Sabahattin Kudret Aksal’a Armağan
Haz: Adil İzci / Ve Yayınevi / 328 sf. / 2020 (inceleme)

Sabahattin Kudret Aksal, yakın dönem şiirimizin en özgün adlarından biri. Kendisini gerek Garip, gerekse İkinci Yeni akımlarının dışında tutmuş ve özgün sesini korumayı bilmiş bir şair. Sabahattin Kudret, aynı zamanda çok yönlü bir yazarımız. Şiirin yanı sıra, öykü, oyun ve denemelere de imza atmış. Felsefe eğitiminin de etkisiyle yazdıklarında ağırlıklı olarak insan ve yaşam üzerine gerçekleştirdiği tespitler yer alıyor. Güncel olaylara, sokaktaki hayata ürünlerinde rastlamanız neredeyse hiç mümkün değildir. Aksal’ın yazında aradığı şey, geçmişten geleceğe yaşamın barındırdığı gizlerden işarettir. Sabahın ilk ışıkları, akşamüstü saatleri, insanlık hal ve durumları onun başlıca malzeme konuları arasındadır. Şairimiz şiirin temelini oluşturan malzemenin büyü ve matematik olduğunu sıklıkla yineler yazılarında. Bu ilginç yazara armağan olarak Adil İzci’nin hazırladığı özenli kitap, onu yakından tanımış yazarların kaleme aldığı yazılar aracılığıyla, yine onun şiir öykü ve oyunları konusunda pek çok ipucu barındırıyor. Aksal’ı daha yakından tanımak, yapıtlarına nüfuz etmek için hayli doyurucu bir çalışma. Fotoğraflarla ve yazarımızın ürünleriyle de zenginleştirilmiş bu armağan kitap edebiyatseverler için hoş bir başvuru kaynağı olacak.


Lise Öğretmeni Pedersen’in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı
Dag Solstad / Çev. Banu Gürsaler Syvertsen / Yapı Kredi Yayınları / 232 sf. / 2020 (roman)

Solstad’ın dilimize çevrilen ilk kitabı “Mahçubiyet ve Haysiyet”i çok sevmiştik. Şimdi aynı yayınevi ve aynı çevirmen aracılığıyla yazarın bir başka romanı ile yine birlikteyiz. Bu uzun adlı romanda anlatılanlar daha çok siyaset çevresinde gelişmekle birlikte, Norveç’in küçük bir yerleşim bölgesinde öğretmenlik yapan kahramanımızın gözünden aktarılıyor. Kitap, bu ilginç yazarın Norveç gibi bir ülkede, biraz da Avrupa’yı ayağa kaldırmış olan altmış sekiz ruhundan da hareketle, ülkede karşılık bulan sol hareketin çevresinde kümelenmiş insanların öyküsünü anlatıyor. Norveç gibi bir refah toplumunda sol akımların ve devrim düşlerinin mevcudiyeti pek ikna edici gelmiyor öncelikle. Yine de, tipik bir sol söylem romanı ve içeriğinden hayli farklı olan anlatı ilgiyle okunuyor. Eylemlerin, grevlerin hayli acemice kaldığı bu romanda asıl öne çıkan ise elbette insan ilişkileri. Bir siyasi oluşum içinde olmakla birlikte insanın kendisini tedirgin, dahası yalnız hissetmesi trajik bir durum değil midir örneğin? Romanımız, yine de hoş bir tartışmaya davetiye çıkarmaktan geri durmuyor. Sonuç olarak, hem çağdaş romanın yeni bir halkasına tanıklık için, hem de yakın geçmişle ilgili kıyasıya yaşanan hesaplaşmaya farklı bir perspektiften bakma yetisi geliştirebilmek için ilgiyi hak ediyor.