Benim için her gün yeni bir şeydir. Her projeye ilk yaptığım projeymiş gibi bir güvensizlikle başlarım. Ter dökerim, bir yola doğru giderim ve çalışmaya başlarım, nereye gittiğimden emin olmadan. Eğer nereye gittiğimi bilseydim, bu işi yapamazdım.” Frank Ghery

Dedesinin hurda dükkânında bulduğu oluklu mukavvalar, zincirler, kontrplaklar ile hayali binalar ve şehirler inşa eden çocuk, yaratıcı zekâ ve kabiliyetini, alışılmamış yapı malzemeleriyle, olağanüstü tasarımlarla harmanlayarak, dünyadaki birçok mimarî şaheserlere imza atan, 20. asrın en önemli mimarlarından biri olacağını tahmin ediyor muydu acaba, Frank Ghery…

Gençlik ve öğrenim yılları
Asıl ismi Frank Owen Goldberg olan Frank Gehry 1929 yılında Kanada’nın Toronto kentinde Yahudi bir ailede doğdu. II. Dünya Savaşı yıllarında, yükselen Yahudi karşıtlığı sebebiyle Goldberg soyadını Gehry ile değiştirdi. Frank Gehry, ailesi ile birlikte 1947 yılında ABD’ne göç ederek Kaliforniya’ya yerleşti. İki yıl sonra 20 yaşında tek başına Los Angeles’e taşındı ve Güney California Üniversitesi’nde mimarlık eğitimine başladı.
Üniversiteye devam ederken kamyon şoförlüğü gibi çeşitli işlerde çalıştı ve sonunda üniversiteden mezun oldu. Mezuniyetinden sonra orduda ve mimarlıkla ilgisi olmayan işlerde çalıştı. 1956 yılında ise kent planlama konusunda lisansüstü yapmak üzere Harvard Üniversitesi Tasarım Yüksek Okulu’na başladı ancak programı tamamlamadan okuldan ayrıldı. 1962 yılında Los Angeles’ta kendi şirketini kurana dek çeşitli mimarların yanında çalıştı.


Wiggle sandalyesi


“Easy Edge” isimli mobilyalar tasarladı
Frank Gehry, 1969 ve 1973 yılları arasında oluklu mukavvadan yapılmış, gündelik kullanıma uygun “Easy Edge” ismini verdiği bir dizi mobilya tasarladı. Tasarımlarının dayanıklılığına katkıda bulunmak için mobilyanın düz yüzeylerine katlar halinde mukavva kaplama uygulayan Frank Gehry’nin özellikle Wiggle sandalyesi ilgi topladı ve sanatçının 1970 başlarında tanınmasına neden oldu.

Frank Gehry’nin önemli eserleri
Gehry ve eşi Berta Gehry, 1977 yılında 1920’lerin Hollanda tarzında pembe bir bungalov satın aldılar. Gehry, Kaliforniya Santa Monica’daki çoğu evlerin birbirine benzediği banliyöye dekonstrüktivist (anarşist post modern mimari akım) bir sürpriz yapma hazırlığındaydı. Banliyö sakinlerinin hayatına bir anda kümes teli, metal trapezler ve ahşap strüktürlü cam kütleler girdi. 1977’de ve 1991’de iki kez yenilenen ev için Gehry “Bazıları nefret etti, bazıları da güldü” diyor.

Weisman Müzesi
1993’te Minnesota, Minneapolis’te inşa edilen bu müze Mississippi Nehri’ne bakıyor. Ayna kaplamalı paslanmaz çelikle çevrili müzenin karmaşık şekilleri Bilbao’daki Guggenheim Müzesi’ni hatırlatıyor. Binanın kampüs tarafı doğu cephesinde kiremit kullanılmış.


Dans Eden Ev, Prag  
Dans Eden Ev
1992-1996 yılları arasında tamamlanan Dans Eden Ev, Prag şehrindedir. Hollywood’u 1930’lu yıllarının ünlü dans eden çifti Fred Astaire ve Ginger Rogers hatırlattığı için yapıya bu isim verilmiştir. Bu eser, post modern mimarinin en önemli eserlerinden biridir.

