Fotoğraflar: Şahin Önder


Patatesi dünyaya armağan eden İnkaların ülkesi Peru’yu ziyaret etmek için sayısız neden sıralayabiliriz. “Kralların Şehri” Lima’yı gezmek, dünyanın en büyük gökbilimsel takvimi olduğu söylenen “Nazca Çizgileri”nin üzerinde uçuş yapmak, büyüleyici manzaraları ile kayıp şehir “Machu Picchu”ya tırmanmak, İnkaların kozmik vizyonuna göre Dünya’nın göbeği Cusco’nun Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşmak, İnka İmparatorluğu’nun kuruluş efsanelerine yol açan ve Dünyanın en yüksek gölü olan mitolojik Titicaca üzerinde keyifli bir tekne yolculuğu yapmak, Uros Kızılderililerinin yaşadığı “tattora” adlı sazdan yapılan yüzen adalarında yaşayan ve avlanarak yaşamlarını sürdüren aileleri ziyaret etmek ve Kon Tiki hikâyelerini dinlemek bunlardan sadece bir kaçı.


Uros Adası

Bizim bu güzel ülkeyi seyahat etme sebeplerimiz bunların hepsini içerse de esas amacımız, İnka döneminde kutlanan şenliklerin en önemlisi ve en görkemlisi güneş şöleni “İnti Raymi” Festivali’ne katılmaktı.

Güneşin yeniden doğması: İnti Raymi
İnka döneminde kutlanan şenliklerin belki de en önemlisi, güneş şöleni olan İnti Raymi Kutlamasıydı. İnkaların takvim olarak kullandıkları Pacha Uachaq adlı güneş saatine göre güney yarımkürenin kış dönümü olan 24 Haziran’da kutlanan; yerli Quechua dilinde güneşin yeniden doğması anlamına gelen İnti Raymi, yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul ediliyordu. Bu tarih aynı zamanda mısır ve patates hasadının sonuna rastladığından, güneşe vermiş olduğu ve gelecekte vereceği bereket için bir tür minnettarlık sunumu. Hala elli yıldan fazladır her sene 24 Haziran’da Cusco’da kutlanan festival, dünyanın her köşesinden binlerce ziyaretçiyi çekiyor. Festival her ne kadar Quecha dilinde “dünyanın göbeği” anlamına gelen ve UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınan Cusco’da yapılıyor olsa da kutlamalar, ülkenin her yerinde rengârenk gösterilere sahne oluyor.



Cusco sokaklarında canlı müzik ve danslar
Festival öncesinde üç günlük oruç süresince ateş yakılmıyor. Üç günlük oruç sürecinden sonra esas seremoni dokuz günlük bir kutlama dönemi sonunda tam 24 Haziran’da Koricancha Güneş Tapınağı’nda gerçekleşiyor. Biz de, festival günü sabahı erkenden Cusco sokaklarında dolaşmaya başladık. Tüm sokaklar canlı müzik ve danslarla ve yerel kıyafet giymiş insanlarla doluydu. Tarihî sokaklarla çevrili Plaza Armas Meydanı festivalin ana noktasıydı ve buraya ulaşana kadar uzun bir zaman insan seli ile beraber hareket ettik. Güneş tapınağında yapılan törenden sonra kutlamalar Cusco şehrine bakan, bir puma kafası şeklinde dev taşları ile nefis bir mimarisi olan Sacsayhuaman Kalesinde devam ediyor. Yüzlerce aktör ve yerel halktan pek çok kişi, İnti Raymi törenlerinin her aşamasını canlandırıyor. Tahtın üzerinde sahneye taşınan baş aktörün performansı görülmeye değerdi. Kutlamalar biraz bulutlu bir havada devam ediyordu. Kurban sahnesinin tamamlanıp, aktörün gökyüzüne dönerek “İnti Raymi” diye haykırmasının hemen arkasından bulutların aralanıp güneşin kendisini göstermesi üzerine bir anda tüm izleyicilerden şaşkınlık nidaları yükseldi! Bana göre aktör bulutların hareketini izleyerek çok iyi bir zamanlama yapmış olsa da bir anlık şaşkınlık herkesi sarıp sarmaladı.



