin yanı sıra, Kübalı anarşist Camilo Cienfuegos ile de tanışır. Camilo da Küba Devrimi’nde çok büyük katkı sağlar.
1956 yılının Kasım ayında, aralarında Che Guevara, Camilo Cienfuegos ve Raul Castro’nun da bulunduğu 82 Kübalı sürgün, Guanma Yatı ile gizli bir eylem planı dahilinde Küba’ya geri dönerler. Fidel Castro ve 11 arkadaşı, Sierra Maestra Dağlarına çekilirler. Burada, toprak vaadiyle pek çok köylünün katılımı ile bir gerilla ordusu kurmayı başarır. Che’nin komutanlığında bir intihar timi, Santa Clara’da, Batista’nın yenilmez denilen ordusu yenilgiye uğratır. Batista 1 Ocak 1959’da Dominik Cumhuriyeti’ne kaçar. Che vakit kaybetmeden ertesi gün Havana’ya girer, 6 gün sonra da Fidel gelir. Artık devrim gerçekleşmiştir!
Kimine göre keyifsiz kimine göre bohem bir şehir, Havana
Havana’ya gelen insanların gözlemleri ve yorumları ikiye ayrılıyor. Kimine göre eski püskü dökük binalardan oluşan, pek çok sıkıntının yaşandığı keyifsiz bir şehir. Bu kesim genelde bu seyahatten mutsuz dönerler. Ancak pek çok kişinin hemfikir olduğu bir kesime göre, bohem, kendi tarzı olan, hayranlık uyandıracak bir yer. Kolonyal binalar ne kadar eski olsalar da güzelliklerinden bir şey kaybetmemişler.
Havana’da ilk durağımız “Jose Marti Plaza de la Revolucion Meydanı”, yani kısaca Devrim Meydanı. 1 Mayıs kutlamalarının da yapıldığı Havana’nın en ünlü meydanında Devrim’in iki önemli karakterinin portreleri mevcut. Biri Che diğeri Camilo Cienfuegos. Che’nin siluetinin altında meşhur sloganı yer alıyor. Hasta la Victoria Siempre! (Zafere Kadar Daima). Meydandaki diğer önemli yapıt ise Kübalıların Atatürk’ü sayılabilecek Jose Marti adına dikilmiş anıt. Jose Marti, Che ve Castro kadar çok tanınmasa da Kübalılar için çok önemli bir kişilik. Meydanın kenarındaki yolda, her Küba fotoğrafında görmeye alışkın olduğumuz rengârenk eski Amerikan arabaları... 1950’lerden kalma, hatta 1940 veya 1930 model olanlar bile var. Küba halkı tarafından halen kullanılan ve koleksiyon sayılabilecek bu arabalar Kübalılar için para kazanma yollarından biri olmuş. Pek çok turist bu havalı araçlar ile özellikle Malecon sahil yolunda keyifle tur atmak için sıraya giriyorlar. Malecon, Havana’da en meşhur yerlerden biri. Burası yeni yapılan uzun bir sahil yolu; bir tarafta binalar diğer tarafta deniz. Malecon Caddesi’nin Plaza Armas’a yakın olan noktasına bulunan Mustafa Kemal Atatürk büstü tüm Türk turistlerin vazgeçilmez uğrak noktası. Atatürk Küba’da çok tanınıyor ve seviliyor. Che’nin, öldüğünde çantasından, Atatürk’ün “Nutuk” isimli kitabının çıktığı söylenir.
Meydandan ayrılıp sokakları gezerek Hemingway’in meşhur ettiği Floridita restoranda “Daiquiri” içmeye gidiyoruz. Daiquiri, rom, şeker kamışından elde edilen şeker şurubu ve lim suyu ile yapılıyor. Havana’ya 10 km uzaklıkta olan Cojimar kasabası Hemingway’in en sevdiği uğrak yerlerinden biri. Aslında “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” adlı romanının buradan esinlendiği söyleniyor. “İhtiyar Adam ve Deniz” adlı romanı hem Pulitzer Ödülü hem Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazar, kazandığı ödülü Küba halkına hediye etmiş.
