Bir yaşıma daha girdim deriz ya, akıl-sır ermez, olağanüstü bir şey gördüğümüzde, öğrendiğimizde; işte bunlarla doludur yaşam. Kimilerine şahit olmuşuzdur, kimilerini de özellikle medyanın her alana girdiği bu son yıllarda öğreniyoruz. Sizlerle hep paylaştık, Obruklar öyleydi, Fata Morgana öyle, arzın merkezine açılan kuyular keza… Buyurun size yine onlardan biri.
Centralia, bir yeraltı maden yangınıyla yok olan bir Pennsylvania kasabasının destanıdır, demiş Deryl B.Johnson kitabında. 1886’da kuruluyor kasaba ve kurulalıberi, üzerinden kara bulutlar eksilmiyor. Başından beri kademsiz olur ya bazı girişimler… Centralia da önce Molly Maguires belasına bulaştı.
Neydi peki bu Molly Maguires?
Bu, İrlandalı bir grubun kurmuş olduğu bir çeşit çeteydi. Yeraltı kömür madeni bölgesi olan Pennsylvania, Amerika’ya göç eden ancak Katolik oldukları için hor görülen İrlandalılar için bir tercih bölgesiydi. Baskıcı bir tarihe sahip İrlandalılar, Amerika’ya hür yaşamak için gelmişlerdi. Bu grubun bir araya geliş amacı her türlü baskıya karşı gelmek olunca, madende de her ne kadar işçiler için bizdeki ORKO misali ucuzluk mağazaları, lojmanlar vardıysa da, memleketlilerini koruma amaçlı, maden sahiplerinin her türlü sair şartlarına zaman zaman zorbalığa varan karşı çıkışları oluyordu.
Grup, zaman içinde patronlara tehdit mektupları göndermeye, yetmedi cinayetlere başlıyor. Maden sahiplerinin tuttuğu avukatlar bazı tespitlerde bulununca, haklı-haksız birçok işçi idam ediliyor, kasabanın rahibine de saldırı yapılınca adamın sabrı sınanıyor ve, “Bir gün bu kasaba, yeryüzünden silinecek” diye isyan ediyor. Yoksa lanetliyor mu?
Maden işçileri
Her şey ne güzel başlamıştı!
Kasaba, diğer maden kasabaları gibi başladı. 1800’lerin ortalarında birkaç maden açıldı ve kasaba 2700’ün üzerinde bir nüfusa ulaştı. Wikipedia’ya göre, Centralia’nın en yoğun döneminde 7 kilise, 5 otel, 27 bar, 2 tiyatro, 1 banka, 1 postane ve 14 bakkal dükkânı vardı. I. Dünya Savaşı’na girildiğinde Centralia’dan birçok genç madencinin orduya katılmasıyla üretim azaldı. 1929 Wall Street çöküşü ile Centralia’daki 5 maden de kapanınca, 1950 ve sonrasında Centralia nüfusu 1986 kişi kalmıştı.
Vee sonun başlangıcı
Kuzeydoğu Pennsylvania’daki Appalachian Dağları’na birçok kasaba sıkışmıştır. Bunlar küçük kasabalardır, ulaşımı zordur ve ana otoyollardan uzaktır. Zamanın daha yavaş aktığı kasabalar… Gitmek için bir nedeninizin olması gereken kasabalar… Kuruluşundan yaklaşık yüz yıl sonra, 27 Mayıs 1962 günü, Centralia gönüllü itfaiye şirketi, Odd Fellows Mezarlığı’nın yanındaki terk edilmiş bir maden ocağındaki kasaba çöplüğünü temizlemek üzere görevlendirilir. Çöplük, bürüyen otlarla birlikte daha önce de yapıldığı gibi ateşe veriliyor ancak bu kez, en olası iddiaya göre yangın tam olarak söndürülemiyor ve ateş bir yarıktan madene sızarak madenin aşağılara uzanan labirentlerini tutuşturuyor.
İşte o ateş, yıllarca yandı, yanıyor. Esasen dünyada görülmemiş bir şey değil benzer yer altı maden yangınları. Ancak Centralia’nın ayrıcalığı, sönmez oluşu!
