Yunancada homeo=benzer, pathos=hastalık kelimelerinin birleşmesinden oluşan Homeopati dünyanın pek çok ülkesinde yaygın olarak kullanılıyor. Avrupa’da tıp fakültelerinde ders olarak okutulan, ilaçları satılan, hastaneleri olan bu alternatif tedavi yöntemini, Türkiye’de 2008 yılından beri Homeopati danışmanı ve öğrenci süpervizörü olarak çalışan Hande Özçıkrıkçı’dan dinledik…
The British Institute of Homeopathy’deki diploma eğitimi sonrası, Homeopati Derneği ve Avrupa Homeopati Birliği birlikteliği ile yürütülen İstanbul’daki Homeopati eğitiminin ilk mezunlarından olan Hande Özçıkrıkçı, 2014 yılından bu yana daha çok homeopatik felsefe, yeni remediler ve Türkiye’deki etik homeopati kullanımı üzerine araştırmalar yapıyor. Yoğun homeopati pratiği olan doktor ve eczacı homeopatlar ile Türkiye’de bu yöntemin daha sağlıklı işlemesi adına destek grupları düzenleyip, yol haritaları çizilmesine katkıda bulunuyor.
Homeopati nedir, kim geliştirmiştir?
Homeopati 1800’lü yılların başında Alman Doktor Samuel Hahnemann tarafından geliştirilmiş bir tamamlayıcı tıp yöntemidir. Hahnemann, tıp doktoru olmasının yanı sıra biyolog, bitki bilimci ve eski tıp kaynakları çevirmeniydi. Hipokrat’ın eserleri de dâhil olmak üzere çevirdiği yüzlerce tıp metninin ardından, gözlemlerinden yola çıkarak, hastalığı benzeriyle yani hastalığa benzer semptomlar yaratma gücüne sahip madde ile tedavi etme prensibini keşfetti. Bu yöntemle iyileşen vakalar süreç içinde doktorların dikkatini çekti ve Hahnemann’a katıldılar.
Bazı tıp ortamlarında, homeopati gibi tamamlayıcı tedavilerin plasebo etkisi taşıdığı kanısı çok yaygın. Günümüz modern tıp anlayışı içinde homeopatinin yeri nedir?
Homeopatinin modern tıp anlayışı içinde, kimi zaman destek gören, kimi zaman da tartışmalara yol açan bir yeri var. Yurtdışında ve Türkiye’de bazı hastaneler homeopatiye kendi bünyesinde yer verip, tıp doktorları homeopati öğrenirken, bazı medikal çevrelerde plasebo olarak anılıp, dışlanıyor. Karşıt görüşlerin sebebi, homeopatik remedilerin (homeopatide kullanılan ilaçlar) oldukça yüksek oranda seyreltip çalkalanarak hazırlanıyor olması. Soğan keserken gözlerimiz yaşarır, kızarır ve kaşınır, aynı anda burnumuz akar ya; saman nezlesi semptomlarını yaşayan birine seyreltilmiş soğan sıvısı verilir homeopatide. Benzer semptomlar, bunları yaratma gücüne sahip bir maddenin seyreltilmiş halinin verilmesi ile giderilir. Bu yüzden, homeopatiyi nanoteknoloji (atomların ve moleküllerin en küçük birimlerini ifade etmek ve maddeyi atomik boyutu ile kontrol etmek amacı ile kullanımı) ile açıklamak daha uygundur.
“Homepatinin plasebo oluşu söylemine şahsi cevabım gözleme dayalı: Bebeklere, evcil hayvanlara ya da komadaki insanlara verildiğinde homeopatik ilaçlar etki ediyor ve kronik sorunları tedavi edebiliyor. Yani homeopatik ilaç aldığından habersiz kişilerde de homeopatinin etkisini açıkça gözlemliyoruz.”
WHO, Dünya Sağlık Teşkilatı tahminlerine göre günümüzde 500 milyon kişi homeopati ile tedavi oluyor. İngiltere, Fransa, Almanya ve Hollanda’da homeopati sağlık sigortası kapsamında.
Fransa’da 18.000 tıp doktoru, homeopati ile hasta tedavi etmekte; 23.000 eczane homeopatik remedi satmakta.
İngiltere’de doktorların %43’ü hastalarını homeopatlarlara yönlendirmekte. İngiltere kraliyet ailesi, üç jenerasyonu aşkın süredir homeopati ile tedavi olmakta.
Almanya’da doktorların %23’ü homeopati ile tedavi uygulamakta.
Hollanda’da doktorların %45’i homeopatinin etkili bir tedavi yöntemi olduğunu kabul edip, desteklemekte.
Hindistan’da 70.000’den fazla sertifikalı homeopat (tıp fakültesi homeopati bölümü mezunu), yüzlerce homeopatik hastane, klinik ve birçok homeopati bölümü olan tıp fakültesi mevcut.
Homeopatik anlayışa göre hastalık nedir, neden hastalanırız?