“Eski Havana” diye geçen bölge
Plaza de Armas, Plaza Vieja, Plaza San Franciscoi, Plaza del Cristo ve Plaza de la Catedral yapılarını da içine alan bölge UNESCO Dünya Mirasları Listesine girmiş. Tarihsel olduğu kadar mimari açıdan da görülmeye değer yerler.
Havana’nın en eski meydanlarından biri Plaza de Armas. Türkçesi “silahlar meydanı” Yapıldığı yıllarda askeri girişimler için kullanıldığından bu ismi almış. Bugünlerde çevresini pek çok tarihi bina süslüyor. Bence Havana’nın en şık meydanı. Etrafında kitapçılar, antikacılar ve barok yapılar var.
Plaza Vieja, yani Eski Havana Meydanı, Plaza de Armas kadar olmasa da oldukça eski ve etrafında kolonyal binalar ile sıcacık bir meydan. Etrafta bir sürü dükkân, oturabileceğimiz kafeler mevcut. Kafelerden müzik sesleri yükselirken bir taraftan da sokakta müzik yapıp dans eden insanlar var.
Havana’da görülecek bir diğer yer El Capitolio. Bu bina 1929 yılında yapılmış ve Beyaz Saray’a olan benzerliği ile dikkat çekiyor. Küba Cumhurbaşkanı Gerardo Machado tarafından yapımı 1926 yılında başlatılan binanın, inşaatı üç sene sürmüş ve yapımında yaklaşık 5.000 kişi çalışmış. Küba Devrimi’nden önce meclis binası olarak kullanılan yapı bugün Bilim ve Teknoloji Bakanlığına hizmet ediyor.
Havana’daki dört ünlü meydandan biri olan Plaza de la Catedral, adını Catedral de san Cristobal de la Habana (Havana Katedrali)’nden alıyor. Katedral 18. yüzyılda Barok tarzda yapılmış. Dünyada, denizden çıkarılan mercan kayalarıyla yapılmış tek örnek ve Kristof Kolomb’un naaşı yıllarca burada kalmış.
Hotel Nacionel, Havana
Hotel Nacionel ve Buenana Vista Social Club
Ve bugün için son durağımız, bir dönem Küba’da zenginliğin sembolü olmuş Hotel Nacionel. Devrim öncesinde Havana’nın en meşhur kumarhanesine sahipmiş otel, mafyanın da merkezi... Hatta Godfather filmine konu olan mafyanın meşhur Havana Konferansı burada yapılmış. Otel pek çok ünlü ismi misafir etmiş. Her birinin fotoğrafları duvarlarda asılı. İngiliz başkanı Winston Churchill, Amerikan başkanı Jimmy Carter, Ava Gardner, Rita Hayworth, Marlon Brando ve kimler kimler…
Havana akşamlarında yapılacak en iyi aktivite Buenana Vista Social Club’da müzik dinlemektir. Buena Vista Social Cub, 1940’lı yıllara kadar Havana’da Kübalı müzisyenlerin toplandığı, çok popüler olmuş bir dans ve müzik kulübü. Kulüp kapandıktan yaklaşık 50 yıl sonra Kübalı müzisyen Juan de Marcos Gonzalez, Ry Cooder ve kulübün popüler olduğu zamanlarda çalmış müzisyenler ile bir araya gelerek yeni bir çalışma başlatır. Her biri belki 70 yaşını geçmiş olan, Ibrahim Ferrer, Ruben Gonzales, Eliades Ochoa, Compay Segundo ve Omara Portuondo’dan oluşan bu ilk ekip dünyanın her yerinde turnelere çıkar. Müzisyenlerin hayat hikâyeleri, sahne performansları gibi pek çok detayı içeren konuları anlatan bir belgesel çekilir. Bu belgesel Oscar Ödülüne aday olur ve Avrupa film ödüllerinde En İyi Belgesel ödülü alır. Belki de bu popülarite sayesinde Küba müziğine olan ilgi dünya çapında yayılır. Grubun en tanınan yaşlı üyelerinin bir kısmı hayatını kaybetmiş. Ancak geride kalan birkaç yaşlı üyesi ve yeni üyeleri ile beraber grup varlığını sürdürüyor.
