Haber fotoğrafı: Savaş sırasında birçok şato gezen Mona Lisa’nın Louvre müzesine dönüşü, Pierre Jahan, 1945

Arkeolog Halid Esad, hayatını antik kent Palmira’ya adamıştı. İŞİD yaklaşırken akrabaları kurtarabildikleri tarihî eserlerle kaçmış, Esad ise “Ben Palmiralıyım, beni öldürseler de burada kalacağım” demişti. 2015’te hazinelerin yerini söylemediği için İŞİD militanlarınca öldürüldü. Esad’ın ödediği bedel en ağırıydı…


Arkeolog Halid Esad

1941 Nisan’ında Almanlar Atina’yı işgal etti, ancak Arkeoloji Müzesine geldiklerinde yağmalayacak bir şey bulamadılar çünkü personel, heykelleri müzenin bodrumuna gömmüştü. Atina 1944’te kurtulunca eserler tekrar gün yüzüne çıkarıldı. Savaşın en karanlık zamanlarında bile tarihî eserlerin korunması adına gösterilen tüm bu çabalar, kültürel mirasın gelecek nesillere kalmasını sağladı.

Kültürel varlıkların halka mal olması meselesi Napolyon’un seferleriyle başlamış. Avrupa’da kurulan etnografya müzeleri büyük ilgi çekmiş. Ulus bilincinin yaygınlaştığı 19. yüzyılda kolonilerden çalınıp Avrupa’ya taşınan eserler ve savaş ganimetleri bir “miras bilinci”nin oluşmasına katkıda bulunmuş. Öte yandan düşmanın kültürel varlıklarını yok etme veya ele geçirme, karşı tarafı çökertmenin yolu haline gelmiş, çünkü nasıl insansız bir kültür mümkün değilse kültürsüz bir toplum da mümkün değil…

2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği 27 milyon, Avrupa yaklaşık 60 milyon insanını kaybetti. Bu büyük trajedi yaşanırken, birileri sanat eserlerini korumak için seferber olmuştu. Büyük bir maddi servet söz konusuydu ve tarihten bugüne taşınan devasa bir kültür hazinesi… Bu yazıda biraz Rusya, biraz Avrupa’ya bakacağız; başka bir cephede kültür ve sanat için mücadele eden insanlardan, binlerce kilometre yol kat eden eserlerden bahsedeceğiz.

SSCB
22 Haziran 1941’de Almanya’nın Sovyetler Birliğini işgalinden 10 gün sonra, Moskova’daki Tretyakov Galerisi ve Puşkin Müzesi personeli, koleksiyonlarındaki değerli eşyaların çoğunu paketlemişti. Alexander Ivanov imzalı İsa’nın İnsanlara Görünmesi resmi o kadar büyüktü ki, ancak iki açık vagona yerleştirilebildi. Sandık ve tuvalleri galeriden istasyona taşıyanlar, öğrenciler ve Kızıl Ordu askerleriydi. Bir temmuz gecesi, 17 vagonlu bir tren değerli yüküyle gizlice Novosibirsk’e hareket etti. Müzelerinin tahliyesi bir yıl sürdü.

Hermitage Müzesi, 1942

Kızıl Meydan’daki Tarih Müzesi, Kremlin gibi düşman hedefindeydi. Puşkin’in altın hokkasından Korkunç İvan’ın pelerinine ve Büyük Catherine’in tören elbisesine kadar çeşitli parçaların acilen kaçırılması gerekiyordu. Temmuz 1941’de, 900’den fazla sandık, Volga Nehri üzerinden mavnayla Khvalynsk’a taşındı. Yine de müze, savaş yıllarında açık kaldı. Personel, ziyaretçiler için en değerli eserlerden bazılarının kopyalarını yapmıştı. Orijinaller 1944’te müzeye geri dönebildi.


Eserlere kavuşan personel

Bombalardan korunmak için Kremlin’in altın kubbeleri koyu bir renge boyanmış, Çar Çanı kalaslarla kapatılmıştı. Kremlin Müzesi, Nisan 1945’te savaş bitmeden yeniden açıldığında ilk ziyaretçiler, eserlerin tahliyesine yardım eden ve daha sonra geri getiren Kremlin garnizonunun askerleriydi.

