Haber Fotoğrafı: Fil Yetimhanesi - Chiang Mai
Tayland seyahati deyince ilk akla gele şüphesiz Bangkok - Pattaya - Phuket üçlüsü oluyor. Ülke, gelirinin %20’sini turizmden sağlarken, kuzeyde kalan Chiang Mai ve Chiang Rai gibi şehirler biraz daha geri planda kalıyor. Gerçek gezgin olanlar ise deniz kum güneş beklentisinin dışına çıkıp Kuzey Tayland gezilerini seyahat planlarına dahil ediyorlar.
Chiang Mai
Gezilecek yerler açısında çok zengin olan Chiang Mai’de bir hafta bile kalsanız sıkılmazsınız, yapacak çok aktivite var. Ülkenin en önemli tapınaklarından sayılan birkaçı bu şehirde yer alıyor. Eğer Bangkok’tan buraya geldiyseniz yeterince çok tapınak gezmişsiniz demektir. Yine de en önemli bir iki tapınağı gezmeden şehirden ayrılmak mümkün değil. Fiyatlar Bangkok’a göre daha ucuz, trafikte zaman kaybı sıkıntısı yok ve en önemlisi nem oranı bir anda düştüğü için yapış yapış olma hissinden kurtulup rahat bir nefes alabiliyorsunuz.
Fil Yetimhanesi
En değişik ve en keyifli etkinliklerin başında Fil Yetimhanesi ziyareti geliyor. Fillerin çoğu sirklerde ya da vinç, forklift gibi görevlerde iş hayvanı olarak yaşadıktan sonra, bu parka gelmiş olanlar burada rehabilite edilmişler. Elephant Nature Park’a giriş yaptığınızda öncelikle tüm gün çalışırken giyeceğiniz kıyafetler dağıtılıyor, daha sonra verilen uzun bir brifing ile filler hakkında detaylı bilgilendirme yapılıyor. Brifing sonrası ise filler için yemek hazırlama süreci başlıyor.
Yemekler hazır olunca ziyaretçiler kendi elleri ile filleri besliyorlar ve oldukça keyifli olan bu süreçte fillerle sürekli temas ve iletişim halinde oluyorlar. Günde 1-2 ton yemek yiyen bu obur hayvanları beslemek hiç kolay değil. Gelen turistlerden alınan ücretler sayesinde tesisin giderleri karşılanıyor. Pandemi zamanında bu hayvanları beslemek ve ayakta durmak hiç kolay olmamış. Çalışanlar ormana giderek filler için yemek toplayıp sırtlarında taşımışlar.
Yemek faslı bittikten sonra sıra banyo yaptırmaya geliyor. Filler hemen göletin içine giriveriyorlar ve gönüllüler de ellerine bir maşrapa ve bir fırça alıp fillerin peşinden gölete dalıyor. Fillerin yıkanma işlemi bittiği sırada minik yavru bir fil kendisini yıkayanlara jest olarak hortumu ile su fışkırtıp onları yıkamaya başlıyor. Oldukça eğlenceli ve ıslak geçen banyo faslından sonra tüm gönüllüler kendilerini yıkayıp kurulamak için duşlara koşuyor. Neredeyse yarım gün süren bu çalışma sonunda artık gönüllülerin yemek zamanı. Bizim için hazırlanmış noodle ve harika meyve tabağı çok iştah açıcı görünüyor.
Hmong dağ köyü
Bir sonraki durağımız Hmong dağ köyü. Burada geçmişte Tayland dağlarında yerleşmiş olan birçok etnik grubun küçük ve geleneksel dağ kabile evleri ve bir dizi çeşitli bitkilerin yetiştiği büyük bir bahçe var. Bahçeden köyün manzarası çok güzel görünüyor. Aslında günümüzde bu köy ziyareti tamamen turistik bir aktiviteye dönüşmüş.