Buenana Vista Social Club, Havana
Cabaret Tropicana, Havana’da bulunan en ünlü ve en eski Cabaret. Kelime anlamı olarak, “yıldızların altındaki cennet” anlamına geliyormuş. Mekân, açık havada ve ormanlık bir alanda yer alıyor. 200’den fazla şarkıcı, dansçının yer aldığı bir görsel şölen. Koreografi ve kostümleri muhteşem olan gösteri iki saat sürüyor.
1 Mayıs Kutlamaları
1 Mayıs kutlamaları için sabah 03.00 sıralarında Jose Marti Plaza de la Revolucion Meydanı’nda (Devrim Meydanı) yer bulabilmek için yola çıkıyoruz. Meydan kutlamalar nedeni ile trafiğe kapatılmış durumda. Sabahın ilk saatleri olmasına rağmen sokaklar salkım saçak insan dolu. Herkes akın akın Devrim Meydanına gidiyor. Kimisi yaya, kimi kamyon veya arabalara doluşmuş, şarkılar söyleyerek kutlamaları şimdiden başlatmışlar. Kutlamalar 07.00’de başlayacak. Kırmızı tişört giyen yaklaşık bir milyon Kübalı ve pek çok turist kutlamalar için meydanı doldurmaya başlıyor. Meydan marşlar ve müzikle inliyor. Kübalılar ellerinde pankartlar, bayraklar taşıyorlar. Biz de Türk bayrağımız ile eşlik ediyoruz. Yanımızdaki Kübalı grup ile aynı dili konuşamasak da dost oluyoruz. Sonuçta müziğin dili evrenseldir. Biz onların “Quantanamera” isimli parçalarına eşlik etmeye çalışıyoruz. Onlar bilmeseler de tempo tutarak bizim söylediğimiz “Dağ Başını Duman Almış” marşımıza destek veriyorlar. Meydan, Che’nin “Hasta La Victoria Siempre! (Zafera kadar daima!)”, Castro’nun meşhur “Venceremos (Kazanacağız)” sloganları ile inliyor. Biz de arkadaş olduğumuz Kübalı dostlarımızla beraber “Comandante Che Guevara” parçasını söylemeye çalışıyoruz. Ortamın havasına kendinizi kaptırmamanız mümkün değil; “Haydi savaşa gidiyoruz” deseler, koşup gidecek insan!
1 Mayıs kutlamaları
“Che”, Küba halkı tarafından takılmış bir lakap. “Canım” anlamına geliyor. Aslen Arjantinli bir antikonformist olan Ernesto de la Sierra Guevara, Küba halkı tarafından o kadar çok sevilmiş ki, “Che” olarak anılmaya başlanmış. Ve bütün dünya artık onu Che Guevara olarak tanıyor. Meydanda taşınan pek çok pankartın üzerinde Fidel Castro’nun askeri üniformalı kıyafeti ile çekilmiş fotoğrafları var. Müzik, şarkılar, marşlar ve sloganlar eşliğinde yavaş yavaş gün doğmaya başlıyor. Saat tam 07.00’de en ufak bir gecikme olmadan hoparlörlerden Raul Castro’nun sesi duyuluyor. Bayram kutlama konuşmasını yapıyor. Konuşma en fazla on dakika sürüyor. Enternasyonal Marşı eşliğinde meydanda yürüyüş başlıyor. Yürüyüş toplam en fazla 10 dakika sürüyor. Meydanın bir ucundan diğer ucuna! Bütün gece sabaha kadar beklediğimiz kutlamanın toplamı bu. Öyle uzun uzun konuşmalar nutuklar falan yok. Asıl bayram kutlaması zaten bütün gece sabaha kadar bekleme sırasında yaşananlar. Yürüyüşün ardından kalabalık eğlenceli bir şekilde dağılmaya başlıyor.