872 gün süren Petersburg Kuşatması başlamadan önce müze personeli ve gönüllüler, eserleri paketlemek için Hermitage’da çalışmaya başlamışlardı. Urallardaki Sverdlovsk’a yaklaşık bir milyon değerli eşya götürüldü. Ancak, 8 Eylül 1941’de kuşatma başlayınca nakliyat durdu. Eşyalar bodrum ve zemin katlara saklandı. Personel, binayı ve kalan hazineleri korumak için hayatlarını riske atarak aileleriyle birlikte bodrum katlarında yaşamaya başladı. Gece gündüz bombalar yüzünden çıkan yangınları söndürüyorlardı. Salonlardaki boş çerçeveler arasında yürürken, çatırdayan cam parçalarının sesi kırağı kaplı duvarlarda yankılanıyordu. Bununla birlikte, kuşatma sırasında bile, Hermitage’da turlar ve şiir akşamları düzenlendi. Kaçırılan eserlerden sadece biri kayboldu: Anthony van Dyck’in hâlâ bulunamayan St. Sebastian resmi.

Petersburg’daki Rus Müzesinde, tahliye için hazırlanması gereken tablo sayısı 7.500’ün üzerindeydi. 20 ila 60 metrekare arasında değişen devasa tuvallerin çerçevelerden çıkarılması, kırıştırmadan ve boya katmanlarına zarar vermeden özel şaftlara dikkatlice yuvarlanması gerekiyordu. Carlo Rastrelli’nin Anna Ioannovna heykelini ikinci kattan indirmek bile sorundu. Heykel aks yağı ile sıvanıp katranlı kâğıda sarıldı ve bahçeye gömüldü; işaretlemek için, üzerine çiçek dikildi.

Carlo Rastrelli’nin Anna Ioannovna heykeli

Peterhof Sarayından yaklaşık 14.000 eser, Petersburg’dan Novosibirsk’e ve Sarapul’a gönderildi. Savaş bittiğinde Rus Versay’ı olarak adlandırılan Büyük Sarayın çeşmeleri yıkılmış, ağaçları yanmış, 16.000’den fazla değerli sanat eser yok edilmişti.

Avrupa
Birçok Avrupa ülkesi, değerli eşyalarını ABD, Avustralya veya tarafsız kalan İsviçre’ye gönderdi. Fransa, Belçika ve Almanya’da müzeciler, 1. Dünya Savaşı’ndan dolayı deneyimliydi. O zaman da Louvre personeli, eserleri gizli tünellere taşımış, bazıları Fransa’da güvenli evlere gönderilmiş, depoları kontrol etmek için özel bir muhafız gücü kurulmuştu. Müttefiklerin 1918’deki zaferinden sonra eserlerin hemen hemen tamamı Louvre’a geri geldi, sadece birkaçı Almanların eline geçti.

1939’da 2. Dünya Savaşı patlak verdiğinde, birçok devlet ulusal hazinelerini yağmadan korumak için organize olmuştu. 1930’lar boyunca güçlenen Nazi Almanyası, özellikle Mısır ve Orta Doğu’da değerli eserleri ele geçirmek için uzmanlar ve ajanlar görevlendirmişti. Avrupa’da savaş çıktığında, Nazilerin komşu ülkelere yönelik işgal planları içinde ulusal hazinelerin Almanya’ya taşınması da vardı. Yağmalanan eserlerin kataloglanması için bir sistem kuruldu; ironik bir şekilde, Almanya’nın yenilgisinden sonra, bu titiz envanter sistemi, çok işe yaradı.

Tuileries bahçesinde bombardımandan korunan eserler. Robert Doisneau, Paris, 1940

Fransa’da müze personeli, işgal başlamadan Louvre’u boşaltmıştı. Müzenin en değerli parçaları, Fransız Direnişçileri tarafından ülkenin çeşitli yerlerinde saklandı. Naziler yağmalamak için müzeye girdiğinde, galeriler büyük ölçüde boştu.