Zemindeki çatlaklardan çıkan devasa duman sütunları, ölümcül karbon monoksit gazları yerel otoyolu çatlattı ve çökertti, ağaçlar beyazlaşıp taşlaştı, yangın kontrolsüzce ilerliyordu. Önceleri buharın yeryüzüne tahliyesi için araziye borular kondu. Bu arada kasabada her şey normal gibi görünüyordu. 1979’da benzin istasyonlarından birinin sahibi, benzin seviyesini ölçmek için yeraltı tanklarından birine bir yağ çubuğu soktuğunda, çubuk sıcak çıkınca hemen aşağı bir termometre indirildi, tanktaki benzinin sıcaklığı 77⁰C gösterince şok oldu. Ardından 1981’de bir çocuk, anneannesinin arka bahçesindeki 45 metrelik, içinden buhar dalgaları fışkıran bir çukura düşmekten son anda kurtarılınca, buharlar incelendi, ölümcül seviyede karbon monoksit çıkınca, eyalet nihayet müdahale etti. Müdahale etti de bu o kadar kolay bir şey değildi.
Todd Domboski, anneannesinin arka bahçesinde az daha içine düşeceği deliğe bakarken
1600 kişilik kalan nüfusun evleri, iş yerleri, hayatları burada kuruluydu. Tarihsel olarak nüfusun önemli bir azınlığı Ukrayna veya Rus kökenliydi; kasabada bir zamanlar hem bir Ukrayna Yunan Katolik kilisesi (1911’de inşa edilmiş, hala ayakta) hem de bir Rus Ortodoks kilisesi (1916’da inşa edilmiş, 1986’da yıkılmış) vardı. Büyük çekişmeler yaşandı. İnsanlar gitmek istemiyordu. 1992’de Pennsylvania valisi kasabadaki tüm mülkleri kamulaştırma kararı aldı. İnsanlar taşındıkça, terk edilmiş binalar yıkıldı, o eski kasabadan neredeyse hiçbir şey kalmadı. Yine de Centralia gerçek bir hayalet kasaba olamadı. Bugün sadece inatçı (hala oradalarsa) 8 sakin, evlerinin başında kaldı. Devlet, onlar gittikten hemen sonra evlerine el koyacak, ancak şimdilik bu sakinler, bir zamanlar bir kasabanın bulunduğu boşlukla çevrili ıssız bölgede yaşıyorlar. Sağlarındaki ve sollarındaki evler yıkıldığından, onlarınkiler sağlı sollu destek payandaları ile ayakta tutuluyor. Kasabada yollar hala duruyor, sokaklar hala kesişiyor ama boşlar. Mezarlığın yanındaki bir tepeden hasar açıkça görülüyor ve yarıklardan hala gazlar yükseliyor çünkü dipte yangın hala devam ediyor. 3.700 dönümlük bir alan, 90 mt ile 13 km arasında değişen derinliklerde yanmaya devam ediyor ve madendeki kömür kaynağından beslendiğinden, 250 yıl daha yanmaya devam edebilir, deniyor. Şimdi akıllara gelen soru: İtfaiye veya bilimin müdahale şansı yok mu? Hayır, deniyor. Dehlizler derin ve alana yayılmış durumda ve derinlerde ısılar çok yüksek. Mümkün olsa bile maliyetler korkunç.
