Bir zamanlar Eurovision heyecanı vardı… 50 yıl önce 1974 yılında yapılmış olan yarışmayı çok net hatırlıyorum. Dünya o yıl ABBA’yı tanımıştı. İsveçli grup, 1815 yılındaki Waterloo Savaşı’nın kaderi değiştirici yönünü sözleriyle vurgulayan bir şarkıyla 1974 yılındaki yarışmayı kazanmıştı.

Ben o yıl 16 yaşında -etrafımdaki herkes gibi- kendisini “müzik otoritesi” sanan bir delikanlıydım. Eurovision gibi popüler kültür ürünü bir yarışmada ortaya çıkan bir grubun ya da parçanın “gerçek müzik” olamayacağına, kısa bir dönem içerisinde gündemden düşeceğine yönelik önyargılarım vardı. (Galiba insanın vücudunda tutuculuğu, önyargıları ve ötekileştirme benzeri tepkileri tetikleyen bir organ ya da parazit var. Allahtan ömrüm boyunca o yanımla hep mücadele ettim ama o başka bir öykü...) Oysa, bugün itibariyle ABBA ve kült olmuş şarkıları 50 yıldır hayatımızdalar. O parçalar yeteri kadar iyi olmasalardı pop müziğin altın yılları olan 70’li yıllarda, İsveç gibi Avrupa’nın müzik dünyasının varoşlarında olan bir ülkede doğup da bugüne erişemezlerdi.

ABBA, o yarışmadan iki yıl önce kurulmuştu
Grup üyeleri ilk adlarının baş harflerinden yarattıkları ABBA* ismini seçtiklerinde ülkelerindeki aynı isimli bir balık konservesi üreticisi şirketinden izin almak zorunda kalmışlardı. Şirket yöneticileri onlara o zaman, “Bizi utandırmadığınız sürece ismimizi kullanabilirsiniz” demişlerdi. Sanırım sonraki yıllarda isimleri yüzünden satışları patlamıştır.

Grubun üyelerinin her biri ayrı ayrı, daha o yıllarda müzisyen olarak ülkelerinde tanınıyor ve izleniyorlardı. Agnetha Fältskog ve Björn Ulvaeus 1971 yılında evlenmişlerdi. Anni-Frid Lyngstad ile Benny Andersson da beraber yaşıyorlardı. Üstelik her iki çift de yakın dosttular ve bir araya geldiklerinde, birleşip bir grup kurup bütün dünyada tanınacak kadar başarılı olabileceklerini düşünmüşlerdi. Bunun için de gece gündüz ölesiye çalışmak dahil, gereken her şeyi yapmaya hazırdılar. Zaten Eurovision’dan sonra yağmur gibi şarkılar çıkardılar ve hepsi de pek çok ülkede listelere girdi, ancak 1976 yılında plak haline getirilen Fernando dünyadaki bütün müzik başkentlerinde liste başı oldu. Çiftler şarkıyı her zaman gittikleri bir Meksika barında birlikte yazmışlardı. Kendilerine bir isim gerektiğinde de garsona ismini sormuşlar ve şarkıya çok yakışan “Fernando” ismini kahkahalar atarak seçmişlerdi.

Ama galiba o kahkahalar sürdürülemedi. O şarkıdan sonra 45 yıl boyunca, müzikseverlerin çok fazla dikkat etmediği ama ABBA tarihçilerinin gözlerinden kaçırmadıkları bir başka gelişme yaşandı. Fernando’dan sonra hit olan bütün şarkıların sözlerinde, ABBA üyelerinin olağanüstü çalışmayla geçen ömürlerinde hissettikleri yıpranmanın ve çiftlerin ilişkilerindeki aşınmanın ipuçları görülmeye başlanmıştı.

 

------------



İşte bu yazıda sizlere ABBA şarkılarının bu tür anlamlı sözlerinden bazılarını göstermeye çalışacağım. Bana göre, o sözlerde çok yorucu geçen 50 yıllık bir öykünün ipuçları var. Örneğin 2021 yılında birlikte yazdıkları son şarkıları olan I still have faith in you parçasında şu cümle var;
“And we know that we need one another / Like fighters in a ring”
(Biliyoruz ki, birbirimize bir ringde dövüşenler kadar ihtiyacımız var)
Dövüşçüler ne için ringe çıkarlar? Ne için birbirlerini hırpalarlar? Bu soruların iki yanıtı vardır: “Şöhret” ve tabi ki “Para” için.