Winston Churchill 1940’ta, “Adadan tek bir resim çıkmayacak” demişti. İngilizler müzelerdeki eserleri yer altı depolarına, Galler’deki bir kayrak madenine, Kuzey İngiltere ve İskoçya’daki güvenli evlere nakletmişti. Manod madenine halk göz kulak oldu. Uzmanlar madendeki havanın, eserleri koruyucu etkisini gözlemleyince, savaşın ardından yenilenen müzelere klima takılmaya başlandı.

ABD askerleri, Nazilerin Berlin’de bir tuz madenine altın ve mücevherlerle birlikte sakladıkları Edouard Manet’ye ait Kış Bahçesi tablosunu inceliyor

Kayıpların peşinde
Naziler, işgal ettikleri ülkelerin hazinelerini yağmalamakla kalmamış, Avrupalı Yahudilerin sahip oldukları eserlere de el koymuştu. Büyük Hırsızlık olarak bilinen Holokost yağması, Alman yetkililer tarafından “özensiz” bir şekilde kataloglandı. Özel koleksiyonlar müzeler tarafından özellikle kataloglanmadı. Bu nedenle, Holokost sırasında izi kaybedilen eserlerin miktarı ölçülemedi.

Büyük Hırsızlık 1946’da Nürnberg Yargılamalarında ele alındı. Kişisel ve kültürel mülkün çalınması savaş suçları arasına eklendi. Sahipleri hayatta olmadığından, eserler ya çalındığı ülkeye iade edildi ya da mezatlarda satıldı.


ABD askerleri, Nazilerin Berlin’de bir tuz madenine altın ve mücevherlerle birlikte sakladıkları Edouard Manet’ye ait Kış Bahçesi tablosunu inceliyor

Takip halen sürüyor, geçtiğimiz ağustos ayında çıkan bir habere göre, Nazi döneminde yağmalanan Ressam Carl Blechen’in Amalfi Yakınlarındaki Değirmenler Vadisi tablosu, Edgar Moor’un varislerine iade edildi. Tablo Almanya Federal Sanat İdaresinin sahiplerine teslim ettiği 69. eser. Linz Özel Komisyonu tarafından 1944 yılında “satın alınan” tablo, şehrin Nazi kültür başkentine dönüştürülme projesi kapsamında, Fürhermuseum’a gönderilecekti.

Zor zamanlar geçip sular durulduğunda normal hayata dönmenin yollarından biri, sanatın diri tuttuğu süreklilik duygusuna ve ortak bir miras yaratmanın onuruna sığınmak... Sahip olmadıkları hazineleri bin bir emekle koruyup sonraki nesillere emanet edenleri de unutmamalı...

II. Dünya Savaşı’na girmeyen Türkiye’de, olası savaş durumuna karşı bazı önlemler alınmıştı, kültür varlıklarının korunması da bunlar arasındaydı. Anadolu’da daha güvende olabileceği düşünülen taşınabilir eserler, Niğde’deki camilere götürüldü; o camiler yaklaşık 4 yıl kapalı kaldı.


İstanbul Arkeoloji Müzesinde korunan lahitler

İstanbul Arkeoloji Müzesinde, nakledilemeyen lahitlerin çevresine karkas kurulmuş, içine ve etrafına kum torbaları yerleştirilmişti. Üst katlarda heykellerin, vitrinlerin devrilme riskine karşı zemin yaklaşık 15 cm kum ile kaplanmış, vitrin ve pencere camları çift yönlü olarak bantlanmıştı.

Kaynaklar:
https://www-bbc-com.translate.goog/culture/article/20180413-the-art-hidden-from-nazi-bombs?_x_tr_sl=en&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=tr&_x_tr_pto=sc&_x_tr_hist=true
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55982456
https://artigercek.com/kultur-sanat/naziler-yagmalamisti-blechenin-tablosu-yahudi-mirascilarina-iade-edildi-315863h
https://www.russiaislove.com/arts/332272-museum-evacuation-world-war-ii
https://korumaakademisi.com.tr/2dunya-savasindan-tarihi-eserlerimiz/
https://www.encyclopedia.com/politics/encyclopedias-almanacs-transcripts-and-maps/archeology-and-artifacts-protection-during-war
https://ehne.fr/en/encyclopedia/themes/wars-and-memories/objects-and-material-aspects-war/cultural-heritage-a-central-issue-in-european-wars-during-modern-period