Dilerseniz etnik kıyafetleri giyip fotoğraflar çektirebiliyorsunuz. Köye yürüyüş yolu üzerinde tekstil, el yapımı takı, çay gibi satın alabileceğiniz pek çok ürün satılıyor. Her ne kadar turistik bir aktivite gibi görünüyor olsa da, bu insanların geçimini turizmden sağladıklarını düşünürsek bu köye gitmeye değer diye düşünüyorum.
Wat Phra Doi Suthep Tapınağı
Köyden ayrılıp virajlı dağ yollarından inerek Wat Phra Doi Suthep Tapınağı’na ulaşıyoruz. Tayland’ın en yüksek 8. tepesinde kurulmuş olan bu tapınak, Budist Taylandlıların hacca geldiği, Tayland’ın en kutsal dinî yerlerinden biri. Yüzyıllardır hem dindar hacıları hem de dünyanın dört bir yanından gelen turistleri çeken manevi bir merkez olmuş.
Kral Keu Naone’nin hükümdarlığı döneminde 14. yüzyılın sonlarında inşa edilen Wat Phra That Doi Suthep, zengin bir tarihe sahip bir Budist manastırı. 1383’te kurulan tapınağın köken hikayesi, Buda’nın omzundan olduğuna inanılan bir kemik parçası olan kutsal bir kalıntı etrafında dönmekte. Efsaneye göre, kemik parçasını Lanna krallığına getiren Sukhothai’den gezgin bir keşişten bahsedilir. Hikâyeye göre, parça Doi Suthep dağının eteğinde ikiye ayrılır. Bir parça Wat Suan Dok’ta evini bulurken, diğeri daha mistik bir yolculuğa çıkar. Tayland’da saygı duyulan bir sembol olan beyaz bir filin üzerine yerleştirilen parça, ormana bırakılır. Görünmeyen bir elin yönlendirdiği fil, Doi Suthep’in batı yamacına tırmanır ve belirli bir yere ulaştıktan sonra fil, çökmeden önce üç kez trompet çalar. Bu olay ilahî bir işaret olarak yorumlanır ve Kral Keu Naone’yi tam da o noktada bir tapınak inşa etme emri verir. Bugün, pagoda bu kutsal emaneti barındırıyor ve bu kutsal yerin kalıcı mirasının bir kanıtı olduğunda inanılır.
Nazmiye Önder
Tapınağın en kutsal değerlerinden biri içindeki, oturan Buda. Geçmişi 14. yüzyıla kadar uzanan tapınak 24 metre uzunluğunda ve tamamı altın varak kaplı bir anıt ile çevrelenmiş. Dileyenler tapınağın zemin katında bulunan Uluslararası Budizm Merkezi’nde meditasyon kursu alabilir. Şehri tepeden izleyebileceğiniz bir noktada bulunan tapınağa yorulmadan çıkmak isterseniz minik füniküleri kullanabilirsiniz. Açık bir havada şehri tepeden izlediğinizde binaların arasında yer alan anıt ve tapınakları görebilirsiniz. Diğer tüm tapınaklarda olduğu gibi omuz ve bacaklarınızı kapatmanız gerekiyor, diğer tapınaklarda olduğu gibi şort ile girilmiyor.
“Zürafa Kızlar” Karenlerin yaşadığı köy
Son durağımız uzun boyunlu kadınlar olarak bilinen “Zürafa Kızlar” olarak da anılan Karenlerin yaşadığı köy. Karenler aslında Myanmar (Burma)’lılar. Ancak doksanlı yıllarda ülkede yaşanan darbeler ve iç savaşlar nedeniyle kaçıp Tayland’ın kuzey bölgesine yerleşmişler. Kültürlerinin bir parçası olan boyunlarına, el ve ayak bileklerine taktıkları pirinç halkalar ile tanınıyorlar. 5-6 yaşlarından itibaren kız çocuklarının boynuna takılan halkalar her iki yılda bir artıyor ve en son 20 halkaya ulaşıyor.