1977 yılının başında çıkardıkları Money, money, money isimli parçalarıyla ABBA artık uluslararası şöhret olmuş bir gruptu. Ve para konusuna gelince de 1978 yılında İsveç ekonomisindeki Gayrı Safi Milli Hasıla’nın %1’i ABBA tarafından ülkeye kazandırılıyordu. Grup üyeleri haliyle çok zengin olmuşlardı bile.
Ama ne pahasına? Şarkının sözlerinde şöyle bir paragraf var;
“Para, para, para
Her zaman ışıldatır
Zenginin dünyasını…”
Evet, ama Türkçede “Her ışıldayan altın değildir” gibi bir söz de var.

Grup, aynı yıl Chiquitita ile başarılarının tesadüfi olmadığını vurguladılar. Şarkının müziği ve sözleri yeterince hüzünlüydü. Ama bir dize var ki sanki özellikle söylenmişti;
“Küçük kızım, acı çekmeye vaktin yok, (olmayacak)
Sen ve ben ağlıyoruz ama sen bir kez daha dans edeceksin…”

Gelen başarı ve şöhret sonucu ne ABBA ne de kendi özel yaşamları artık o iki sevimli, cana yakın İsveçli çifte ait değildi. Neredeyse milyonlarca kişi onların ellerine bakıyordu. Grup üyeleri bu şarkıdan kazanmış oldukları milyonlarca doların yarısını UNICEF’e bağışladılar. ABBA artık bir endüstri deviydi ve aynı şekilde kalabilmesi için çok büyük bedel ödenmesi gerekiyordu. Ve sonunda 1979 ve 1980’de bir yıl içinde her iki çift de sırayla birbirlerinden ayrıldılar ama ABBA’yı da sürdüreceklerini ilan ettiler. Yani Broadway’de söylendiği şekliyle “The show must go on” dediler.

Ayrılıklardan sonra yeni bir hit parça listelere girdi; I have a dream.
“Bir hayalim ve söylenecek bir şarkım var;
Her şeyle baş edebilmem için bana yardım ediyorlar...
Benim için doğru zamanın geldiğini anladığımda
Geçebileceğim dereyi.”

Agnetha ve Björn ayrıldıktan yalnızca bir hafta sonra Björn yeni kız arkadaşıyla yaşamaya başlamıştı. Agnetha psikolojik destek almak zorunda kaldığını gizlemedi. Hemen bir yıl sonra da efsanevi bir şarkıyı birlikte yazdılar; The winner takes it all.

Şarkının sözlerini Björn içkili olduğu bir gece yazdığını söyledi. Agnetha sadece tek bir cümle eklemişti o sözlere. Şarkıyı söylerken boğazına düğümlenen tek bir cümle;
“Söyle bana, o da benim öptüğüm gibi mi öpüyor seni?”

 

-----------------

 


Aslında şarkılarda o kadar çok çarpıcı dize var ki şaşarsınız.

Ama size son olarak 1981 tarihli bir ABBA şarkısından daha bahsedeceğim. Şarkının ismi; Slipping Through My Fingers (Parmaklarımın arasından kayıp gidiyor). İşiyle çok meşgul bir annenin, o tadına varamadan büyüyen çocuğu için hayıflanmasını haykıran bir şarkı bu.

Bakın şu hüzün dolu dizelere;
“Büyümeye devam ediyor
Zaman sürekli parmaklarımın arasından kayıp gidiyor
Gözlerimizde uyku, o ve ben kahvaltı masasındayız
Zar zor uyandım, değerli zamanın geçmesine izin verdim
Sonra o gittiğinde, o tuhaf melankolik hisleyim
Ve inkâr edemeyeceğim bir suçluluk duygusu
Ne oldu planlanan harika maceralara?
Götürmeyi planladığım yerlere
Bunların bir kısmını yaptık ama çoğunu yapamadık
Ve neden?”

 

-----------------

 

Benim yaşımdakiler, onları öyle gözümüzün önüne getiremezsek bile, ABBA’nın üyeleri artık 80’li yaşlarındalar. Kadınlar halen çok güzel. Bu sevimli iki çift ömürleri boyunca hepimizin yaşamlarına dokundular. Dağarcığımızda her bir şarkılarının anımsattığı en az bir anı var. Ama o şarkıları yazarken de söylerken de yeteri kadar mutlu olmadıklarını bugün sezmek insanın içini acıtıyor. Uğruna bir ömür harcanan şöhret ve para ne yazık ki -mutluluğu- doyasıya yaşamalarına engel olmuş. Ama muhtemelen onlara sorarsanız, size bu yolculuğun hemen başlarında söylemiş oldukları Fernando şarkısının sözleriyle yanıt vereceklerdir;
“Bir gün kaybetmiş hissedebileceğimizi o günlerde hiç düşünmemiş olsak da pişmanlık yok.
Fernando dostum, eğer aynısını tekrar yapmak zorunda kalsaydım yine yapardım.”

* Agnetha Fältskog, Björn Ulvaeus, Benny Andersson, Anni-Frid Lyngstad