Bu gezimizde tarihi yarımadanın arka sokaklarında çoğu gizli kalmış, az bilinen Bizans kiliselerinin izinde kısa bir lezzet turu gerçekleştirmeye çalıştık.



KENTİN İZİ

Byzantion’dan Konstantinopolis’e, Konstantiniyye’den günümüzün İstanbul’una gelene kadar şüphesiz bu şehre ruhunu veren katmanlardan en önemlisi, üzerinde yaşadığımız Bizans kültürüdür. İstanbul’un sokak tatlarının bize eşlik edeceği bu gezimizde şehrin en bilinen Bizans yapıları Ayasofya, Kariye gibi mekânları değil de günümüzde kimi sokak aralarında kalmış, az bilinen Bizans Kiliseleri’nin izinde tarihî yarımadanın sokaklarını turlayacağız.

Zeyrek Kilise Camii (Pantakrator İsa Kilisesi)

II. İoannes Komnenos’un (1118-1143) ilk eşi, Macar Kralı Ladislas’ın kızı Eirene tarafından yaptırılmasına başlanmış, Eirene ölünce de İoannes tarafından bitirilmiş birkaç şapelin oluşmasından doğan bir kilisedir. Üç bölümden meydana gelen yapıda güneydeki kilise Pantakrator yani Evren’in Hakimi İsa’ya sunulmuş, kuzeydeki küçük kilise ise Theotokos Elauisa’ya yani “Şefkatli Meryem”e atfedilmiştir. Ortada ise Baş Melek Mikail’in adına bir mezar şapeli bulunmaktadır. Bir dönem İmparatorluğa bağlı en büyük kiliselerden biri olan Pantakrator’a İmparator II. İoannes Komnenos, I. Manuel Komnenos ve eşleri gömülmüşlerdir.

Fatih döneminde medreseye çevrilen yapı, adını akıllı, hazır cevap anlamına gelen Zeyrek Molla Mehmet’ten almıştır. Kilise’nin önünde 1960’lı yıllara kadar varlığını sürdüren yeşil breş imparatoriçe lahti, sonrasında Ayasofya’nın narteksine (kilisenin giriş holü) taşınmış ve günümüzde de aynı yerde Ayasofya’da görülebilmektedir. Bizans’ta imparator lahitleri porfir taşından, imparatoriçelerin ise genellikle normal veya yeşil somaki taştan yapılmıştır.

Molla Gürani Camii (Vefa Kilise Camii)

İlk yapılışı V. - VI. yüzyıl olarak tahmin edilen kilisenin kesin adı bilinmemekle birlikte Hıristiyan olduğu için öldürülen bir Roma askeri olan Aziz Theodoros’a atfedildiği düşünülüyor. Şimdiki yapı 1261 sonrası tamirat görüp narteks bölümü eklenmiş. Mabet fetih sonrası Fatih Sultan Mehmet’in hocalarından Şeyhülislam Şemseddin Ahmed Molla Gürani tarafından camiye çevrilmiş. İstanbul’da bir tek bu camide görebileceğimiz, minaresindeki dikey çubuklar eski bir Türk İslam geleneğini bize anlatıyor. Bu örneği Antalya’daki Yivli Minare’de de görebilmekteyiz. Vefa semtinde şu sıralar Suriyeli göçmenlerin barındıkları sokakların arasında keşfedilmeyi bekleyen bir hazine.

Kalenderhane Camii (Theotokos Kyriotissa)

Kyriotissa, kelime anlamı olarak Meryem Ana’nın Tanrı Anası olduğunu kabul eden Efes konsülü’nün ismidir. Kilisenin bir diğer adı da Akaptaleptos yani “Yaptığına akıl sır ermez İsa”dır. Valens Kemeri’ne bitişik, zamanla harabeye dönen bir saray hamamının üzerine inşa edilen kilisenin Komnenoslar (XII. yy) dönemine ait olduğu düşünülüyor. Kilise Osmanlı devrinden önce Zaviye sonra da camiye çevriliyor. Bugünkü halini ise 1970’li yıllardaki bir restorasyonda alıyor. Haçvari planlı naos’u (iç bölüm), yan nefleri (apsise dik ya da paralel uzunlamasına mekân), narteks üzerindeki galerisi ile klasik bir Bizans kilise örneğidir. Kilisede ayrıca Fransisken tarikatının kurucusu Aziz Frnacisco’nun hayatının anlatıldığı, konusunda dünyanın en eski freskleri bulunmuştur. İstanbul’un topografyasının ne yazık ki arkeolojik kazılar yerine yazılı belgelerin yorumlarına dayandığının da çok iyi bir örneğidir.