Yaklaşık 10-12 kilogram ağırlığında bulunan bu pirinç halkalar vücudun şeklini bozuyor ve boynu uzatıyor. Halkaların neden takıldığı hakkında ise çeşitli yorumlar var. Efsaneye göre Padaungların ataları dişi bir ejderha ve rüzgâr tanrısından geliyor. Kadınların boynunu uzatma geleneği ise ejderhanın görüntüsüne benzeme çabası. Bir diğer rivayet ise, vahşi hayvanların saldırısında boyunlarını korumak amacıyla takıldığı. Bir dönem güzellik amacıyla da sürdürülen gelenek aynı zamanda bir çeşit ceza için de kullanılır olmuş. Eşini aldatan kadının halkaları çıkarılıyor, artık halkaların desteği olmayan boyun kırılıp kadının ölümüne sebep oluyor. Köyde yine alışveriş yapacağınız bolca tezgâh kurulmuş ve satıcılar tabi uzun boyunlu kadınlar...
Bu kadar yoğun bir gezinin ardından biraz değişik bir ortamda günü noktalamak isterseniz Northgate Jazz Co-Op bara gitmenizi öneririm. Her gece canlı müzik dinleyebileceğiniz bu minik bar, burada yaşayanların, turistlerin ve yerli halkın uğrak yeri olmuş. Saat 19.00’da bara mı gidilirmiş demeyin, sonra yer bulmanız mümkün olmuyor!
Chiang Rai
Chiang Rai de yine iki tapınağı ile çok ünlü. Ama bunlar bildiğiniz tapınaklardan değil. Sıra dışı mimarisi ve renkleri ile tam bir görsel şölen sunuyor ziyaretçilerine.
İlk ziyaret noktamız Blue Temple olarak bilinen Wat Rong Suea Ten. Çarpıcı sanat tasarımı ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakan tapınak aslında çok yakın bir tarihte inşa edilmiş. 2016 yılı yapımı olan Mavi Tapınak çok canlı mavi renklerden oluşuyor. Suea Ten, “dans eden kaplan” anlamına geliyor. Tapınaktaki mavi renk, Budizm öğretisinde mavinin “bilgelik, sonsuzluk, şifa, saflık” anlamına gelmesinden ötürü kullanılmış. Ana salonun sonunda devasa boyutta oturur pozisyonda bir beyaz Buda heykeli var. Heykelin başında Buda’nın bir kemiği bulunuyor. Bir kemik parçası da ana salonun arkasındaki stupada var.
Beyaz Tapınak ise dünyanın en ilginç Budist tapınağı olarak anılıyor. 1997 yılında Taylandlı mimar Chalermchai Kositpipat tarafından yapılmış. Mimarı herkesi hayran bırakacak muhteşem bir tapınak tasarlamayı planlamış ve bana göre bunu başarmış. Beyaz Tapınak’ta hemen her şey sembolik. Tapınağın girişindeki Yaşam Döngüsü Köprüsü’nün altında yerden uzanan eller, insanoğlunun bitmek bilmeyen isteklerini simgeliyor. Ellerden bir tanesindeki kırmızı ojeli tırnak, şeytani arzuyu sembolize ediyor. Bunun anlamı ise; “Mutluluğa giden yolu geçerken, açgözlülüğü ve maddiyatı bırakmanız gerekiyor. Köprüden sonra Cennet Kapısı’na varıyorsunuz. Buradaki iki kocaman gardiyan, insanın kaderini belirleyen (Ölüm) ve Rahu’yu simgeliyor. Sonra tapınağın içine giriyorsunuz. Burada Buda’nın şeytanla olan mücadelesini anlatan bölümler var. Kompleksin içindeki altın renkli bina, tuvalet olarak kullanılıyor. Altın, dünyevi arzuları gösteriyor. Altın bina maddi varlıklar ve mülkiyet yerine maneviyata konsantre olmayı tasvir ediyor. Tapınağın tek dezavantajı çok kalabalık olması. Sabahın erken saatlerinde bile kalabalıktan fotoğraf çekmek pek mümkün olmuyor. Herkes en iyi fotoğrafı çekmenin peşinde...