Haber Fotoğrafı: Ody Saban'ın rulolarından, 1980


Resim başta olmak üzere dans, şiir ve performans sanatçısı Ody Saban’ın dört eseri, Paris’in devlet müzeleri arasında önemli bir yere sahip olan mahJ müzesine (Musée d’art et d’histoire du Judaisme) kabul edildi. Bu müzeye eserleri kabul edilen ilk Sefarad ressam olan Ody Saban ile sanat geçmişi ve müzeye alınan eserleri hakkında konuştuk.


Amerika, Avrupa ve başka birçok ülkede müzelerin koleksiyonlarına girmeyi başardın. Şimdi de mahJ müzesindesin. Bu müzeye hangi eserlerin kabul edildi?
Eserlerimden biri, Şalom DERGİ’nin Haziran – 134. sayısında ayrıntılı bir biçimde anlatılan Plasenta. Bu eserim bir sürrealist sergi için yaratılmıştı. İki kez ABD’de sergilendi. 2022 yılında da Paris’te sergilendi. Eserin içinde yazılar da yer alıyor.
Eserlerimden bir diğeri, deri ve benekli kâğıttan karton iki kapak içinde sunulmuş, 10 sahifelik bir kitap. 1977’de yarattığım bu eser o yıldan beri birçok sergide, galeride ve müzede gösterildi ve benim Fransa’da tanınmama yol açtı. 1980’de bu resimler hakkında Livre de Poche baskısında yapılan geniş bir estetik araştırmada “Ody Saban’ın yeni bir arabesk icat ettiği” yazıldı. Ben 1.000’e yakın eserimi bu yeni arabesk ile bugüne dek yarattım. Bu kitap-defterde ilk kez alfabenin harflerini öğrenmeye başlıyor gibiydim, oradan da harfler (işaretler) şekle dönüştüler, yüzler ortaya çıktı. Bu çalışmalarım “ikonoklast” ve “ikonografi” üstüne yapılmıştır.



10 sahifelik kitap, 1977

İkonoklast, insan yüzünün resme geçirilmesinin yasak olmasını ve ikonografi ise tam tersini ifade ediyor. Bunlar senin resmini nasıl etkiledi?
Semit Yahudiler ve daha sonra semit Müslümanlar için portre resim yapmak (ikon resimleri) yasaktı (ikonoklast); Bizans devrinde bir tek olan Adonay veya Allah’a karşı İsa resimleri ve Meryem Ana resimleri yapmak konusunda tartışmalar oldu. Anlaşmazlıklar Bizans’ın içine sızdı. Hıristiyanlık resimle geliştirilmiş ve yayılmış bir din. Filistin’den Anadolu’ya giderek ilk Hıristiyanlığı yayan Paul ve arkadaşları Kapadokya’ya geldiler. Bunlar ilk başta Yahudi idi. İkon resim burada başladı. Yahudilikte ve Müslümanlıkta resmin gelişememesi ve Hıristiyanlıkta resmin gelişmesi beni çok ilgilendiren konular oldu çünkü kendim bu 3 dinin içindeydim ve ressamdım.

Bir manivela ile döndürülen rulo şeklindeki eserinden de biraz bahseder misin?
Müzeye alınan üçüncü eserim, 10 metre boyunda bir döner rulo. Eserin adı “Déroulement I, Écritures, Mégillah”. 100 cm x 75 cm rulo kâğıdının üstüne suluboya ve çini mürekkebi ile çalıştım. Üzerinde çizimim bulunan rulo, marangoz tarafından hazırlanmış bir yapının içinde iki silindire yapıştırıldı. Özel bir manivela ile ileri doğru sürülerek resimler görülebiliyor. Bu eserimi ilk kez 1980’de Paris’te, “Déroulements” “Dönüşümler” ismi ile kişisel sergimde göstermiştim. Aynı eser 1980’de Américain Center de Paris’te sergilenmişti. 1983’de Osaka, Japonya’da Miyazaki Galerisinde “Livres d’Artistes” sergisinde sergilendikten sonra 2006’da Fransa’da Bar le Duc şehrinde Espace La Chapelle Saint Louis’de “Imagécrit le texte dans l’image” (Yazılı resim ve yazı resmin içinde) adlı sergide sergilendi. 2019’da Musée d’Art Naïf et d’Arts Singulier’deki kişisel sergimde gösterildi. Renkli reprodüksiyonları, sanat tarihi yazarı Fabienne Dumont’un kitabında yer aldı. Başka reprodüksiyonları hakkında “Air France Madam” dergisinin 2019 Mart sayısında Françoise Monnin tarafından Fransızca ve İngilizce olarak bir yazı yazıldı. En son olarak, bu rulo artık mahJ müzesinin koleksiyonuna girdi.
Eserin başlangıcında, içindeki yazıların çoğu Fransızca, Sicilya’da Stromboli Adası’ndaki hatıralarım hakkında, sonra bazı yazılar Türkçe ve İbranice dilinde yazıldı.


