7 tepelidir İstanbul…
7 de yokuşu vardır…
7 şairin dizlerinde yaşar bu gizemli şehir.
Kadına benzetilir çalkantılı, erkeğe benzetilir heybetli…
Ne o, ne bu İstanbul, kendine has nev-i şahsına münhasır….

Roma İmparatoru Konstantin gökyüzüne baktı, güneşi - ayı gördü, o günlerde bilinen 5 gezegeni aradı gözleri… Ve İstanbul’u 7 tepe üzerine kurdu. Osmanlı İmparatorluğu bu 7 tepeyi görkemli yapıtları ile taçlandırdı. İstanbul günümüzde 7 tepeden çok daha ötede, misafirperverliğinden ödün vermeden…




Sarayburnu Tepesi
Yedi tepeli şehrimde
Bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
Ne de düşünmek ölümü.
Nazım Hikmet’in dizelerinde hayat buluyor. Sarayburnu Tepesi, tarihi yarımadada, denizden başlayarak 40 metre yüksekliğe ulaşır. Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen Topkapı Sarayı bu tepenin en görkemli yapısıdır. Yıllardır tartışmalara konu olan Ayasofya Müzesi ile Sultanahmet Camii, Sarayburnu Tepesinin incileridir. Sarayburnu 1985 yılında Unesco Dünya Mirası listesine eklendi. Yerebatan Sarnıcı’nın girişinde bulunan ve tarihi değeri yüksek Milyon Taş da bu bölgededir. Milyon Taş, Antik Roma’nın yollarının başlangıç noktası ve dünyadaki diğer şehirlerin İstanbul’a olan uzaklıklarının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıdır. 1884 yılında başlangıç meridyeninin Londra’da Greenwich’e taşınmasına kadar Milyon Taş sıfır meridyen noktası olarak kabul edilirdi.





Nuruosmaniye Tepesi
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. Orhan Veli.
Bu tepeye adını veren Nuruosmaniye Külliyesi ve Nuruosmaniye Cami İstanbul’un ilk Barok tarzı camisidir. Burası 3. Osman tarafından inşa edildiği için “Osman’ın Nur’u” anlamına gelen Nuruosmaniye adını aldı. 1. Konstantin onuruna dikilen Çemberlitaş ile dünyanın en eski ve en büyük kapalı çarşılarından biri olan Kapalıçarşı bu tepededir.





Süleymaniye Tepesi
Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün ben de eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim, adım unutulur
Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Göğü, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır
Ezilmiş ellerimin arasında başım
Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım
Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım dönüyor
Üstüme varma İstanbul, kederliyim. Ümit Yaşar Oğuzcan
Beyazıt Camii ile Süleymaniye camilerinin yer aldığı bu tepe, günümüzde üniversite öğrencileriyle doludur. İstanbul Üniversitesi’nin ana binasının bulunduğu Süleymaniye Tepesi, Kumkapı semti ile de ünlüdür. Rivayet edilir ki, Kanuni Sultan Süleyman rüyasında Hz. Muhammed’i görür. Haliç ve Boğaz’a nazır bir tepede bir cami yapılmasından söz edilir. Ertesi gün Mimar Sinan Padişahın huzuruna çıkar ve bir cami önerisinde bulunur. Sinan, Sultan Süleyman’ın rüyasını gerçekleştirir. Görkemli bir cami ve külliye inşa eder. Bu semt Osmanlı döneminin en seçkin semtlerinden biri iken 20. yüzyılda prestijini kaydeder. Konaklar, köşkler yerini kırık dökük binalara bırakır. Günümüzde yapılan bir proje ile birçok ev restore edilmekte.





