Benim için tasarım, hayatı, toplumu, erotizmi, siyaseti, yemeği ve tasarımın kendisini tartışmanın bir yoludur.”
Ettore Sottsass

İtalyan tasarımının babası sayılan, sıra dışı, avangart, post-modernist mimar Ettore Sottsass’ın ürünlerine bakınca, dünyayı bir “oyun evi” olarak algıladığını anlar, yaratıcılığına hayran kalır, şaşırırız. Böylece tasarımı bir oyuncak filtresinden geçirip masumiyeti yakalamanın bir aracı olarak gördüğünü de anlarız.



Ettore Sottsass kimdir?
Sottsass, 1917’de Avusturya’da doğmuş, İtalya’da büyümüş ve mimarlık eğitimi almış, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hasar alan binaların yenilenmesi için mimar babasına yardım etmiş ancak bu iş yaratıcı ve muzip zihnini tatmin etmediği için, 1947’de kendi mimari ve endüstriyel tasarım şirketini kurmaya karar vermişti. Farklı üsluplara, materyallere olan ilgisi ile resim, heykel, mobilya, fotoğraf, mücevher, mimari ve endüstriyel tasarım alanında çalışmaya başlamış, malzemenin dönüşümüne odaklanıp, seramik ve cam objeler yaratmak için deneyler yapmıştı.



İlhamlar ve renkler
O çok meraklıydı. İşte bu tatmin olmaz merak, onu en fazla tanımlayacak özelliğiydi. Geçmişe ait yazılı materyaller, antropoloji, coğrafya, arkeoloji onun ilham perileriydi. İyi bir fotoğrafçıydı, gördüğü kayda değer her yerin ve her şeyin, örneğin duvarların ve içinde bulunduğu sanat çevresinin Bob Dylan, Pablo Picasso, Max Ernst, Chet Baker’ın portrelerini çekti. Instagram’a çok uzak bir zamanda, günlük hayatını paylaşıyor, dikkatleri üzerine çekiyordu.

Tasarımlarına baktığımız anda, renkçi olduğu ilk gözümüze çarpan unsurdur. “Utanç verici ama evet, renk hala popüler olmayan bir şey. Baskın tonlar beyaz, siyah, bej ... bence nedeni daha kolay olması. Tamamen siyah giyinmenin çok kolay olması gibi”, diyen Sottsass renklerin anıları ve duyguları uyandırma yeteneğiyle büyülendi. Kırmızı onun için sadece cesur bir renk değil, simgelediği şeylerle de önemliydi. Bir konuşmasında “Her rengin bir tarihi vardır. Örneğin kırmızı, bir komünist için bayraktır; bir doktor gördüğünde daha hızlı olması gerektiğini anlar, aynı zamanda da tutkunun rengidir,” diyerek düşüncelerini özetlemişti



Seyahatler
“Fikirlerinizi doğrulamak için seyahat ettiğinize ve onaylayamadığınız her şeyi seyahat ederken attığınıza inanıyorum,” diyen tasarımcının 1950 sonlarındaki New York seyahati 1970’lerde meşhur Olivetti için ve 1980’lerde kurucusu olduğu Memphis Grubu bünyesinde yapacağı tasarımları etkileyecekti. Amerika’da Beat yazarlarıyla zaman geçirdi, Allen Ginsberg ile İtalya turuna çıktı. Ernst Hemingway ile tanıştı.

Batılı olmayan kültürler Sottsass’ı daima büyüledi
Doğuya, eşiyle Hindistan’a özellikle de Tamil Nadu’ya defalarca yapacağı seyahatler, orada gördüğü renkli ve asimetrik binalar onun mimariye geri dönüşünde yapacakları üzerinde, şekil-renk temelinde etkili olacaktı.

“Belli bir anlamda, seyahat ederken kendinizi yeniden tasarlıyorsunuz” diyen Sottsass, onda manevi bir iz bırakan bir ülke olan Hindistan için “Hindistan’da çok güçlü bir şekilde bir tür kutsallık boyutu buldum. Her nesne hayatınızla direkt ilgili bir şey haline gelebiliyor ve kutsal vizyonunuzun bir parçası oluyor,” diyordu.

Cesur tasarımcı
İtalya’da Sottsass renkleri ve şekilleri ile dikkat çekmeye başlamıştı. Tasarımlarında duyguyu işlevselliğin önüne koyuyordu; bunu yaparken işlevden taviz vermiyordu. Bunun en kült örneği ise bir daktiloda vücut bulacaktı!


