Haber fotoğrafı: Muazzez İlmiye Çığ (20 Haziran 1914 – 17 Kasım 2024)

“Gerçek bir yaşam sevinci pınarı” olarak nitelendirebildiğim sevgili MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ’ı 110 yaşında yitirdik. O’na veda ederken… 2012 yılında, fotoğraf sanatçısı Teri Erbeş ve arkeolog yeğenim Türkan Almazlinos’tan oluşan DERGİ ekibiyle Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ ile gerçekleştirdiğimiz sohbetten alıntılarla bir çavlan, bir şelale, bir bilgi çağlayanını anmak istiyorum…


Suzan Nana Tarablus, Türkan Almazlinos, Muazzez İlmiye Çığ, 2012 (Fotoğraf: Teri Erbeş) 

‘Sümerolog’ olma kararını nasıl aldınız? Çünkü 1930’lu yıllarda bir kadının böyle bir eğitimden geçmesi başlı başına bir başarı şüphesiz…
O zaman ne Sümer’den haberimiz var ne de arkeolojiden haberimiz var !.. Tesadüf oldu her şey… Ben ilkokul öğretmeniydim. Ankara’da, ilk defa, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açılıyor. O zaman öğretmen olanlara, yüksek okula yani üniversiteye gitmek imkânsızdı –üniversite, meslek okulu sayıldığı için. Ankara’da öğretmenler rica etmişler, “Bizi bir defaya mahsus olmak üzere alın,” diye… O zaman üniversite kapıları öğretmenlere açıldı... Ben de bundan yararlandım. Biz iki arkadaş Eskişehir’de öğretmendik. Biraz da geç gittik, fakülte açılmıştı. Ben Fransızcayı istemiştim, ama oraları dolmuştu. Fakülteler açılalı bir buçuk ay olmuştu… Dediler ki, yalnız hocası yeni gelen “Hititoloji, Sümeroloji, Arkeoloji alacaksınız.” Biz de “peki” dedik… Ne olduğunu bilmiyorduk. Ders olsun da oraya girelim de…

Ama herhalde tutkulu bir kadındınız ki, başladığınız şeyi böylesine büyük bir tutku ile bunca sene sürdürdünüz…
Eh işte… Bir kere işin içine girdikten sonra çıkmak zor tabi… Hatta ikinci sene ben Almanya’ya gitmeye kalktım – Almanca almak istedim. Babam razı olmadı, fakültemden ayrılmama izin vermedi. İsabet olmuş, diyorum! Allah razı olsun diyorum!..


Atatürk’ün emri ile kurulmuş olan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Hititoloji Bölümü’ne 1936 yılında kaydoldu.


1930’lu yıllarda Nazi Almanya’sından Türkiye’ye iltica eden Prof. Dr. Hans Gustav Guterbock (Ankara Üniversitesi Hitit Dili ve Kültürü) ile Prof. Dr. Benno Landsberger (Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü) sizin dünya çapında bir Sümerolog olmanızın ilk tuğlaları mıydılar?
Tabii ki onlardı! Guterbock 1936’nın başlarında Ankara’ya geldi. Onlar benim hocalarımdı. Guterbock’la olsun, Landsberger ile olsun, onlar ölünceye kadar her zaman mektuplaştık.



Onlar bir şekilde Türkiye’nin bugünkü biliminin asıl temel taşları mıydılar?
Evet, çok büyük temel taşlarıydı! Ben her zaman söylerim… Onlar sayesinde Türkiye’nin bilim çağı açıldı. Yalnız bizim sahada değil, diğer birçok disiplinden, Nazi Almanya’sından Türkiye’ye iltica eden hocalar getiriyorlar çoğunlukla, Türkiye’ye. Kürsüler kuruyorlar.

Evrenin sırrı var mı? Nedir?
Var herhalde, daha çözemedik…

Hala cevabını bulamadığınız sorular var mı?
Fazla şey sormağa çalışmıyorum, vaktim yok benim… Elimde o kadar iş var ki, başka şeylerin peşine düşmüyorum.

Bu derece büyük bir evrende sadece dünyada yaşam olduğuna inanmak zor değil mi?
Hakikaten buna inanmak zor. Muhakkak bir yerlerde bir şeyler vardır. Ben bunların üzerinde hiç durmadım, neden? Çünkü günün her dakikası, dünyanın her yerinden, uzay adım adım takip ediliyor. Ölen yıldızları, doğan yıldızları takip ediyorlar; onlar ne söyleyecek ona bakarım. Kendime göre bir şey uydurmama lüzum yok! Kendimden hayal yapıp da kurmuyorum.

İnanmak bilinç işi… Neden farklı inançlar farklı coğrafyalarda yoğunlaştı?
İnsanlar kendilerine göre bir şey uyduruyorlar.

Bu inanç mı oluyor?
O inanç oluyor tabii! Çünkü gün doğuyor. Güneş çıkıyor? Gün batıyor. Ay çıkıyor. Bunların başı ve sonu nedir? Neden oluyor bunlar? Bunları insanlar yapmadığına göre, şu hâlde, insanların bilmediği bir yaratıcı var ve yapıyor. Bu yaratıcıya herkes kendine göre bir şekil veriyor. Mesela Sümerlerde insan şeklinde yapıyor, Tanrı’yı… Ama eski Türklerinki en güzeli: Onlar gökyüzünde bir güçten söz ediyorlar- (Tanrı’nın) herkesin üzerinde bir kodu var. O Tanrı’nın istediği tek bir şey var: Sevgi !.. Her şeyi seveceksin… Eğer Tanrı kodundan ayrılırsanız, “Sevgi yoksa! O zaman başının çaresine bak,” diyor!.. Tanrı’da ceza yok! Öbür dünya yok! Sadece sevgi var. Bu yüzden Türkler ayırımcılık yapmıyor ve herkesle dost olmak istiyor… Amerika’da, Avrupa’da olmayan, Türk misafirperverliği buradan geliyor.