Eski İmaret Camii (Pantepoptes Kilisesi)

Pantepoptes, “Her şeyi gören İsa” manasındadır. Bu yapı İmparator Aleksios Komnenos’un annesi Anna Dalassene tarafından 1081-1087 yılları arasında yaptırılmış. Haçlılar 1204 4. Haçlı Seferi sonrası kiliseyi, Venedik’teki San Giorgio Maggiore Benedikten tarikatına vermişler. Osmanlı Döneminde ise Fatih Camii’nin Külliyesi yapılana dek manastır, maret, zaviye ve medrese olarak kullanılmış. Yapının en önemli özelliği, İstanbul’da kubbesi kiremitli tek cami olmasıdır.

Bir Vefa Klasiği: Vefa Bozacısı

Boza, darı irmiği, su ve şekerden üretilir. Bünyesinde A ve B vitaminlerinin dört türü ile C ve E vitaminleri bulunur. Boza, mayalanması sırasında hazmı kolaylaştıran laktik asit üretir. Sonbahardan kışa geçişin en önemli işaretidir. Sokaklardan el ayak çekilince eski İstanbul’da “Bozaaa, Vefa Bozaası” sesini duyardınız eskiden. Vefa Bozacısı’ndan içeri adım attığınızda iki şey dikkatinizi çeker. Kısa boylu mermer küpler ve genzinize yerleşen kesin ekşimtırak koku. Bu, bütün mayalı içkilerin yapıldığı yere sinen o klasik kokudur. Mermer küpler ise Vefa Bozacısı’nın adeta Alamet-i farikasıdır. Soğuk bir kış günü öğleden sonra bu semtte gezinirken Bozaya kim hayır diyebilir ki?

Kadınlar Pazarı, Siirtliler Sokağı ve At Pazarı

Hazır ‘Öteki İstanbul’u geziyorken, Bozdoğan Kemeri’nden içeri girip, önce Kadınlar Pazarı’na, bölgede yöresel ağırlıklı ürünler satan esnafa uğrayıp oradan tatlı için At Pazarı’na devam etmeden olmaz. At Pazarı denilen bölge nargile kafeleri, çay bahçeleri ile öteki İstanbul’un Cihangir’i, Nişantaşı’sıdır. Akşam geç saatlere kadar burada gençler toplanır, muhabbet uzar gider. Hele yanında mis gibi bir Türk Kahvesi ve nargile de eşlik etti mi keyfe denecek yoktur. Kadınlar Pazarı ise adını Osmanlı Dönemi’nde kadınlardan oluşan esnafın burada tezgâh kurup yöresel lezzetleri satmaya başlaması ile almıştır.

Aziz Polyektus Kilisesi

Theodosius II’nin karısı Eudksia’nın torunu, 472’de son Batı Roma İmparatoru olan Anikius Olybrius’un kızı Anikia Luliana tarafından 524-527 arasında yaptırılmış, Ayasofya’dan (532-537) önceki en büyük kilisedir. Kubbeli bazilika planlı olup, XI. yy’da terk edilmiştir. IV. Haçlı Seferi (1204) sonrasında yağmalanmış, taşları Venedik, Piazetta ve Barcelona’ya kadar gitmiş. Kilise, 1960’da Haşim İşcan geçidi yapılırken ortaya çıkmıştır. Aziz Polyektus, İmparator Valerianus (253-260) zamanında Hıristiyan olup, ortaya çıkınca da Malatya’da şehit edilmiş bir Roma subayıdır. Günümüzde ne yazık ki, etrafı çitlerle çevrili olup içi halen çöplük halde, restorasyonunu beklemektedir.

Kıztaşı (İmparator Marcianus Sütunu)

İmparator Theodosius 470 senesinde attan üşerek ölünce ablası Kunkeria yönetimi ele alır. Kunkeria’nın, hanedanın devamı için birisi ile evlenmesi gereklidir. İmparator olacak Marcus ile evlenir. Marcianus tarz olarak Yavuz Sultan Selim’e benzer. Ağırlıklı olarak Doğu ile ilgilenmiştir. Kıztaşı sütununda kartalların üstünde göğe doğru yükselen imparator gözükür. IV. Haçlı Seferinde heykel taşınır ve bugün aslı Modena’daki heykel olabilir. St. Pulcherie ismi de Azize Kunkeria’dan gelmektedir. Sütunun kaidesinde zafer tanrıçası Nike’nin kabartması bulunmaktadır.

Bu gezimizde tarihi yarımadanın arka sokaklarında çoğu gizli kalmış, az bilinen Bizans kiliselerinin izinde kısa bir lezzet turu gerçekleştirmeye çalıştık. Burada yer veremediğimiz yapıları da yerinde görmek, hikâyelerini dinlerken, yerel tatlar eşliğinde bir gurme turu yapmak isterseniz sizleri Bizans sosunda lezzete yapacağımız yolculuğumuza bekleriz.

www.avrtur.com / facebook- istanbultukenmeden