Ody Saban'ın rulolarından, 1979

Peki Neden Rulolar?
1977’de Paris’teki Güzel Sanatlar Okulu’nda çok sevdiğim morfoloji derslerini fazla statik buluyordum. Ayrıca bedenimin hareketlerine, hislerime, duyularıma, izlenimlerime takıntılıydım. Hatta birkaç ay modellik bile yaptım. Bu “zaman ve hareket” araştırmam içinde model olarak saatlerce aynı pozisyonda kalıyordum ve o pozisyonda kaslarımı, kemiklerimi hissetmeye çalışıyordum. Bu saplantı konusunda bir şeyler yapmak için, 1979 yılında, Jacques Le Coq tiyatro okulunda “Hareketlerin Çalışması” araştırma seminerinde bir yıl okudum. Duygusal, sezgisel ve kişisel bir bakış açısıyla kendi yürüyüşümüzü analiz ediyorduk. Bu dönemde araştırmalarımdan biri de rulolar oldu. Resmi yaparken, her türlü pozisyonumu incelemeye başladım. Hareketi, içimdeki eklemleri hissetmek istedim ve bıraktığım ize bir göz atmak istedim. Daha sonra, her birini herkesin kendi hızlarında çevirebileceği kranklı bir yapıya on metrelik suluboya silindirlerimi koydum.
Babam ben 15 yaşında iken vefat ettikten sonra ekonomik bakımdan zor bir hayatım oldu. 16 yaşımdan itibaren hem çalıştım hem okudum. Paris’te yıllarca, su ve tuvaleti olmayan yedi metrekarelik odalarda yaşadım! Tuvalet ve lavaboya varabilmek için 6. kattan 5. kata asansörsüz inmek ve çıkmak gerekiyordu. Büyük boyutlarda resim yapma ihtiyacım olduğu için rulolarda resim yapmak bana ruhen iyi geldi. 10 metrelik resimlerim bu nedenle var oldular.

