Lilit anlatısı, zamandan önceki zamana dayanır. Kaostan gelir. Doğuşu ve gelişimi ile ilgili birçok mit vardır. Bunların hepsi, onun dengeleyici bir karşı kuvvet olduğu, Tanrı’nın iyiliğine veya kötülüğüne zıt bir ağırlık oluşturduğu konusunda fikir birliğine varmıştır.

Yahudi mistisizmi Kabala’nın en önemli eserleri arasında bulunan Zohar der ki:

“Tanrı iki güçlü ışık yarattı. İki ışık kendilerine yaraşır bir asalet ile göğe yükseldiler. Biri güneş, diğeri ay’dı! Ancak ayın güneşle olan ilişkisi çok rahat değildi ve gerçekte her ikisi de birbirlerini incitmiş görünüyorlardı. (…)  ‘Küçük bir kandil gün ortasında etrafı nasıl aydınlatabilirdi?’ (…) Tanrı aya: ‘Git kendine çeki düzen ver’ dedi. Ay, kendisini aşağılanmış hissetti: ‘Kendisine çeki düzen vermesi gereken neden benim?’ (Ezgilerin Ezgisi 1:7) diye sordu… Sonrasında, kendisini geri çekti (…) O zamandan beri kendi ışığı yoktur. Işığını güneşten alır.” (Zohar I 19b)

Yine Zohar’a göre, hükmeden iki ışığın olması uygun ve doğrudur. Daha büyük olanı gündüz, küçük olanı gecedir... Gündüzlerin hâkimiyeti erkeklerde, gecelerin hâkimiyeti kadınlardadır. Bu iki kaynaktan, yükseleni ‘ışığın kaynağı’, alçalanı ‘ateşin kaynağı’ olarak kabul edilir. (Zohar I 20b)

Göbeğinden aşağısı alev alev
İki ışığın birlikte hüküm sürmesine rağmen, Ay kendisini aşağılanmış hisseder. Tanrı, Ay’ın sevgilisi olarak betimlenen Güneş ile olan çatışmasında devreye girmesiyle, onun seçim hakkını gasp etmiştir. İşte bu olana başkaldırıdan, şeytanın kabuğu, k’lifah, eş deyişle, Lilit doğar. Lilit’in, başından göbeğine çok güzel bir kadın vücuduna sahip olduğu söylenir. Göbeğinden aşağısı ise alev alevdir.

Lilit ve şeytanın kabuğu arasında bir analoji kurmak mümkündür. Şeytanın kabuğu diye betimlenen, geceleri, rüyalarında, erkeklere ve kadınlara görünen, dişil Ben’in karanlık yanıdır. “Dünyanın devamı için”, ben ve ötesinin, bu karanlık veçhesi ile art arda karşılaşılması gerekir. Öte yandan, Lilit görüntüsü hakkında bilgi sahibi olmak, erkek egosunun güçlenmesi için önem arz eder.

Lilit’in, Tanrı’nın gücü, direnci, müsamahasız hükmü ve cezayı temsil eden tarafından vücuda geldiği söylenir. Gelin görün ki, Tanrı’nın bu müsamahasız, cezalandırıcı yönünde, en basitinden, Şeytan Samael’in tecellisi de vardır. “Suçlayıcı, baştan çıkartıcı, yok edici” Samael ile Lilit, dolayısı ile, aynı kaynaktan gelmektedirler. 

Şeytanın eşi, asi bir içgüdü
Bu anlamda Tanrı ile Şehina (Tanrı’nın kutsal evi) ve Şeytan Samael ile Lilit iki farklı ikili oluştururlar. Biri yukarıda, kutsal katta, güneş tarafından; diğeri aşağıda, kul katında, ay tarafından temsil edilir. Lilit, tıpkı ay gibi, cennetten kovulmuş, yok sayılmış, ret edilen dişil bir karakterdir… Şeytanın eşidir. Tanrı tarafından gönderilen asi bir içgüdüdür. İnsanoğluna göre daha da aşağıda bir varlık olarak tanımlanır. İnsan onu baştan çıkartıcı özelliği ile tanır. Ölüm ile uğraşan şeytanken, Lilit boğan anne gibidir.