Fatih Tepesi

İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın
Havada kaçan bulutların hışırtısı
Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor

Yenicami, Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler
Hiç kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor. İlhan Berk
Kentin en yüksek tepesinde yükselir Fatih Camii ve Bozdoğan Kemeri. Bu tepeye ilk olarak Bizans döneminde, 12 Havariye adanan Havariyyun Kilisesi yapıldı. Kentin Osmanlılar tarafından fethinden kısa bir süre sonra, Fatih Sultan Mehmet buraya cami ve külliye inşa etmek isteyince, kilise Pammakaristos Manastırı’na taşındı. Fatih Camii 1470 yılında tamamlanarak ibadete açıldı. 1766 Büyük İstanbul Depremi’nden ciddi hasar gören cami tamamen yenilendi. Civarda bulunan Valens Su Kemeri Kız Taşı ve Zeyrek Cami tepenin kayda değer yapıları arasındadır.

Yavuz Sultan Selim Tepesi
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Bin bir direkli Haliç’inde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniye’nde güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri. Vedat Türkali

Sultan Selim Camii ve Külliyesi’nin bulunduğu 74 metre yüksekliğindeki tepe, Sultan Selim Tepesi olarak anılır. Haliç sahilindeki Balat ve Fener’e uzanan tepenin eteklerinde Rum Lisesi göze çarpar. Rum Lisesi’ne, binanın renginden dolayı “Kırmızı Mektep” de denir.


Edirnekapı Tepesi

Bilmez misin İstanbul veremli bir şehirdir içindekine
Balat’tan geçene bulaşır, çıkana öldürücü
Safranı bol yüzlere hisar hisar sürülür

Tahammül bizim kitabımız
Rüzgârın ıslığını çalmayacaksan Balat’ta gezinme
Bir kırık ney inlemesinde bekle beni
Bir yanık sesimdir Elena
Nefeslere karışanBarış Erdoğan
Edirnekapı ve Ayvansaray semtleri Edirnekapı Tepsinde kuruldu. Mozaikleri ve freskleri ile ünlü Kariye Müzesi bu bölgede bulunuyor.


Kocamustafapaşa Tepesi
Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın tek kızları olan Mihrimah Sultan’ın adına Mimar Sinan tarafından yapılan Mihrimah Sultan Camii, Kocamustafapaşa Tepesinde inşa edildi. Edirnekapı semtinde Bizans’ın Blakherna Sarayı’ndan kalan ve bir bölümü yıkılmış olsa da kalıntıları surlara bitişik olan Tekfur Sarayı bulunur.
Bu tepe hakkında söylenecek o kadar çok söz var ki, en iyisi Yahya Kemal Beyatlı’nın dizelerine kulak vermek.
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Tarihi Bizans surlarından Marmara sahiline uzanan bu bölgede Cerrahpaşa’daki Arkadius Sütunu ile Altı Mermer’in kuzeyindeki Mokios Sarnıcı bulunmaktadır. Osmanlı döneminde, buraya Haseki Külliyesi ve imareti ile Haseki Sultan Camii ve Bayrampaşa Mescidi yapıldı.


7 YOKUŞ
7 tepeli bir şehrin 7 de yokuşu vardır. Bu yokuşlardan kimler nasibini alır? Elinde fileler ile yokuşu tırmanmaya çalışanlar mı, karlı günlerde yokuş aşağıya kayanlar mı? Yokuşları tırmanmak da zor, yokuştan aşağıya inmek de zor şehir İstanbul…

İlk olarak Serencebey Yokuşu’ndan söz etmek isterim. Söylentilere göre Sultan’ın muhafızlarından birinin adını taşıyan bu yokuş, zaman zaman değişik sahnelere şahit oldu. Yıldız Sarayı’ndan Beşiktaş İskelesi’ne inen bu yokuştan nice zabitler geçti. Ünlü müzisyen Cemal Reşit Rey’in ikametgâhı da bu semtte idi.


