O bir 29 Ekim kadını. İstanbul’da doğdu. Cenevre Institut Le Rosey’den mezun olduktan sonra İngiltere’de İçmimarlık okudu. Ardından Roma ve New York’ta Görsel Sanat eğitimleri aldı. Küçük yaşlardan itibaren resim dalında yarışmalara katıldı, ödüller aldı. Bunların arasında İsviçre’de düzenlenen ADSR-Sanat Yarışması’nda layık görüldüğü birincilik ödülü de mevcut. 2003’te Roma’da ‘Sanatta İlerleme’ adlı sergide tek yabancı ressam olarak yer aldı. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok resim sergisine katılan sanatçı, eserlerinde insanın gizem dolu varlığı ve ruhun derinliklerini işledi. Kişisel gelişim alanında İstanbul’da Acıbadem Üniversitesi tarafından sertifikalandırılan İnsana Güven Akademisi’nin, yurt dışında ise Yale, Princeton ve Universiteit Leiden’in sertifika programlarına katıldı. Profilo Holding’de Yönetim Kurulu üyesi olan Melda Kamhi Kosif, ayrıca heykel ve doğal taşlarla birleştirdiği TılsıM adlı mum markasını yarattı.

Melina ve Mayla adlı iki kızı olan Kosif, çocukluğundan beri şiir ve öykü yazıyor. İlk romanı ‘Aynalı Tılsımlar Dükkânı’ bu yıl Destek Yayınevi’nden çıktı. Yine bu yıl ‘LAO TZU, Binlerce Kilometrelik Bir Yolculuk Bile Tek Bir Adımla Başlar’ adlı felsefe kitabını da yayına hazırladı.

 Bazı kitaplar vardır, ilk sayfasından sizi içine çekmeyi başarır. İşte Melda Kamhi Kosif’in ilk romanını okurken, kendinizi bir anne nasihatiyle başlayan duygu yüklü, bir o kadar da sürprizlerle dolu bir öykünün içinde buluyorsunuz. Birbirinden farklı beş kişi Balat’taki bir mum atölyesinde bir araya gelir. Adeta ‘plânlı bir tesadüftür’ bu buluşma. Melda Kamhi Kosif, daha ilk kitabında, insanların önyargılarını, güven sorunlarını, sevgisizlikten oluşan yaralarını akıcı bir dille kaleme alırken, okura ilham veren yaşamın mucizevi, tılsımlı yanlarını da aktarmayı başarıyla gerçekleştirmiş.

Ailenizin gözünden, Melda nasıl biri? Toplumca tanınmış bir isme sahip bir ailenin kızı olmak, sanatçı kimliğiniz için bir avantaj mı, yoksa tam tersine olumsuz etkileri var mı?
Aileme sorsanız, “Melda, içine kapanık, duygusal, hayalperesttir ama bir o kadar da ayakları yere sağlam basar, sorumluluklarını her daim yerine getirmeye çalışır ve bu zıt özelliklerini dengede tutarak, işine, ailesine ve sanatına yansıtır,” derlerdi sanırım. En nihayetinde dışarıdan algılandığımın aksine, beni en iyi onlar bilir.
Tanınmış bir ailenin mensubu olmak, ne yazık ki beraberinde kalıplaşmış önyargıları da getiriyor. Bu yaşıma kadar çok üzüldüğüm durumlar oldu ancak zamanla anladım ki, siz kendinizi doğru ifade ettiğinizi sansanız da, bazıları sadece görmeyi seçtikleri şekilde sizi bir kalıba oturtuyor. Herkesin içine doğduğu bir ailesi ve aynı zamanda kendi çabaları ve seçimleriyle oluşturduğu bir kader yolu var.
Eskiden birilerine rüştümü ispatlamaya çalışırdım, şimdi ise bunun zaman kaybı olduğunu biliyorum. Kendimi, ilgi alanlarımı, duygu ve isteklerimi net görebiliyorum ve olduğum halimi seviyorum. Dışarıdan gelen sözleri, kendi düşünce filtremden geçirerek içselleştiriyorum. Lao Tzu’nun dediği gibi “Olduğum şeyin gitmesine izin verdiğimde, olabileceğim şey haline gelirim.”

‘Eğer birisi için kalpten bir dilek dilersen, senin dileklerin gerçek olur.’


‘Aynalı Tılsımlar Dükkânı’ kitabınız ismiyle de ilgi çekiyor. Bu kitabın oluşum hikâyesini bizlerle paylaşır mısınız?
Çok küçük yaşlarımdan itibaren resim dışında, duygu ve düşüncelerimi şiir ve kısa denemelerle ifade ederim. Destek Yayınevi ile olan ilk tanışıklığım, Metin Hara’nın akademisinde eğitim alırken, ‘İyiliğin Hareket Hali’ adlı kitabın derlemesinde sınıfça çalıştığımızda başladı. Akabinde, Emre Alkin’e ait ‘Mükemmeli Arayan Kadın’ adlı kitabın kapak tasarımının ve içerikteki çizimlerin kalemime ait olmasıyla devam etti. Bunlar güzel deneyimlerdi tabii, ancak bir gün Destek Yayınevi’nden sevgili Yelda Cumağlıoğlu’na, yazma tutkum ve isteğimden bahsettim. Gönlümde yatan, bir şiir kitabıydı, lakin bir romanın daha iyi bir başlangıç olacağına beni ikna etti. Böylece kendi mum markam olan “TılsıM”dan esinlendiğim ‘Aynalı Tılsımlar Dükkânı’nı yazmaya başladım.