Issızlıktaki tüm yaratıkların ve “tüm sürüngenlerin” kökü Lilit, içgüdüsel bir varlıktır. Buradan bir mit doğar: Adem, Tanrı’nın yarattığı tüm hayvanlara adlarını verdikten sonra, kendini yalnız hisseder ve bir eşe ihtiyacı olur. O ana dek Adem tektir, bünyesinde hem erkeği hem de kadını barındırır. Ancak hayvanlara isim verirken, onların çift olarak geldiğinin farkına varır, bu da ona yalnızlığını hatırlatır. Oysa Adem, ilk anda, hem erkek hem de kadındır.  Zohar’da şöyle yazar : “Eski bir kitaba göre, bu kadın Lilit’den başkası değildir. Lilit onunlaydı ve ondan tasarlanmıştı.” (Zohar I 34b)

Lilit, kadının içgüdüsel ve dünyevi görüntüsü olarak Adem’in cinsel özlemlerini depreştirir. Kadınlar da benliklerinde aç ve doğal cinselliği canlandırırlar. Yaratılış mitine göre, Lilit, Tanrı ve Şeytandan kaynaklanan içgüdüsel dişil nitelikleri bünyesinde barındıran ve insanoğlu ile en saf şekilde ilişkiye giren varlıktır.

***

Başlangıçta, Tanrıça cinsellik, doğum, yaşam ve ölümün büyülü döngülerini kontrol ediyordu. Ancak ataerkilliğin oluşması ile bunlar erkek Tanrı’nın etki alanına geçti. Doğurganlık ve analık ise dişil özellikler olarak kaldı. Bu anlamda, Tanrı birincil, Tanrıça ikincildir. Tıpkı güneş ve ay gibi…

Tevrat kadının yaradılışı ile ilgili iki anlatımda bulunur. Lilit bu iki anlatımın uyuşmazlığı arasından sıyrılır. Tarihsel olarak bu uyuşmazlık, Tanrı fikrinin Tanrıça fikrini tahakkümü altına alması ile başlar. Oysa eski çağlarda Tanrıçalara inanan halk toplulukları yok değildir.

Tekvin’deki (Bereşit) anlatı şöyle der : “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.” (Tekvin 1:27) “Rab Tanrı, Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu…” (Tekvin 2:7)

Lilit, dişil Adem, yani Adama idi
Kabalistlere göre ise, Tanrı Adem’i erdişi olarak yarattı. Birbirinin aksi istikametine bakan bir erkek bir de dişi yüzü vardı. Lilit, dişil Adem, eş deyişle Adama idi. Adama, zamanın İbranicesinde, toprak anlamına gelen feminen (dişil) bir sözcüktür. Bir anlamda, erkek ile kadın, Tanrı’nın yarattığı toprak anadan gelir.

Kadının yaradılışının ikinci anlatımı yine Tevrat’tandır: Adem burada yalnızdır. Adem’in yalnızlığı Tanrı’ya hakarettir, çünkü O da yalnızdır. (Tekvin, 2:18 - 24). “Sonrasında erkek, eşine Havva adını verdi, çünkü O tüm yaşayanların annesiydi.” (Tekvin 3:20)…

Lilit’e gelince: Biblik anlatımda “gece şeytanı” veya “çığlık atan baykuş” olarak anılsa da, adı Tevrat’ta bir kez geçer: Yabanıl hayvanlarla sırtlanlar orada buluşacak, tekeler karşılıklı böğürecek. Lilit oraya yerleşip rahata kavuşacak…” (Yeşaya 34:14)

Lilit hakkındaki ilk biyografik bilgi, 8 ila 10. yüzyıllara dayanır ve Ben Sira Alfabesi adlı bir belgede görünür. Bir dem de olsa hiciv içerdiği söylenen bu belge, Lilit ile Havva arasında Tekvin’de görülen çelişkili hikâyeleri sonuca bağlamaya çalışır. Buna göre:

“Tanrı, ilk kadın Lilit’i tıpkı Adem’i yarattığı gibi yarattı, yalnızca Adem’i topraktan yarattı, Lilit’i ise kirli çökeltiden. Adem ile Lilit hiçbir zaman birlikte barışı bulamadılar. Lilit birçok şeyde Adem ile ters düştü. Onunla birlikte olduğunda teslimiyeti kabul etmedi. Aynı anda ve topraktan yaratıldıklarından eşit olması gerektiğini söyledi. Lilit, Adem’in kendisine üstünlük sağlayacağını anlayınca, Tanrı’nın ismini telaffuz ederek uçtu gitti ve Kızıldeniz kıyılarında bir çöl mağarasına yerleşti. Burada şehvetli şeytanlarla gem vurulmaz birlikteliği sonucu binlerce “Lilim”, şeytansı bebek doğurdu.”