Valentine Daktilo
Sottsass çok uzun süre Olivetti için tasarımlar yaptı. Bunlardan en unutulmazı muhakkak ki kıpkırmızı bir daktilo idi, tarihin ilk taşınabilen daktilosuna “Valentine” adı vermişti.

Ettore Sottsass tarafından tasarlanan ve Olivetti, İtalya tarafından üretilen ünlü ‘Valentine’, 14 Şubat 1969’da piyasaya sürüldü, ‘Valentine’ Sevgililer Günü ile bağlantılı idi. Lansman tarihi nedeniyle daktilo kırmızı renkte satıldı. Kırmızı üzerinde turuncu iki noktası ile aslında sevimli bir oyuncağa benziyordu. Olivetti tarafından piyasaya sürülen en başarılı tasarımlardı. Bu güzellik, kimsenin daktilo kullanmadığı zamanda yani günümüzde, 20. yüzyıldan kalma bir tasarım ikonu haline gelecekti.

Memphis Grubu
1970’lerin sonunda Sottsass bir grup mimar ile adını Bob Dylan’ın toplantı sırasında defalarca çaldığı “Stuck Inside of Mobile with the Memphis Blues Again” şarkısından alan Memphis Grubunu kurdu. Sottsass grubun lideri olarak görülse de, aslında bu ona uygun bir pozisyon değildi; eşi ondan bahsederken “Her türlü kurumdan veya hiyerarşiden nefret ediyordu. Ona ne yapması gerektiğini söyleyen hiçbir şeyden hoşlanmadı. Herkesin bir şeyler yapması için kendi yolunu bulması gerektiğine inanıyordu,” diyecekti.



Memphis Grubu, tasarıma yeni bir yaklaşım oluşturmak için beklenmedik formlar, cesur renkler, grafik desenler ve plastik gibi ucuz malzemeler kullandı. Daha önce yapılmayanı denedi ve daima yeni bir stil aradı. Ticari olarak büyük başarılara imza atamasa da yenilikçi, yaratıcı tasarımlarıyla kitleleri şaşırtarak 1980’ler boyunca tasarım dünyasında baskın bir güç haline geldi. Gerçi Sottsass, birkaç yıl sonra Memphis’ten ayrılıp kendi firması olan Sottsass Associati’yi kuracak ve mimariye geri dönecekti. Zaten kendini her şeyden önce bir mimar olarak tanımlıyordu. Johanna Grawunder ile birlikte Maui’deki Olabuenaga evi (1989) dahil olmak üzere çok sayıda mimari tasarım projesi yarattı; Colorado’daki Kurt Evi (1989) ve Ravenna’daki Çağdaş Sanat Müzesi (1992).

Grubun temel amacı, tasarımın soyutlaşması, modernitenin ve rasyonalizmin kuralcılığının parçalanması idi. 1981’de Memphis Grubu’nun Milano’daki ilk sergisinin açılışına binlerce kişi katıldı.

Bir Rönesans Adamı
Aslına bakacak olursak Ettore Sottsass bir Rönesans Adamı idi. Mimar, endüstriyel tasarımcı, tasarım felsefecisi, ressam, yazar, küratör ve fotoğrafçıydı. Art Deco, Pop Art, Kitsch, fütüristik, postmodernist üsluplarda mobilya, seramik ve objeler tasarladı, üretti ve sergiledi. Londra Tasarım Müzesi Müdürü Deyan Sudjic, Sottsass hakkında

“Onun yapmak istediği, gündelik hayatta kullandığımız nesnelere başka bir anlam katmaktı” diye yazmıştı. Tasarımlarının işlevselliğin yanında kullanıcıyla duygusal bir bağ kurmasını istiyordu. Eşyanın duygusuna odaklanıyordu.

Malta’daki evinde 90 yaşında hayata gözlerini yumduğunda, bizlere 20. yüzyıl tasarımını şekillendirecek neşeli, oyunlu, insana yakın, kült ürünler bıraktı. İşlevsellik ile estetiği birleştirdi, adını İtalyan zevki ile eş anlamlı kıldı ve yaşamı bir stil haline getirdi. Tasarıma getirdiği renk patlamaları ve enerji ile tüm gelenekselliğe meydan okuyan, gündelik eşyaya anlam veren dahi, devrimci Ettore Sottsass “Gelecek ancak geçmiş tamamen ortadan kaldırıldığında başlar, mantığı toza indirgenir ve geriye kalan tek şey nostaljidir ...” demişti.

Bize “Harikalar Diyarı”nda bir yaşam kurmanın ve orada yaşamanın mümkün olduğunu kanıtlayan efsane mimar ve tasarımcı Ettore Sottsass’a sevgi ve hayranlıkla…