‘Meğer annesi hayattayken ne kadar da kalabalıkmış hayat…’

Kitaptaki başkarakter Efsun’un, annesiyle çok özel bir bağı var. Bu karakteri ve diğerlerini yaratırken, kimlerden ilham aldınız?
İnsanları izlemeyi seviyorum. Onların iç dünyalarında olanları ruhen hissetmeye çalışan bir yapım var. Oldum olası meraklı gözler ile görünenin ötesini görüp anlamaya çalışırım. Yukarıda da açıkladığım gibi önyargıların hayatıma vurmuş olduğu prangalar, çevremdeki insanlara, yaşama daha derinden bakmama vesile oldu. Efsun’un, annesi ile gerçek hayattaki annemin isimleri aynı, ‘Yasemin’. Ortak isimleri dışında, ikisinin de gerçek sevgi ve hoşgörü gibi güzel vasıfları barındırıyor olmaları da bir gerçek. İsmini kitabımda yaşatmak istediğim diğer bir kişi de annemin babası ‘Sırrı’. Bu belki de, vefatından önce gerçekleştiremediğim bir vedanın uzantısıdır. Diğer karakterler, hayatın içinden insanlar. Hepimizden birer parça barındıran, okurken özdeşleşebileceğimiz tanıdık insanlar.

‘Sihir, her insanın hücresinde gizli… Doğru niyetle elde üretilen muma aktarılacak olan enerjiyle bir tılsımı başlatmak mümkün…’


Her yazar, kurgusuna kendi deneyimlerini de katar. Yaşamınızda sizin başlattığınız tılsımlardan bir iki örnek verebilir misiniz?
Şimdilik, gerçekleşen en büyük tılsımım bu kitap olsa gerek. O kadar insandan, öyle güzel geri bildirimler alıyorum ki... Bir şekilde insanların kalbine, ruhuna dokunabilmiş olmanın inanılmaz mutluluğunu yaşıyorum. Kitabım daha çok okurla buluştukça, daha fazla sayıda insanın kendi tılsımlarını yaratmalarını umuyorum.

‘Neşe ve coşku ilham doludur. Karamsar ve öfkeli insanların mucize yaratmaları imkânsızdır. Derin bir bataklıktır karamsarlık ve öfke. Verimsizdir.’

Satır aralarına pek çok kişisel gelişim ve farkındalık cümleleri serpiştirilmiş. Kitabınızın sonunda, okuru en çok hangi düşüncelerle baş başa bırakmayı hedeflediniz?
Kitabımın ilk cümlesinde de yazdığım gibi, başkası için kalben atılan her adım aslen kendi tefekkür yolunda atılmış bir adımdır. Her ruh kendi özünün arayışında olmasına rağmen, aynayı kendine çevirerek derinliklere inip, kendi özüyle tanışmaktan bir o kadar korkuyor. Kitabımdaki karakterler de kendi suretlerinin yansıması olan diğer insanlarla kendi hayatlarını bir şekilde şifalandırıyor, kendi tılsımlarını yaratıyorlar. Unutmamamız gereken en büyük gerçek şu ki, hepimiz Bir’in vazgeçilmez parçalarıyız.

Kitabınızın kapağında neden bir arı var?
Arılar balmumu üretiminin başkahramanlarıdır. Denge ve uyum içinde beraberliği simgeliyorlar. Arılar için “Ben” olgusu geçerli değildir. Einstein’ın bir teorisine göre, kovanı için yaşayan arılar, yaşamımızın en önemli kaynaklarındandır. Onlar çiçekleri polenleyip hummalı çalışmalarıyla yaşam döngüsünü destekledikleri gibi, arada bir durup, bitkideki esansın tadını çıkarmayı da unutmazlar. Ben’den çıkıp Biz’e odaklanmamızı hatırlatan bu minik canlı, kendinden başkası için çırptığı kanatlarla, kendi kaderimizi bir petek gibi ördüğümüzü anlatır.
Kitabımın kapağındaki “arı” bize iç bahçemizle ilgili sorular soruyor. Kalbimiz bir bahçeyse, onu nasıl polenliyoruz ve onu büyütmek için neleri içselleştiriyoruz? Hayallerimizi neyle besliyoruz? Bu dünyadaki yuvamızı şekillendirirken, önceliklerimiz neler? Kısacası, yaratabileceğimiz farkı bize hatırlatan arıdan daha iyi bir sembol düşünemedim.

‘Sabrın bükemediği demir, aklın geçemediği nehir, iradenin yıkamadığı kale yoktur.’


Temmuz ayında, ‘LAO TZU, Binlerce Kilometrelik bir Yolculuk Bile Bir Adımla Başlar’ adlı kitap da çıktı. 2500 yıllık yol ve erdem öğretisini işleyen bu kitapta Lao Tzu’nun yaşamını ve felsefesini anlatıyorsunuz. Neden Lao Tzu?
Bilindiği üzere, Lao Tzu’nun öğretilerini barındıran ‘Tao Te Ching’ doğanın döngüsünü, evreni, tüm canlı ve cansız nesnelerin “bir”liğini, eylemsizlik sonucunda ahenk ile varoluşunu dile getiren bir başyapıttır. Benim de uzun ve derinlemesine sorguladığım varoluş üstüne birçok sorumun cevabını bulabildiğim bir başucu kitabıdır. ‘Aynalı Tılsımlar Dükkânı’nda da sorguladığım, kaleme aldığım pek çok öğretiyi barındırır. Felsefesini bu kadar çok benimsediğim bir üstat ile ilgili bir kitap kaleme almış olmam, kaçınılmaz oldu.

Bundan sonra yazmayı hedeflediğiniz yeni kitaplar da olacak mı?
Gönlümde bir şiir kitabı var. Ruhuma kelimeler aktıkça, kaleme almaya devam ediyorum. Ne zaman nasip olur da basılır onu bilmiyorum.