Betty Smith’in kaleminden çıkan 1943 tarihli Bir Genç Kız Yetişiyor romanının küçük kahramanı Francie Nolan, aile kavgalarından kurtulmak için kitabını alıp yangın merdivenine kaçar ve Brooklyn Köprüsüne bakarak hayallere dalar. Yangın merdivenli bir sahne de Truman Capote’un romanından uyarlama Tiffany’de Kahvaltı filmindedir; Audrey Hepburn gitarıyla Moon River’ı orada söyler. Mussolini İtalyasında, Sophia Loren ve Marcello Mastroianni’nin yolları apartman terasında çakışır, sonrası hazin…


Blake Edwards’ın Tiffany’de Kahvaltı filminde apartmanın yangın merdiveninde Audrey Hepburn

Kamusalla bireysel arasında salınan balkon vb. her alan; hem minik sosyalleşmelere hem de bir başına kafa dinlemeye fırsat veren, elimizin altındaki en kullanışlı seçenektir.

Yaz geceleri bazı balkonlardan sokağa, konuşmalar ve çatal-bıçak şıkırtıları eşliğinde kızartma, anason kokuları yayılır. O aileleri içimden tebrik ederim, balkonu yüklük haline getirmedikleri için… Onların, ellerindekini değerli hale getirebilen insanlar olduğunu düşünürüm. Evet, pandemi patlayana kadar cep telefonu, televizyon vs. ile dört duvar içinde yuvarlanıp gidiyorduk, ne zaman ki sokak yasaklandı, duvarlar daralmaya başladı; artık balkondan nasıl yararlanabileceğimizi daha iyi biliyoruz. Şimdi, çağrışımların üzerinden sekerek biraz tarih karıştıralım ve mimarinin bize hediye ettiği bu havadar çıkıntı ile ilgili bilgi kırıntılarına göz atalım.


1930’larda dönemin sağlık öğütlerini uygulayan anneler, bebeklere hava aldırıyor


Balkonlar…
Kaynaklar balkonun ortaya çıkışını farklı tarihlere dayandırıyor ve Antik Yunan, İran ya da Mısır’ı adres gösteriyor, yazılan en eski tarih MÖ 3000’ler… O zamanlar evlerin duvarları taştan ve kalın, pencereler küçük. Örneğin Akdenizli Mikenler MÖ 1400’e tarihlenen balkonlarını güneşten daha fazla faydalanmak için inşa etmişlerdi. Ahşabın ağırlıklı olduğu, geleneksel Japon evlerinde, doğanın içeri sızabilmesi, balkon ve verandayla sağlanırdı. Ortaçağ başlarken Arap evlerini süsleyen “müşrefiye” diye anılan kafesli balkonlar, mahremi rüzgârla serinletmeye yarıyordu. Dışarı çıkamayan Hintli kadınlar da sokağı oymalı balkonların arkasından izleyebilirlerdi.

Hoparlör öncesi ezan, minarenin balkonundan, yani şerefesinden okunurdu; minareden evvelse ezan okuyan kişinin evinde balkona benzer bir çıkıntı vardı. Balkon çıkmalarının başka bir faydasıysa sokaklarda dolaşanları, Mezopotamya’nın kızgın güneşinden korumaktı. Kolonizasyon, kültürleri dünyaya tanıtırken, Faslı zenginler Endülüs ve Malta’ya kapalı balkonları, Fransızlarsa Hanoi ve New Orleans’a oymalı demir parmaklıkları götürdü.


New Orleans

Kısa tarih
Halktan birinin evindeki balkon, iç mekânı ışık ve havaya kavuşturan, ev sakinlerinin ferahlamasına yarayan bir mimari elemanken, bina saray veya dinsel yapıysa sıradan faninin nefeslendiği alan, törensel bir işleve sahip oluyor. Bu durum çağımızda da devam etmekte… Antik Mısır’da saray balkonları, firavunların halkı selamlayacakları bir sahne olarak tasarlanmıştı. Antik Roma’da, Kolezyumda imparator ve senatörlerin gladyatörleri seyrettikleri platform, en erken balkon örneklerinden maenianumdu. 1. kat yöneticilere, 2. kat zenginlere 3. kat halka ayrılmıştı.

Ortaçağ’ın hükümdarları Romalı seleflerinden aşağı kalmayacaklarından, katedrallerdeki ayinleri halktan uzak bir yerden izlemek istediler, Gotik mimari bu iç balkonların en iyi örneklerini üretti. Bu dönemde kanalizasyon sistemlerinin yetersizliğinden dolayı balkon başka bir temel işlev de üstlenmişti: dışarıya rahat işemek. Coğrafyamıza hiç uymadığı halde son yıllarda deprem yönetmeliği bahanesiyle tercih gören, tek kişinin anca ayakta sığabileceği, adeta kavrama ihanet sayılabilecek Fransız balkonun da bu amaca hizmet ettiği söylentisi var.