İnkaların kayıp şehri: Machu Picchu
2007 yılında Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri olan seçilen Machu Picchu, bugüne kadar çok iyi korunmuş bir İnka antik şehri. Bulutların arasında adeta gökyüzüne doğru uzanan And Dağları’nın zirvesinde, Urubamba Vadisi üzerinde 1450 yılları civarında kurulmuş, uzun süre kayıp olan İnka başşehridir. 1983 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak ilan edilen şehrin kuruluş amacı ve anlamı halen gizemini koruyor. Günümüzde bile şehre ulaşmak oldukça zahmetli ve zaman alıyorken daha tekerleğin bile icat edilmediği o dönemde, dere yatağından taşınan taşlarla nasıl buraya inşa edildiği merak konusu. Bu sayede İspanyolların 1572 yılındaki işgalinde, sık dağlar arasında kalan bu şehir istilacılar tarafından fark edilmemiş. Kanyonun dört bir yanından gerçekleşebilecek her türlü tehlikeyi gözlemleyebilmek, su kaynaklarına yakın olmak yerleşim yeri seçilmesi için olası nedenlerden. Her ne kadar arazi tarıma elverişli olsa da konumu gereği dağlarda teraslama yöntemiyle tarım yapmayı mecbur kılmış. Taraçalar şeklinde düzenlenen ekim alanları insanda hayranlık uyandırıyor. Taraçaların üzerine evler, en tepeye de tapınak inşa edilmiş.


Nazmiye Önder, Machu Picchu

İnkalar tarım ve astrolojide çok ileri teknikler geliştirmişler.
Yıldızlarla yönlerini bulmuşlar, tohumlarını güneşin yönüne ve açısına göre ekmişler. Yağmur sezonunda tarım yapıp, kuru sezonda bunları depolayarak refah içinde yaşamışlar. Aslında çok yoğun bir deprem bölgesinde yer alan Machu Picchu’da, dağların tepesindeki tapınaklar ve yerleşim birimlerinin ayakta kalabilmesinin sebebi, İnkaların uyguladığı ileri anti sismik teknikleri ile, birbirine geçmeli taşlardan oluşan binalar inşa etmeyi akıl etmeleri. Aynı kıtada düzlüklerde birçok kabile hala ‘avcı toplayıcı’ olarak yaşarken, İnkalar dağların tepesinde çok gelişmiş bir medeniyet ve şehir yaratmayı başarmışlar. Gördüğümüz güneş saati halen büyük hayranlık uyandırıyor. 200’den fazla merdiven sistemiyle birbirine bağlı taş yapılardan oluşan şehrin 3.000 basamağı günümüzde hala iyi durumda. Devasa merdivenleri tırmanarak şehri gezmek oldukça yorucu olsa da, düzlükte şehri seyre dalıp hayranlıkla izlememek mümkün değil. Yine, o devre göre çok ileri bir medeniyet ve yine aynı gizem; burada yaşayan insanlar nereye gitti? Bu sorunun cevabı net olmasa da tahmin edeceğiniz gibi pek çok hikâye uydurulmuş.