Bu soruyu tek bir cevapla yanıtlamak zor. Homeopati; bilimsel, kendi içinde tutarlı ve karmaşık bakar hastalık konusuna: Kişinin hikâyesinde gizli olan mental-duygusal düzlemin kesinlikle çok etkili olduğu fakat bazen yanlış klasik tıp uygulamaların, genetik faktörlerin, travmaların, yaşanılan çevrenin, tüketilen gıdaların ve aile hikâyesinin de işin içine girdiği bir süreçtir hastalanma süreci. Depresyon yaşayan bir hastanın migrenini tedavi ederken, depresyon halinde mutlaka hatta bazen migrenden bile önce, rahatlama ve iyileşme görmeyi amaçlar ki bu depresyon sebebiyle sadece migren değil, gelecekte başka bir hastalık ortaya çıkmasın.
Homeopatlar hastanın durumunu neleri dikkate alarak değerlendirirler?
Homeopatide hastayı gözlemlemek bir homeopat için en zevkli süreçtir bana göre. Her özellik, davranış, geçirilmiş her hastalık önemlidir homeopat için. Hastanın kaşıntısı varsa; bu kaşıntının gece mi gündüz mü arttığı, yünlü kıyafetler ile tetiklenip tetiklenmediği, döküntünün kuru mu ıslak mı olduğu, kaşınırken hangi ruh haline girdiği çok önemli ayrıntılardır onun için. Aynı zamanda hastanın ne kadar su içtiği, suyu soğuk mu tercih ettiği, ayaklarının ısısı, yumurta sevip sevmediği, ailesinde geçirilen hastalıklar, kişisel yaşam hikâyesi, öfkeli bir insana nasıl tepki verdiği, onu nelerin üzdüğü veya endişelendirdiği sorgulanır.
Homeopati bedene nasıl etki eder?
Homeopati bedende yapay hastalık yaratarak, bedenin kendini iyileştirme gücünü harekete geçirir.
Hastalığın, kendisine benzer semptomlar üretme gücüne sahip homeopatik ilaç bedene alındığında, hali hazırda var olan hastalık halinin bir benzeri ona ‘hatırlatılmış’ olunur. Bağışıklık sistemi bir süredir baş etmeye çalıştığı hastalık halini kanıksamış, görmezden gelmiş ve/veya iyileştirebilmek için güçten düşmüştür. Homeopatik remediler verildiğinde, beden bunu ilk etapta kendi hastalığı sanır ve tüm sistemi iyileştirebilmek için harekete geçirir.
“Ayna tutmak gibidir Homeopati. Bedene hastalığı tekrar tanımlar ve kendi kendini iyileştirebilmesi için yaşam gücünü tetiklemiş olur.”
Homeopatik ilaçlar nasıl üretilir? Ülkemizde üretim var mıdır?
Homeopatik ilaçları homeopatik eczaneler ve üretim merkezleri üretirler. Hammaddeleri seyreltip ‘succussion’ denilen homeopatik yöntemle çalkalama, potentize etmeye (seyreltme) yarayan cihazlar kullanan eczaneler olduğu gibi, bunu hala elle yapan eczaneler de var. Tüm dünyada remediler standarta oturtulmuş, dozları belli ürünlerdir. Ülkemizde henüz üretim yok, ancak hayalini kuranlar var, heyecanla bekliyoruz.
Homeopatik ilaçları, geleneksel ilaçlardan ayıran nedir?
En önemli fark seyreltilip çalkalanmış olmalarıdır. Homeopatik ilaçları bitkisel ürünlerden ayıran bu hazırlanış şeklidir. Hammaddenin succussion (çalkalama) yöntemi ile potentize (seyreltme) edilmesi, içeriği azalırken etkisinin artması sağlanır.
Tedavi öncesinde doktordan bir tanı alınması gerekli midir?
Homeopati tanıyı değil, hastanın kendisini tedavi eder. Mide ülserini değil, mide ülseri yaşayan insanı ve buna sebep veren bedenini tedavi eder. Hastaların tanı alması kendi güvenlikleri için önemlidir tabii ki. Medikal görüntüleme, homeopatın nasıl bir sorunla baş etmesi gerektiğini bilmesi açısından önemlidir. Kanama ile gelen birisinin medikal olarak görüntülenmesi elzemdir. Ancak sebebi belirsiz psikosomatik sorunlarda, baş ağrıları, adet öncesi sorunlar, cilt problemlerinde, her doktordan farklı bir teşhisin alındığı durumlarda, teşhiste karar kılınmış olmasına gerek yoktur çünkü nihayetinde hastanın kendisini, yaşadığı semptomları ve mental-duygusal belirtilerini tedavi eder homeopati.
Kişinin homeopatik yöntemlerle tanışmasının sağlığına ve yaşam kalitesine katkıları neler olacaktır?