Guggenheim Müzesi
Birkaç yıl önce ziyaret ettiğim bu görkemli müze, hem dış cephesiyle hem iç mekândaki sergileriyle ve açık alandaki olağanüstü heykelleriyle müthiş bir sanat eseri. Kuşkusuz bulunduğu Bask Bölgesinin merkezi Bilbao şehrine çok şey kattı. Guggenheim Vakfı’na ait olan bina, İspanya’nın en büyük müzeleri arasında yer alıyor. İspanya eski kralı Juan Carlos I tarafından 18 Ekim 1997 tarihinde kapılarını açan müze, Nervión Nehri boyunca 32.500 metrekarelik bir alana yayılıyor. Kavisli bir kıyı şeridi oluşturarak kentle fiziksel bir bağlantı kuran bina, kireç taşı, cam ve titanyumun iç içe geçtiği karmaşık, kıvrımlı ve dönen organik formlara sahip. Binanın dışında görülen bu rastgele eğriler, ışığı yakalamak üzere tasarlanmış, cephede kullanılan titanyum fayanslar cephe yüzeyinin değişen ışıkla birlikte dalgalanmasını sağlıyor ve dış cepheye yanardöner bir renk oyunu içinde. İç mekânda 19 galerinin bulunduğu 11.000 metrekarelik bir sergi alanı bulunuyor.

Guggenheim Müzesi, Bilbao

Walt Disney Konser Salonu
Yapının temelleri Lilian Walt Disney’in, vefat eden kocasının anısına 1987 yılında 50 milyon dolar bağışlaması ile atılıyor. Los Angeles’ta müzik, sanat ve mimarlık odaklı bir kültürel referans noktası oluşturmak için yapılması planlanan konser salonunun tasarımı uluslararası bir yarışma sonucunda seçiliyor. Frank Gehry’nin projesi, 70’e yakın proje arasından birinci oluyor. Böylece, First Street ve Grand Avenue caddelerinin kesiştiği noktada, dünyanın en önemli kültür merkezlerinden biri yükseliyor. Frank Gehry tarafından tasarlanan Walt Disney Konser Salonu 2003 yılında Los Angeles’ta açıldı. Los Angeles Filarmoni Orkestrası’na kalıcı olarak ev sahipliği yapan Walt Disney Konser Salonu, ikonik mimarisi ve kusursuza yakın akustik performansı ile dünyanın en önemli konser salonlarının arasında yer alıyor

Louis Vuitton Müzesi
Hayranlıkla izlediğim bu müzeyi ilk gördüğüm gün, içeri girmek için kuyrukta beklerken, kendimi adeta büyük bir Cruz gemisine binecekmişim gibi hissetim. Sanki bindikten sonra, demir alıp uzak diyarlara götürecek dev bir yelkenli gibi. Louis Vuitton Vakfı 2014 yılında Paris şehrinin Bois de Boulogne’da, 2014 yılında açıldı. Frank Gehry 7 yıl süren bir proje yürüterek, kıvrımlı camdan oluşan 3.600 panelin bir araya getirilmesiyle 13.500 metrekarelik camdan bir dış cephe oluşturarak, Paris’in 19. yüzyıl mimarisinin cam ve çelik düzenlemesine uygun bir tasarım yapmıştır. Bu müze Paris’in ve dünyanın önde gelen kültür ve sanat merkezlerinden biri olarak önemli sergilere ev sahipliği yapmaktadır. Bu müze için Frank Gehry “Ben bir keman yaptım, siz çalın yorumunu yapmıştır.
Mimari eserlerinde kontrplak, oluklu metal levhalar ve paneller, metal kafes ve ağlar gibi alışılmadık materyaller kullanan Frank Gehry’nin eserlerinin çoğu dekonstrüktivizm yani yapısökümcülük stilinin bir örneğidir. Tasarımları, bazı eleştirmenlerden “tamamlanmamış görünümlü, dengesiz ve kaba” yorumları almış olsa da, tarzından asla vazgeçmemiştir.

Louis Vuitton Müzesi, Paris

Ödülleri
Frank Gehry, başta Pritzker Mimarlık, Asturias Prensliği olmak üzere birçok ödüle sahip olmuştur. 2010 yılında Vanity Fair tarafından “Çağımızın En Önemli Mimarı” seçilmiştir.

Yeryüzüne birçok eser yerleştirmiş ve imza niteliğinde bir mimari stil oluşturmuştur. Mimarlığı şu ifadelerle anlatıyor duayen sanatçı:
İnsanlar mimarlığın kendisini bir sanat olarak düşünmüyor. Oysaki mimarlık hem bir sanat hem de bir sosyal bilinç. Çünkü her türlü insan için bina tasarlıyorsun, onlara sığınacak bir yer verip sevildiklerini hissettirmek istiyorsun… Daha etkileyici binalar yapmak istememin tek nedeni onları insanlaştırmak. Donuk cam kutular çok soğuk. İnsana dost değil. Bunu değiştirmeye çalışıyorum.”
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaptığı muhteşem eserlere rağmen sanatçı, “Binalarım açıldığında bir örtünün altında gizlenmek istiyorum. İnsanlar ne düşünür diye dehşete kapılıyorum” diyerek hislerini büyük bir tevazu ile dile getirmekten kaçınmıyor.