Tiyatroda alt katta oturan kadınlar, yukarıdaki erkeklerin dekoltelerine bakmasından rahatsız oluyorlardı; söylentiye göre “balconette bra” bu duruma çözüm getirmek için tasarlandı. (La Scala, 1932)


Ortaçağ ve Rönesans’ta balkonları, her sırası bir alttakinden daha ileri taşan taş konsollar ya da büyük ahşap payandalar taşırdı. Bu dönemde mimari işlevi ötesinde balkonlar, gururla sergilenecek, estetik statü sembollerine dönüşmüştü. Palazzo Caprini’nin dizi halindeki korkuluklu balkonu, İtalyan mimarisinin vazgeçilmezi oldu. Kuzey Avrupalılar içinse etrafı seyretmeye yarayan bu “küçük teraslar”, egzotik yerlerdeki garipliklerden biriydi. Katedraller dışında bir diğer iç mekân kullanımı tiyatrolardı. Rönesansla birlikte tiyatronun gelişmesiyle izleyici sayısı artınca, salonların duvarlarına eğimli balkonlar yapılmaya başlamıştı; halk aşağıda soylu ve varlıklılar yukarıda otururdu.

19. yüzyılda şehirleşme hızlanırken balkonlar modern metropollerin vazgeçilmezi oldu, araziler değerlenince bağ-bahçe köylerde kalmıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında teknolojik ilerleme sayesinde malzeme ve teknikteki yenilikler mimariye yansıdı, balkonlar alttan demir ve betonla desteklenmeye başlandı. Cam paneller büyüyünce, pencerelerdeki çubuk sayısı azalmış, içeri giren ışık artmış, girift motifli dökme demirden korkuluklar sayesinde apartman cepheleri göz alıcı bir hale gelmişti. Edward döneminde balkon birkaç pencere boyu uzatıldı, demir korkuluğa ahşap seçeneği eklendi. 20. Yüzyıl yarılanırken, betonarmenin yaygınlaşmasıyla daha sade ve geometrik formlar, Art Nouveau’nun ihtişamını tarihe gömdü. Ortak balkonlarda bir araya gelen apartman ahalisinin çamaşır asmak, çocuklar oynarken dedikodu yapmak, doğum günü kutlamak gibi faaliyetleri, ortak hayatın getirdiği mecburiyetleri, dayanışma ve neşeyle dengelerdi.

Havaya ihtiyacımız var
Balkon, bahçesiz evlerin tek açık hava seçeneğidir. Özel ve kamusal alanlar arasında köprü olan balkonlar, şehrin hızını ve sesini kendi sandalyenden izlemenin huzurunu yaşatır. Güneşten ve yağmurdan korunmak için cepheden içeri çekilen utangaç balkonlar bile hiç yoktan iyidir.


Prens Charles ve Prenses Diana’nın nikâhında aile halkı selamlıyor


Hitler Avusturya’yı ilhak ettiğini Viyana’daki saray balkonundan duyurmuş, savaşın bittiğini ise Buckingham Sarayı’ndan Winston Churchill ilan etmişti. 1950 ve 60’larda Cezayir Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı verirken, sokak gösterileri yasaklanmış, insanlar protesto gösterilerine balkonlardan devam etmişlerdi. 2020 Martında Hindistan Başbakanı, salgınla savaşan sağlıkçılara destek vermeleri için halkı mecburen balkonlara çağırdı. Artık liderlerin balkona çıkarak otoritelerinin altını çizmeleri şık görünmediğinden, sadece II. Elizabeth ile ailesi ve Papa, hiyerarşiyi vurgulama âdetini sürdürüyor.

Unutulmaz karelerden biri de Michael Jackson’ın bebeğini havaya kaldırarak aşağıdaki hayranlarına gösterdiği talihsiz poz… Yukarılarda çok durmanın yan etkisi…


Salgınla başlayan balkon faaliyetleri


Ünlülerden, yine sıradan insanların sıradan hayatlarına dönelim. Kışın televizyonun sesinden kaçmak istersiniz mesela, ama kumanda üzmek istemediğiniz birindedir, siz de hırkanızı arkanıza takıp soğuk havaya çıkar, fırsattan istifade bir sigara yakarsınız. Ergensiniz, kankanız gelmiş, kardeşiniz odada ders çalışıyor, kankayla çayları alıp balkona kaçarsınız. Emeklisiniz, havaların artık ısındığını düşünürsünüz; balkonu suyla şöyle bir yıkar, masaya kurulup gazetenizi okurken yan gözle sokağı kesersiniz. Evin içinde yaşar giderken, kapılardan birinin göğe bakan, özgür bir alana açıldığını bilmek herkese iyi gelir.

Kaynaklar
http://www.bbc.com/travel/story/20200409-the-history-of-balconies
http://www.radikal.com.tr/hayat/balkonun-tarihi-iktidarin-tarihi-1052838/
https://www.nkfu.com/balkon-tarihcesi/
https://zitlarmecmuasi.com/antik-persten-pandemiye-balkonun-tarihcesi-1/
https://www.firstpost.com/living/in-times-of-isolation-the-balcony-is-our-bridge-to-the-world-outside-tracing-the-spaces-sociopolitical-relevance-8187271.html