Bu eserlerinin tarihçesini bize anlatır mısın?
“Yazı imaj – sözler ve çizgi resimler” temasındaki eserlerimin bir tarihçesi var. Benim için her buluşun bir sebebi vardır. Bu buluşlarım hayatımdan kaynaklanır. Bilinç üstü şeklinde, rüyalarımda doğarlar ve sonra eserlerimle var olup ortaya çıkarlar.
1965 yılında 12 yaşında iken, penceremden bir başka pencereye bakaraktan, bir gölgeye, tanımadığım bir genç erkek için aşk şiirleri yazmaya başladım.
Evde pencere önünde şiir yazarken aileme yakalandım ve pencereden bir ara bakmam yasaklandı. Tabii ki pencere önünde neden şiir yazılamayacağını anlayamamıştım. Ama bu yetmedi, aşk şiirlerimi yazdığım defterimi Saint Pulcherie okulundaki bir rahibe gördü ve elimden aldı. Müdirenin önüne çıkartıldım ve ilk şiir kitabım böylece elimden alındı. Aşk şiirleri yazmanın tehlikeli olduğunu o günlerde iki kez anlamıştım ve heyecanlı bir şekilde yakalanma korkusuyla gizli gizli yazmaya devam ettim.
1967 yılında ilk erkek arkadaşım ile Büyükada’da tanıştıktan sonra tutkulu bir aşk yaşamaya başladık, ve işte o zaman, onun ismini devamlı bir “mantra” şeklinde, “İstif” stilinde, gizli bir şekilde, şiir defterime yazmaya başladım.
İki kâğıt parçası üstünde devamlılık içinde yazdığım bir kelimenin sanatımı tanıtacak ilk eser olacağını hayatta düşünemezdim.
Birkaç yıl sonra, üniversiteye girdim ve Amerikalı yazar Rhoda Kellog’un çocukların çizimlerinin gelişimi hakkındaki kitaplarını 3 yıl boyunca okudum, çalıştım. Beni 2-4 yaşları arasındaki çocukların ilk “Karalama” çizimleri, Kellog’un deyişi ile, “karalama alfabesi” çok ilgilendirdi. Yahudi Arno Stern de, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1940’lı yılların sonunda, Fransa’nın güneyinde, ailelerinin Naziler tarafından gazlanması yüzünden öksüz kalan Yahudi çocukların yetimhanesinde, karalamaları inceledi. Bu iki araştırmacı sayesinde üniversitede tezimi, “Çocukların karalamaları, dünyadaki ilk yazılar, primitif ilkel sanat ve sürrealizm” üstüne yazdım ve tez, 1976 yılında birincilik alınca İsrail Eğitim Bakanlığı bana bir burs verdi.
1977 yılında Paris’e vardıktan sonra atölyemde 10 x10 cm kağıtlara kendim için arkadaşlarımdan duyduğum konuşmaları sulu boya ve çini mürekkebi ile yazıp resimlemeye başladım. Niyetim ciddi bir sanat eseri çıkarmak değildi. Arada sergilemek için büyük boyutlarda resimler yapıyordum. Ciddiye almadığım bu suluboyalar beklemediğim bir anda, Georges Pompidou Müzesi’nde çalıştığım çocuk atölyesinin başkanı Danielle Girody’e vardılar ve oradan Müze Arc’da Dany Bloch’un eline… Böylelikle, bu küçücük sulu boya resimlerim sergilenmeye ve üstlerine metinler yazılmaya başlandı. Üniversitede Marie José Mondzain - Baudinet, 1980 yılında “Livre de Poche” da benim suluboyalarım üstüne araştırmasını yayınlandı ve bu resimlerimi “Yeni Arabesk” diye adlandırdı.
Resim, tasvir, görünme ve göstermekten kaçmak için yazmak, yazıdan kayıp göstermeye gitmek. Eserlerimde böyle gidiş gelişler var. Figüratif resimden yazıya, yazıdan resme geçişler var. Putlaşmak mı, put kırıcı olmak mı, Hıristiyanlık mı, ikonoklazmacılık mı? Yahudilik mi? Ben nereye aitim? Bizans stilindeki karmaşıklık ve ikonculuk ve ikonculuğa karşıt olma kargaşasına karşı ikisini birden kabullenmek. Yazı ile resmi beraber birbirinin içinde götürmek. Yeni bir üslup, yeni bir arabesk. Yani hem figür hem yazı birlikte.
Tabii ki, bütün bunların kaynağı 1967 yılında, Simon kelimesinin yazılma şekliydi. Dünyadaki tüm eski alfabelerden tutun, orta çağda rahibelerin elle yazdıkları kitaplardan, hat sanatından bugüne dek kaligrafi ve yazılar benim araştırma alanımdadırlar.
Ortaokuldan kalan şiir ve defterlerimi hatıra olarak saklarken, 1990 yıllarında Fransa’da bu defterlerimin bazı sahifeleri, Müze Création Franche’ın koleksiyonuna girdiler. Bu nedenle, kişisel karalamalarıma saygı duydum, duyuyorum. Sürrealizmde bunlar “Otomatik yazı” olarak adlandırılır ve ben bu bilinçsiz karalamalardan yola çıkarak eserler yarattım.

Ody Saban’ın müzeye kabul edilen dördüncü eseri kendi buluşu olan İbranice bir harf. Bu harfin öyküsü kendi başına ayrı bir yazıyı hak ediyor. Gurur verici başarılarından dolayı Ody Saban’ı kutluyor, ileriki yıllarda da sanat dünyasına katkılarda bulunmaya devam etmesini diliyoruz.