Portakal Yokuşu
Yolunuz Bebek’e düşerse Aşiyan Yokuşu’ndan tepeye çıkarak Boğaz’ın eşsiz manzarasına bir bakın. Bu güzellik karşısında soluğunuz tutulur. Burası, “Eşek Anırtan Yokuş” benzetmesi ile de anılır. Hazır Boğaz’da dolaşırken Ortaköy’deki Portakal Yokuşu’ndan söz etmemek mümkün mü? “Ortaköy’ün tepelerinden bir portakalı bıraktığınız zaman Boğaz’ın sularına ulaşmasını seyretmeniz mümkündür” diye anlatır yaşlılarımız. Ancak, gerçek hikâye farklıdır. Sultan 2. Abdülhamid’in maiyetinde Maliye Nazırı olarak görev yapan Mikael Portakal Paşa bu bölgede yaşadı. Girit kökenli olan Portakal Paşa, Saray’ın hazinesinden sorumlu olup maliye dersleri veren saygıdeğer bir kişi imiş. Yokuşun sahile yakın bölümünde kayık ve kürek yapımı ile ilgilenen ahşap ve demirci ustalarının atölyeleri olduğu söylenir. Bu yokuşu her gün okula gitmek için tırmanan annem Lina Franko, hatıralarını şöyle anlatıyor: “Dik bir yokuştu, kışın buz tutardı. Yepyeni ayakkabılarımız ile çamurlara bata çıka okuldan eve dönerdik. Ayrıca çok soğuk olurdu. Hep rüzgâr yedik ama hiç hastalanmazdık.”

İstanbul’da yaşayıp da yolu Mahmutpaşa’ya düşmeyen var mıdır? Şehrin en işlek yokuşu olan Mahmutpaşa Yokuşu İstanbul’un iki ticaret merkezi olan Kapalıçarşı ile Eminönü arasında bir nevi köprü vazifesi görüyor. Çeyiz alışverişi, turistik gezi ya da mecburiyetten -her ne olursa olsun- günün ilk saatlerinde başlayan kalabalığın sesleri ile ticaretin kalbinin attığı bu bölge uzun yıllardır popülaritesini asla kaybetmiyor. Alışverişin yanı sıra tarihi hanları, yöresel yemekleri ile Mahmutpaşa Yokuşu adeta İstanbul’un bir simgesi.

Mahmutpaşa Yokuşu

Taksim semtinde yer alan Kazancı Yokuşu’nu duymayan yoktur sanırım. Yokuş, ne yazık ki, 1 Mayıs 1977 olayları ile neredeyse özdeşleşti. Adını, doktor ve bilim adamı Profesör Tevfik Remzi Kazancıgil’in konağının yokuşun başında yer almasından alır.

Yokuş çıkmak her yiğidin harcı değildir. Emeğin alın teri ile demlenen bir yanda ve para ile otellerin lüks salonlarında koşu bandında tepinmeye benzemez. Benzemedi, hiçbir zaman. Yokuş, soluksuz kalmayı ve uğrunda ölmeyi göze almışların yoludur. İnersin, çıkarsın, ezilirsin ama devrilmezsin. Hacı yatmazlar gibi ruhun yine yeniden evrilir, doğar er meydanlarına.” Böyle dedi Ferhan Şensoy sahnede binlerce kere, Kazancı Yokuşu’nu konu alırken.

Anadolu Yakası’na geçince Üsküdar’da soluğu almak gerek. Adını bir Bektaşi şeyhi olan İnadiye Baba’dan alan İnadiye Yokuşu Arnavut kaldırımlı, dik bir yokuş. Bir tarafta tarihi bir mezarlık, hamamı, türbesi, cumbalı evleri ile tarihin tozlu sayfalarında gezinir gibi hissedersiniz kendinizi.

Çukurcuma deyince akla antikacılar geliyor. Mahallenin sevilen simalarından Faik Baba’nın anısına Çukurcuma’nın dik yokuşuna Faik Baba Yokuşu deniyor. Eskiye dair ne varsa sevenlerdenseniz bu yokuş tam da size göre. Yol boyu göreceğiniz her dükkânın içine girebilir, yeniden eskiyi keşfedebilirsiniz. İtalyan tarzı yüksek taş binaları ile bu sokağın her köşesi ayrı bir hikâyedir.