Homeopati sadece hastalığı değil, kişinin duygu durumunu pozitif yönde değiştirir. Zihinsel kalıplar, duygusal yükler bunlara bağlı uykuda, sindirimde yaşanan sorunlar, hepsi bir arada iyileşir. Alerji sorunu için gelen birisinin homeopatik tedavi ile beraber, eşine ve çocuklarına karşı daha sevecen oluşu, adet öncesi dönemi rahat atlatması ve artık eskisi kadar üşümeyip daha rahat uyuması sağlanarak yaşam kalitesini arttırmasında katkıda bulunulur. Aynı zamanda bağışıklığı güçlenir, dolaşımı hızlanır, kişi mümkün olan en ideal haline kavuşur.
Homeopati nasıl kullanılmalıdır? Ne kadar sürede etki eder?
Homeopati mutlaka bir homeopata danışarak kullanılmalıdır. Kullanım süresi ve kullanılacak remediyi homeopat, kişiyi izleyerek karar verir. Kişiye göre farklılık göstermekle birlikte, kronik hastalıklarda ilk ay içinde yüzde 30-40’lık bir iyileşme görülür. İlerleyen aylarda bu yüzde artar. Bazı hastalarda oran, ilk birkaç hafta içinde yüzde 80 iyileşme şeklinde gerçekleşir. Akut ve acil durumlarda ise birkaç dakika içinde etki görülebilir. Öksürük yarım saat içinde kaybolabilir. Hastanın yaşam gücüne ve rahatsızlığın ciddiyetine bağlı olarak süre değişir.
Kimler homeopatik hap ve solüsyonlardan yararlanabilir?
Buna cevabım “herkes” olacak. Bazen homeopatiden kısmi fayda görecek çok kronik durumda hastalar olabilir.
Homeopatik ilaçlarla geleneksel ilaçların bir arada kullanılması mümkün müdür?
Evet mümkün. Hasta klasik tıp ilaçları kullanıyorsa, homeopat bu ilaçları kesmek yerine, sorunu çözmeye çalışır. İlaçlara ihtiyaç kalmadığı noktada güvenli bir şekilde ilacı azaltır ve uygun görürse keser. Amaç bedeni ilaçtan bağımsız bir sağlık seviyesine taşımaktır.
Günümüzde tamamlayıcı yöntemlere ilgi duyan doktor sayısının artmasını sağlayan dinamikler nelerdir?
Uygulanan tedavilerin sonuç vermediğini, iyileşme ile palyatif yani semptomları baskılayan tedavinin aynı şey olmadığını fark ediyorlar. Hastanın acı çekiyor ve hastalığın ilerliyor olması, hastalık adı altında ne olup bittiğine dair derin bir merak duyup, başka ekolleri incelediklerinde cevap bulduklarında ilgileri artıyor. Tanıdığım homeopatların çoğu, homeopati ile sorularına cevap bulabilmiş ve iyileştirme gücüne hayranlık duyarak, pratiklerinin çoğunu homeopatiye adamış doktorlardan oluşuyor. Varlıkları çok değerli ve sayılarının artması şu an sağlık sisteminde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bana göre.
Türkiye’deki danışan profiliniz kimlerden (yaş, cinsiyet, kültür seviyesi vs.) oluşuyor? En çok hangi şikâyetlerle karşılaşıyorsunuz?
Türkiye’deki homeopatların danışan profillerini belirlemek üzere, yoğun hasta pratiği olan 10-15 homeopat ile oldukça kapsamlı bir çalışma yapacağız ve bilimsel makale formatında insanların ulaşımına sunacağız. O zamana kadar kabaca söylemek gerekirse, yaş ve kültür aralığı oldukça geniş diyebilirim. 2-70 yaş arası, çoğunlukla kadınlardan oluşan, kültür ve eğitim seviyesi çeşitlilik gösteren bir insan grubu var. Şikâyetler yoğunluklu olarak, fiziksel düzlemde migren, romatizma, cilt problemleri, adet problemleri, alerjiler, dolaşıma bağlı kronik problemler, sindirim problemleri, kronik ağrılar, anksiyete, kaygı bozukluğu, panik-atak, depresyon ve kronik yorgunluk.
Klasik tıp ile Tamamlayıcı tıbbın, birbirlerinin artılarına kabul vermelerinin, hastaların iyileşme süreçlerine ne gibi bir katkısı olur?
Geleneksel tıbbın görüntüleme teknikleri ve teknolojisi ile bütünleyici tıbbın hastayı uzun uzadıya görüp analiz etmesine izin veren tamamlayıcı yaklaşım bir araya gelmiş olur. Böylelikle, hastalar tedavi sürecinde psikolojik olarak kendilerini güvende ve desteklenmiş hissederler. Batı tıbbı ile teşhislerini alır, tedavi sürecinde şikâyetleri ile yakından ilgilenen ve duygusal durumlarını dikkate alan uzmanlardan destek alışmış olurlar.
“Bütünsel yaklaşım uygulayan sistemler ile kronik hastalıkların daha hızlı iyileşeceğine ve sadece semptomların değil hastanın mental-duygusal düzleminin de olumlu yönde gelişeceğine olan inancım sonsuz.”