Tanrı neye benzer? Erkek mi? Dişi mi?
Bütün dinler erkek diye kabul ediyor.

Sümerlerde de öyle mi?
Sümer’de erkek tanrılar da var, dişi tanrılar da! Ama eski Türklerde Tanrı sadece “bir güç.” Tabii ki, dinlerde tanrının dişi veya erkek olması, anaerkil toplumlarda veya ataerkil toplumlarda kendini gösteriyor. İnanna’nın aşkı… Kral Süleyman’ın sayısız aşkları… Ve benzerleri… İnanna’nın ve Süleyman’ın aşkları dinsel. Orada iki Tanrı’nın birleşmesi var… Tabiat ile din iç içe bir şekilde – bereket kültü.

Sümer’den beri bereketi kadın mı temsil ediyor?
Hayır, kadın ile erkek birlikte. Aşk Tanrıçası ile Çoban Tanrısı beraber…

Yaş ilerledikçe sizi en çok ne şaşırttı?
Vallahi şaşırtmayan şey mi var? Cep telefonları… Televizyon bile şaşırtıyor insanları… Yeni teknolojiler… Şaşırtmaz mı insanı! Her şey! O kadar inanamadığın şey oluyor ki… Telefon, radyo… uçaklar… muazzam. Baksanıza insansız uçaklar gönderdiler. Kim bilir daha neler olacak? Artık insanları harp yapmadan öldürüyorlar – GDO’larla!

Mutluluk nedir?
Herkesin kendine göre… Yaşadığınız anları bir sevinçle doldurabiliyorsanız, mutlusunuz. Bazısına dünyayı eline ver, mutlu olmaz; bazısına da bir parça ekmek ver, mutlu olur!

Muazzez İlmiye Çığ
Muazzez İlmiye’nin ailesi köken olarak Hazaryalı, Kırım göçmenlerinden olup, babası Kırım’dan Amasya, Merzifon’a, annesi ise Kırım’dan Bursa’ya göçmüş. Ailesi İzmir’de yaşamaktayken, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgalinin ardından daha güvenli bir yer olan Çorum’a yerleşti. Soyadı Kanunu’nda “İtil” soyadını alırken babası şöyle söylermiş: “Ailede her zaman ‘İdil Şarkıları’ söylenirdi. Soyadımız İdil’di, sonra İtil yapıvermişler.”
İlkokula Çorum’da başladı. Daha sonra ailece Bursa’ya taşındılar. Bursa’da özel bir okul olan Bizim Mektep’te Fransızca ve keman dersleri aldı. 1926’da sınavla Bursa Kız Muallim Mektebi’ne (Bursa Kız Öğretmen Okulu) girdi. 1931 yılında mezun oldu ve babasının da öğretmenlik yapmakta olduğu Eskişehir’e tayin oldu. Eskişehir’de öğretmenlik mesleğini dört buçuk yıl icra etti.
1940 yılında Kemal Çığ ile evlendi. Müzede çalıştığı 31 yıl boyunca meslektaşı Hatice Kızılay ve Dr. Fritz Rudolf Kraus ile birlikte müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı, 74.000 tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu, 3.000 tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımladı.
Emeklilikten sonra bir süre yurtdışında yaşayan Muazzez İlmiye Çığ, 1988’de Philadelphia’daki Asuroloji Kongresi’ne katıldı. Prof. Kramer’in “History Begins at Sumer” adlı kitabını Türkçeye çevirdi. Bu kitap 1990’da “Tarih Sümer’le Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı. Kitabın çok ilgi görmesi üzerine 1993’de çocuklara yönelik “Zaman Tüneliyle Sümerlere Yolculuk” da dâhil, Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtan 13 kitap yazdı.

Muazzez İlmiye Çığ: “Çam ağacı süslemek bir Türk adetidir.”
Çam ağacı süslemek bir Türk adetidir. Yeni Türk devletleriyle ilişkilerimiz bize yepyeni şeyler öğretiyor. Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar ulaşan bir ağaç düşünülüyor: Hayat ağacı! Sümerlerde de var. Gök Tanrı ucunda. Türklerde güneş kutsalsa da “tanrı” şeklinde düşünülmüyor. 22 Aralık’ta günler uzamağa başladığından güneş karanlığı yenmiş oluyor. Türkler bunu “Yeniden Doğuş Bayramı” olarak kutluyormuş. Sadece Türkmenistan’da akçamı eve getiriyorlar, akçamın altına da Tanrı’ya şükranlarını belirtecek hediyeler koyarlarmış. Dallarına da ertesi sene için dileklerini ifade eden adak şeklinde bez parçaları veya kurdeleler bağlarlarmış. O günlerde ailecek, özel yemekler pişirip, güzel giysiler içinde bayram ve şenlik yaparlarmış. Bu adet Türkler vasıtasıyla Avrupa’ya geçti. Konunun Noel ile ilgisi yok iken, İznik Konsili, pagan olarak addedilen bu geleneği “İsa’nın doğuşu” olarak kabul etmiş ve bu adet Hıristiyanlığa geçmiş oldu.