Geçtiğimiz aylarda Barcelona’ya gittik. Benim ilk gidişimdi ve şehri çok beğendim. Hem çok düzenli hem de kozmopolitliğin ve hareketin getirdiği bir karmaşa var. Kaldığımız otel oldukça merkezi idi o yüzden hemen her yere yürüyerek gidebildik. Şehir zaten düz ayak bir konuma sahip. Sadece Miro Müzesine giderken orta ayar bir tepe çıktık ki, oraya da teleferikle gidebilirsiniz. Müze demişken ilk akla gelenler Picasso Müzesi, Miro Müzesi, Gaudi ile ilgili bir sürü yapı ve sergi, muhteşem Sagrada Familia ve şehrin bir saat dışındaki Salvador Dali Müzesi. Maalesef Salvador Dali Müzesine gitme fırsatımız olmadı, artık bir sonraki sefere.
Oldukça zengin bir restoran seçeneği
Ancak yemek için bolca vakit ayırabildik. Eğer giderseniz sizin de ayırmanızı tavsiye ederim çünkü oldukça zengin bir restoran seçeneği mevcut. Bol sayıda Michelin yıldızlı yerler var. Biz bir akşam tek yıldızlı Hisop’da yer ayırttık. Yemek tabii ki güzeldi ama maalesef tavsiye edeceğim bir yer değil. Ben Michelin yıldızından daha fazla beklerim. Sunum bana yeterince rafine gelmedi, ortam David Cronenberg filmlerini andırdı. Neyse diğer yediklerimize gelelim. Tabii ki bol bol tapas yedik. Tapas her yerel restoranda olan bir şey ancak bazı mekânlar özellikle bunda uzmanlaşıyor. Keyifli bir seçenek için tavsiye edeceğim yer Quimet y Quimet. Şehrin eski bölümünde basit, ayakta yediğin çok popüler bir tapas barı. Keyifli bir tapas seçeneği var ve içki alternatifleri de oldukça fazla.
İçkiler…
Benim Barcelona’da tercih ettiğim içkiler sırasıyla şaraplar, cavalar ve portlar oldu. Tapas ile bence en uygu seçim şarap veya cava. Cava yöresel köpüklü şarap. Ancak içtiğim köpüklü şaraplar arasında şampanyaya ya en yakın olanı diyebilirim. Bunun nedeni şampanya gibi geleneksek yöntemle şişede fermantasyon ile köpüklendirilmesi. Tek fark üzümler Champagne bölgesinden gelmiyor ve haliyle İspanya’da üretiliyor. Tapaslara geri dönecek olursak, bir başka mekân Taller de Tapas daha restoran konseptinde. Masaya garson geliyor, iskemleye oturuyorsunuz, mönü var vs. Ayrıca bölgesel ana yemekler de var. Tapas barı kargaşası istemiyorum derseniz burayı tavsiye ederim.
Bir başka güzel mekân El Nacional. Ana caddelerden birinin üzerinde alternatif mutfaklar sunan bir yemek mekânı. Çok maceracı değilseniz ama güzel ve garanti bir yemek arıyorsanız tavsiye ederim. Ancak gerçekten Barcelona’nın yemeklerini tatmak istiyorum diyorsanız gidilecek mekân La Boqueria pazar yeri. Burası da şehrin merkezinde. Harika bir pazar yeri ve restoran cenneti. Her öğlen orada yedik. Zaten öyle bir seçenek varken başka bir yere gitmek aklımıza gelmedi. Pazar yeri olduğu için çok geçe bırakmayın derim, saat 20:30’da kapanıyor. Bana bizim Beyoğlu balık pazarımızı hatırlattı. Tabii ki çeşit ve ebat olarak kıyaslanamaz ama benim çocukluğumda bile balık pazarı deniz ürünleri, şarküterileri, fırınları ve manavları ile şehrin göbeğinde harika bir pazardı. Daha ilginci, işletmeciler Barcelona’dakilerden pek farklı değillerdi. Mimari zaten aynı.
La Boqueria pazar yeri
Barcelona yemek için çok keyifli. Makul fiyatlara harika ürünler yeme imkânı var, ancak bir mutfak olarak baktığımda beni çok etkilemedi. Tapas ve paella en öne çıkan yemekler, ancak hiçbiri bence bir meze alternatifi değil. Hazırda ne varsa onunla yapılan atıştırmalıklar. Bu, harika bir ançüez de olabilir veya standart bir zeytin. Paella’ya gelince, bu da çok lezzetli olabilir ancak benim için başarısız bir pilav. Deniz mahsulleri alternatifleri ve yemeklerine söyleyecek sözüm yok. Yani özetleyecek olursam çok lezzetli ama çok rafine bir yemek yemiyorsunuz. Michelin yıldızlı restoranlara giderseniz durum farklı olabilir. Barcelona ne de olsa El Bulli’nin doğduğu yer. Ama bence bu restoranlar geleneksel yemeklerden çok uzaklar.