Nazca Çizgilerinin sırrı
Nazca Çizgilerini görebilmek için sabah erkenden kalkıp, bizi uçuracak minicik bir uçakta yerimizi aldık. Uçak dediğime bakmayın, toplam yirmi kişinin binebileceği bir taşıt ve çizgilerin üzerinde ani dönüşler, alçalıp yükselmeler yaparken midenize hâkim olmanız biraz zor. Yolculuk çok keyifli olmasa da aşağıdaki ilgi çekici manzara her şeyi unutturduğu için midemdeki bulantıların farkına bile varmıyorum ve hayranlıkla aşağıdaki çizgileri seçmeye çalışıyorum.
Nazca Çizgileri; Nazca Çölü’nde (yere çizilmiş bazı canlı formlar ya da geometrik şekiller), bazıları kilometrelerce uzunlukta olan, -bence dünyanın en ilgi çekici- çizgilerine verilen genel ad. Nazca Çizgileri insanlık için büyük bir gizem kaynağı. Sırrını çözemediğimiz pek çok konu gibi, bu çizgileri uzaylıların yaptığına ya da uzaylılar ile eski insanların bir çeşit iletişimi olduğuna inanan hala birçok insan var. Hatta bazıları için, uzaylıların Peru’daki hava sahası! Bilimin ise bugün hala kanıtlanmış cevapları yok, teorileri var. 800 düz çizgi, 300 geometrik şekil, 70 hayvan ve bitki kilometrelerce karelik alana yayılmış durumda ve bazı düz çizgilerin uzunluğu neredeyse 50 kilometreye yaklaşıyor! Hayvan ve bitki motiflerinin büyüklüğü ise 15 ve 365 metre arasında değişiyor.



İlk Nazca Çizgisi 1926’da keşfedilmiş. Her ne kadar kimin ve ne zaman çizdiği bilinmemekle beraber, 12. yüzyıldaki İnka Uygarlığından eski oldukları kesin. Bazılarının takvim ya da gökbilimle ilişkili olduğu, bazılarının ise doğa ayinlerinin bir parçası olarak yapıldığı sanılmaktaysa da ne amaçla yapıldıkları hakkında halen kesin bir bilgi elde edilememiş, hatta geçtiğimiz günlerde 168 yeni jeoglif daha tespit edildi. Guardian’da yer alan habere göre, bu büyük ölçekli çizimlerin neredeyse 50’si, insanları andıran figürleri barındırıyor. Özellikle astronot figürü çok ilgimi çekiyor. M.Ö 200 ile M.S 700 arasına tarihlendirildiğini düşünürsek bu pek şaşırtıcı değil. Sarmal kuyruklu maymun, örümcek, 180 metrelik dev kertenkele ve 130 metrelik kanat genişliği olan kuş en ünlü figürlerden. Herkes birbirine keşfettiği figürleri göstererek heyecan içinde, yaklaşık 20 dakika süren yolculuğumuzu sonlandırıyoruz.

Çölün ortasında bir cennet: Huacachina
Güney Amerika’daki en büyük kum tepelerine ev sahipliği yapan Huacachina, Peru’nun Ica şehrinde sonsuz bir kum denizinin orta yerinde palmiye ağaçlarıyla kaplı yemyeşil bir vaha. İnka dilinde “ağlayan genç kadın” anlamına geliyormuş. ‘Huaca: Kutsal yer, China: Kadın’. Hikâyeye göre, âşık olduğu prensin ani ölümü ardından prensesin döktüğü gözyaşları, çölün ortasında bu gölü meydana getirmiş. O dönemlerde bu göl kutsal kabul ediliyormuş. Efsane hüzünlü olsa da, şahit olduğunuz manzara inanılmaz bir mutluluk hissi veriyor. Hiçliğin ortasında bir anda karşınıza çıkıveren bu güzellik, sonsuz huzuru vadediyor. Zamanın çok yavaş aktığı hissi veren bu yerde sadece 100 civarı insan yaşıyor, ancak son yıllarda on binlerce turist köye akın ediyor. “Mutlaka yapılması gerekenler” listeniz varsa burayı eklemeyi sakın unutmayın.



Eminim gündoğumu veya günbatımı muhteşem oluyordur, ancak bizim sadece öğle yemeğini yiyecek kadar vaktimiz var. Çölün ortasında bulduğumuz minik restoranda, inanılmaz lezzette yemekler yemeyi hiç beklemiyordum. Üstelik virtüöz kıvamında gitar çalan bir sokak sanatçısının sunduğu müzik ziyafeti ile bu güzel yemek unutulmaz anılar arasındaki yerini aldı.