Çatlayan yol
Centennial Vault (Yüz yıllık kasa - Zaman kapsülü)
1966’da Centralia’da yangının ilk başladığı zamanlar, kasaba sakinleri işin ciddiyetini pek kavrayamamışlar, yetkililerin er ya da geç müdahale edip söndüreceğine inanmışlardı; oysa ki hiçbir müdahale yapılamıyordu. Öte yandan kuruluşlarının yüzüncü yılı yaklaşıyordu ve gelecek nesillere kasabalarının kurucusu Alexander Rea’dan itibaren tarihinin, atalarının ter damlaları ile ıslattıkları kömürden yeni bir yaşamın nasıl yoktan yaratıldığının, harcanan ciddi emeklerin anısının canlı tutulması maksadı ile gaziler anıtının yakınına, 2016’da açılmak üzere (o tarihe kadar yangının söndürülmüş olacağına inanmışlardı demek ki) bir zaman kapsülü gömmüşlerdi. Nereden bilsinler ki, o kadar kısa sürede o denli baş döndürücü değişimler olacak ve açılış tarihine kadar şehirde adam kalmayacak? Bu durumda kapsül aynı zamanda yakın geçmişte yangın nedeni ile kasabayı terk edenlerin o tarihe kadar dönüp, acı-tatlı anılarını canlandırmalarına yardımcı olacaktı. İçine kasabanın tarihini ve madenci olarak çalışan işçi sınıfının geçmişini onurlandıracak eşyalar hibe edildi. Bir madenci lambası, birkaç parça kömür, bir İncil, zamanında satışta olan yerel hediyelik eşyalar ve bilgilendirici yazılı metinler…
Zaman kapsülü
Kapsülün tabanı, bugün buhar salan yarıkların yaklaşık 260 metre açığına gömüldü. Geçen onca zaman içinde kasaba sakinleri heyecanla açılışı beklemeye başlamıştı. Gel gör ki, beklenmedik bir dizi olay, zaman kapsülü’nün erken açılmasına yol açtı. Bölgeye gelen ziyaretçiler her fırsatta ortalıklarda buldukları anı niteliğinde ne varsa alıp götürür olmuşlardı. Yetmedi, 2014 yılı Mayıs’ında bir de kapsülü çıkarıp yürütme teşebbüsü yaşanınca, yangının da söneceği yok, zaman kapsülü’nün erken açılması gündeme geldi.
Zaman kapsülü’nün açılışı
Nihayet 2014’te, soğuk ve yağışlı bir 4 Ekim gününde açılışı planlandı. Yaklaşık 75 eski sakin ve aileleri yanında meraklılar, töreni izlemek için Wilburton’daki Lejyon salonunda toplandı.
Hamburgerler, sosisli sandviçler ve bira ikramdandı. Ancak herkesi şaşırtan, beklenmedik bir şey yaşandı, zaman kapsülü’nün kapağı açıldığında, içi 30 cm. yüksekliğinde su doluydu. Elbette ki bu suyun sebep olduğu korozyon hem madeni parçalarda pas yapmış hem de ne varsa kâğıt, dönemin Belediye başkanı George Winnick’e ait mektup ve onu barındıran parşömen kılıf gibi mesela, her şeyi yok etmişti. Ne yazık ki, malzemeler sadece zımbalanmış plastik torbalardaydı. Çoğunun içi küf bağlamıştı.
Zaman kapsülünün içindekiler
Bir madenci miğferi ile bir karbür lamba, madencilerce imzalanmış bir çift pantolon, madeni paralar hatta espri olsun diye içine atılan büyük beden bir kadın külotu bile nispeten iyi durumdaydı ve masalara serilip kurutuldu, temizlendi. “Külotu hibe eden Howard Benfield’i hatırlıyorum da,” diyordu Centralia Amerikan Lejyonu komutanı Ed Lawler, külot çıkarılırken “Bu külot eşimin olmalı” deyince, karısından ensesine bir de şaplak yemişti. Çıkan eşyalar, 50 yıl önce onları hibe edenlere iade edildi. Centralia yangını, filmlere, kitaplara konu oldu.
Tarihe nokta koyan olay
Centennial Vault’un açılışı, 1966 da başlayan yangının ardından, kasabanın tarihindeki son bölümünü de kapatmış oldu
Tuhaftır yaşam döngüsü. Bir teoriye göre enerjisi, yaşam döngüsü biten her şey ebediyen kaybolmaya mahkûmdur. Tanrılar grubu Annunaki’ler gibi, Göbeklitepe gibi, kayıp kıta Atlantis gibi… Bunlar devrini doldurmuş, işlevleri bitmiştir. Hatta Göbeklitepe belki de onun için üzeri toprakla örtülerek gömülmüştü? Buradan hareketle der misiniz Centralia da onlardan biri olsun? Canlandırılma çabalarının boş çıkması, yangının bir türlü sönmemesi, son bir hayata tutunma gayretleri olan zaman kapsülü’nün de hasar görmesi gibi nafile çabalarının altından aslında “salın yakamı gideyim” mesajı çıkmıyor mu? Ne dersiniz?
https://www.youtube.com/watch?v=Qj5LjacccJ0