“Kadın ne ister?”
Lilit’in Adem’le anlaşamaması, karanlık, ateşli, dişil, kameri karakterine bakacak olursak şaşılacak bir durum değildir. Ünlü psikiyatr ve analitik psikolojinin babası Carl Jung’un araştırmacı yazar eşi Emma Jung, bir analizinde “Kadının birincil sorunu, amacı doğrultusunda ilişki geliştirmektir” der. Bunun nedeni, kendine olan güvensizlik ve aşağı çekilme halidir. Lilit de, amaca ulaşmada sonuçsuz bir sistematik içinde, bunu yaşar. Bu anlamda Adem ile Lilit arasındaki ilişki, çok erkeksi bir soruyu ortaya koyar: “Kadın ne ister?”

Lilit’in eşitlik talebinin, Adem ile aynı anda, aynı malzemeden yaratılmış olmasından kaynaklandığı söylenir. Ancak, bu o kadar basit değildir. Lilit, hareket etme, seçme, karar verme özgürlüğü ister. Böylece edilgen kadınsı egoya insansı niteliklerle katkıda bulunur. Lilit benzerliğe varan bir eşitlik talep etmez. Erkek ve kadın kişiliklilerinin benzeştiği bir durum onun için değildir. İstediği eşit özgürlüktür. O, kendini bir ilişkiye mahkûm etmeyi ret eden bir karaktere sahiptir.

“Lilit yaratıldığı andan itibaren, meleklerle buluşana dek, bir yukarı bir aşağı salındı. Onlara yapışmak (cinsel ilişkiye girmek) istedi, onlara benzemek istedi. Onlardan ayrılmak için isteksizdi. Ancak ‘Kutsal Olan’, onu onlardan ayırdı ve aşağılara gönderdi. Sonra Adem’i yarattı ve ona bir eş verdi. Lilit, Havva’yı Adem’in yanında görür görmez, Tanrısal güzelliğinin farkına vardı. Bu yüzden yükselmeye ve tekrar meleklere bağlanmaya çalıştı. Ancak kapıların ‘Tanrısal Koruyucuları’ ona izin vermediler. Tanrı onu azarladı ve o denizin diplerine yollandı…” (Zohar I 19b)

Lilit, Adem’in kendisi üzerinde tahakküm kurma arzusu dolayısı ile, geleceği için uzak diyarları seçer. Öldürülmeyecek, sıkboğaz edilmeyecektir. Teslim olmayacaktır. Mağrur erkeksi güce boyun eğmeyecektir. Onun yerine şeytanların mesken tuttuğu ıssız uzaklıkları tercih edecektir.

Lilit’in özünü içselleştirmesi ve onunla bütünleşmesi için bağımsız olması gerekir. Aylık yalnızlığında dahi, bir kadın yarasını sarabilir, kendi kanını temizleyebilir, kendini besleyebilir, iyileştirebilir. Kadının periyodik olarak çöle, bataklığa kaçışı ile kameri mantık arasında bir ilişki vardır. Ayın karanlığında, hiçbir yerin ortasında, geleneksel davranışlardan uzak, bir kadın, içindeki temel kadınsı öz ile bağ kurabilir ve doğal bir iyileşme süreci gerçekleşebilir.

***

Birçoğumuz modern Kadın Hareketinin, özellikle başlarda, çöldeki ıssızlığın bugüne yansıyan tecrübesi olduğunu hissetmişizdir. Lilit’in ateşli, pederşahi düzene karşı intikam soluyan dişi tarafını hissetmişizdir. Etrafta bizleri bağlayan, değer verdiğimiz her şeyi imha edebilecek dürtüsünü hissetmişizdir. İçi yanarcasına tutkulu Lilit’in bu nitelikleri katlanarak bugünlere gelir ve şeytansı bir kardeşlik zinciri yaratır. O, güçlü ve vaz geçilmez bir karakterdir. Mekânı, sıcak, kuru çöldür. Orada tek başınadır. Özgürlük, heyecan açlığı ve alevlerin beslediği sıcaklık genellikle yanardöner imgeler, düşler ve değişimler getirir. Bu düşler, değişimler, itici bir enerjiye ve yaratıcı aydınlanmaya yol açacaktır. İşte bunun adı Lilit’tir.

Kaynak:
The Book of Lilith - Barbara Black Koltuv, Nicolas - Hays Inc.